Çocukken bir tanıdığımız vardı. Evimizin değişmeyen tek misafiriydi. Akrabamız olup olmadığını bile bilmezdik. Belki 'dış kapının mandalı' cinsinden biriydi, Zülfiye Teyzemiz. Eve girer girmez ayakkabılarını eline alır, oturduğu koltuğun yanına yerleştirirdi.
İki lafının arasında sürekli 'çok gezen mi bilir çok oturan mı' diye sorar ve cevabını birkaç saniye beklerdi. Konuşmaya başladığında susmak bilmezdi. Bizler sadece şaşkın şaşkın bakardık kadına 'ne anlatmaya çalışıyor' diye.
Yıllar sonra yanlış olduğunu öğrendim. O 'çok oturan' lafının 'çok okuyan' olduğunu.
Bir sürü laf kalabalığından sonra nefes nefese kalır 'aman su getirin fenalastım' diye feryat figan ederdi. Bir defteri vardı katip gibi ne konuşulursa not alırdı, kalkıp evdeki kapıları ve pencereleri sayar, bize 'hıııım, bu kapıda 6 tomruk var' yeşil gözlerini bir kaç kere devirerek hesaplar, her odayı tekrar tekrar gezip yerine otururdu. 'Tatlı kaçık' derdi annem usulca gülerek . O kadar sabırlı bir kadındı ki, Allah rahmet eylesin.
Evimizin 'tatlı kaçık' misafirine bir şey beğendirmek de zordu. Her şeyde kendince bir kusur bulur, uzun uzun tarifler verirdi. Çay bardağı yarım bile olmadan 'doldur kızım şekerli olmuş' der, bardağı hiç eksilmezdi, defalarca şeker atardı. Artık ilgi çekmek için mi yoksa gerçekten birazcık çılgın mıydı, onu çözemedim.
Son nefesini bizde verecek diye korkardım. Akşamın geç saatlerinde evine giderdi. Her defasında kardeşim götürürdü. Giderken mutlu mesut 'sizde bana gelin' diye ısrar ederdi.
Bir gün annemle kardeşim 'hadi bir uğrayalım' demişler. Büyük bir memnuniyetsizlikle açmış kapıyı, bizimkilerin hiç ummadıkları bir şekilde suratını asmış. Evin girişine iki sandalye atıp oturtmuş. Annem o kadar şaşırmış ki ve hiç susmayan kadın sadece 'nasılsınız' diye sormuş. Kadının ağzını 'bıçak' açmamış.
Gördüklerine inanamadan birbirlerine baka baka oturmuşlar. Beş-on dakika sonra apar topar eve gelmiş bizimkiler. Yüzlerinde geniş bir gülümsemeyle günlerce bu konu anlatılıp durdu.
Sonrasında birden gelmez oldu, uzun süre merak ettik. Birkaç ay sonra öğrendik. Komşular şen şakrak bir halde görmüşler. Başka bir arkadaş edinmiş. Gidip geliyormuş. Onlara soruyormuş aynı soruyu.
İnsanoğlu ne garip. Bir yaratık. Aklıma geldiğinde hala garipserim. İnsan yaşadıkça nelerle karşılaşıyor diye düşünürüm. Dudağımın ucunda küçük bir gülümseme ile geçmişi yad ederim. Esen kalın.