Ömür dediğimiz şey o kadar hızlı geçiyor ki, günler, haftaları, haftalar ayları, aylar yılları su gibi kovalıyor. Geçen zaman değil, ömrümüz geçiyor. Yaşanacak kaç yarınız var bilmeden yaşıyoruz.
Ömrümüzü bir şeyleri yarınlara ertelemekle tüketiyoruz. Hayallerimizi erteliyoruz, umutlarımızı erteliyoruz, inandıklarımızı gerçekleştirmeyi yarınlara erteliyoruz. Ancak “Yaşanacak kaç yarınımız olduğunu hep unutuyoruz”
Hayatın sadece bugün yaşandığını unutmamamız temennisiyle, yarınlara birşeyleri ertelemeden yaşamak umuduyla, esen kalın.
****
Gün daha yeni başladı ve ... saat şimdiden akşamın altısı.
Pazartesi henüz gelmişti ki ve aniden Cuma oldu. ... ve ay çoktan bitti ... ve yıl neredeyse bitti.
... ve hayatımızın şimdiden 30, 40 veya 50 yılı geçti.
... ve ebeveynlerimizi, arkadaşlarımızı kaybettiğimizi anlıyoruz.
... ve geri dönmek için çok geç olduğunun farkındayız ...
O halde... yine de deneyelim, kalan zamanı en iyi şekilde değerlendirmeye çalışalım...
Sevdiğimiz aktivitelerin peşinden koşmayı bırakmayalım...
Griliğimize biraz renk katalım...
Hayattaki kalplerimize merhem veren küçük şeylere gülümseyelim.
Ve her şeye rağmen, bize kalan bu zamanın sükûnetiyle yararlanmaya devam etmeliyiz. "Sonrasını" ortadan kaldırmaya çalışalım ...
Sonra yaparım... Sonra söylerim... Sonra düşünürüm...
"Sonra" bizimmiş gibi her şeyi sonraya bırakıyoruz.
Çünkü anlamadığımız şey şu:
sonra kahve soğur...
sonra öncelikler değişir...
sonra büyü bozulur...
sonra sağlık geçer...
sonra çocuklar büyür...
sonra anne baba yaşlanır...
sonra sözler unutulur...
sonra gündüz gece olur...
sonra hayat biter...
Ve sonra genellikle çok geç olur .... O halde ... hiçbir şeyi sonraya bırakmayalım ...
Çünkü hep daha sonraya kadar bekleyerek en güzel anları kaybedebiliriz, ...
en iyi deneyimler,
en iyi arkadaşlar,
en iyi aile ...
Gün bugün... Şimdi an...
Artık hemen yapılması gerekenleri yarına ertelemeyi göze alabilecek yaşta değiliz. (Tony Yurkoviç)