SERAY SAYAR LEVENT
Köşe Yazarı
SERAY SAYAR LEVENT
 

Evli ve Çocuklu…

 İnsan denen canlı, doğası gereği bedensel ve ruhsal olarak yalnız yaşayamama üzerine kodlanmıştır.   Bizler sosyal varlıklar olduğumuz kadar, duygularımızla yaşamı tutan varlıklarız. Hepimiz sevmek, sevilmek, değer görmek isteriz. Sosyal kurumun en küçük parçası olan aile de bizim bu yönümüzü besler, büyütür, geliştirir. Nihayetinde evli ve çocuklu/suz oluveririz.    Evlilik beklentisi, mutlaka ki toplumdan topluma değişim gösterir.   Türk toplumunda gençler neden evlenir?   Öncelik, elbette beğenmek, beğenilmek… Zira dış motivasyonun etkisi hayatımızda önemli bir faktör oluşturur.   Daha sonra sağlıklı ve süreli cinselliktir, zira hormonların tavan yaptığı dönemdir evlilik yaşı. Kız çocuklarında ki en önemli faktör ise evden ve çevreden kurtulup kendi egemenliğini kurma isteği. Çünkü evde her davranışı kontrol altındadır, gezmek, dolaşmak, anlamsız saatler de yatıp dinlenmek,  istediğini yiyip içmek, istediğinde yemek yapmak ya da yapmamak… Onların arzu ettiği bir hayat… Hesap vermemek. İşte kızlar bu kadar olmasa da buna benze faktörlerden dolayı hemen evlenip kendine ait dünyanın patronu olmak isterler.   Peki, gerçekten de olaylar bu kadar basit mi?   Eğer böyleyse, neden eşler mutsuz ve ayrılıklar gün geçtikçe çoğalıyor?   Demek ki hiç bir şey bu kadar basit değil…   Öncelikle aile ve evlilik, eğer aradığın kriterlere sahip eşle ise gerçekten güzel ve huzur veren bir yaşamın kapısını size aralayan, hayatı yaşanır hale getiren en sağlam faktördür.   Ancak ruh eşinizi bulabildiyseniz…   Geçenlerde bir öğrencim, din öğretmeninin sözünün doğruluğu var mıdır diye, bana sordu.Anlattığı şuydu; Seray teyze   “İnsanların ruhu aslında öbür dünya da birbirini tanırmış,ilk karşılaşmaları doğmadan önce orada olur ve bunu unuturlarmış,doğduktan sonra karşılaştıklarında birbirlerini tanıklarını hatırlamasalar da eğer öteki dünya da iyi anlaşıyorlarsa burada da iyi anlaşır ve ruh eşi buldum derlermiş” dediğinde,doğrumudur diye sorudu. “Pek bilmediğim bir konu, bilmem olabilir ancak ben daha karşılaşmadım” diyerek işi şakaya vurdum.   Sahi ruh eşi dedikleri böyle bir şey mi? O yüzden mi, bazen hiç tanımadığımız insanlar bize yakın oluyor?  Kim bilir?   İşte evlilikte de eğer ruh eşinizi bulamadıysanız ya evlenmeden önce aramaya devam edeceksiniz ya da kalbinizin pır pır ettiği insanla ortak noktayı bulacaksınız ki evli, mutlu, çocuklu olasınız.   Peki, bunun yolu nedir?   Bence,tek bir yolu var insan kalabilmek…   Çocuklarınızın erken ve yanlış karar vermemesi için onları yaşamınıza dâhil etmek ve kurallar olsa da bu kurallara beraber karar vermek, iyiliğe giden en önemli adımdır.   Hoş… Hiç evlenmemiş arkadaşlarımın da ortak söylemi şudur “anamız babamız bizi az sınırlandırsaydı, valla evde kalmazdık” tabi bu güzel bir latife, demek ki hala ruh eşlerini bulamışlar, yoksa ana-baba ne yaparsa yapsın herkes gönlünün götürdüğü yere giderdi. Ancak çocuklarınıza yapacağınız en güzel iyilik evden kaçmalarını değil, ruhlarına eş bulmalarına zemin hazırlamaktır.   Gelelim evlilikte en büyük hata…   Erken çocuk yapmak… Daha birbirini tanımayan ve birbiriyle zaman geçirmeyen çiftlerin hemen çocuk yapmaları demek, evlerinin ortasına saatli bombayı bırakmak demek aslında.O yüzdendir ki yıllar sonra insanlar birbirinden ayrılır, zira çorçocuk derken birbirinden uzaklaşmış ve aslında birbirini hiç tanıyamamış eşler, tekrar baş başa kaldıklarında “bu adam kim,bu kadın  kim?” Muhasebesini yapmaya başlarlar.   Gençler, birbirinizden bıkmadan çocuk yapmayın…   Ve… En önemli hadise. Yine bir konferansa katıldığımda aile danışmanı uzmanı şunu söyledi topluluğa, “özellikle kadınlar 37 sinden sonra ilişkisini sorgular ve ayrılma noktasına gelir.” Bunun cevabını aslında pek veremediğini de söyleyebilirim.   Peki, neden özellikle kadınlar bir yaştan sonra evliliğini sorgular ve ayrılma kararını, kadın verir?   Aklınızda türlü türlü cevaplar geçmiştir.   Danışmalığımın dışın (ayrıca aile danışmanı, aile yaşam koçu unvanına da sahibim),yaşamın içinde olan yanımla bunun cevabı da şöyle; İnsanlar sürekli kendini geliştiren, yenileyen sosyal bir varlıktır. Bu sosyal varlıkta, kadın cinsiyeti özelliği gereği daha sosyal, daha aktif ve yeniliğe da açıktır. Anlayacağınız kadınlar sosyal ve duygusal zeka bakımından erkeklerden daha güçlü özelliklere sahip oldukları için, onlarda öğrenmenin gelişmenin ve sosyalleşmenin sınırı yoktur ve sürekli radarları açıktır.   Kadın erkekten daha girişken olduğu gibi, her çevreye girer ve duygularını ifade etmekte erkekten daha başarılıdır. İstatistiklere göre, mesela erkeklerin depresyona girme oranı kadınlardan yüksektir. Bunun nedeni de çok basit, kadın içine atmaz ve paylaşır iyiyi de kötüyü de kadın paylaşır. Bilirsiniz paylaşmak aslında ruhu iyileştiren en önemli eylemdir. Haliyle evlendiğinizdeki kadın zamanla uçup gider ve farklı beklentilerle karşınıza gelir, zira entelektüel yönü oldukça gelişmiştir.   Ya erkekler? Erkekler daha anti sosyal olduğu ve duygu anlatımına kapalı olduğu için, evlendiği kadının hızına yetişmekte zorlanır, aslında olayın bile farkında değildir ta ki kadın konuşmaktan vazgeçip eyleme geçene kadar…   Boşamalara baktığınız zaman da ayrılma kararını veren de ilk mahkemeye başvuran da kadındır. Bu anlamda da kadın, aslında hayatının daha da zorlaşacağını bile bile ayrılık kararını verecek kadar güçlüdür. Erkek ne kadar mutsuz olursa olsun bu kararı asla veremez… Ta ki gerçekten birilerine âşık olana kadar…   Evlilik hem çok keyifli hem de zor zanaattır. O yüzden evlatlarınızı öyle yetiştirin ki evliliği, evden kaçış olarak görmesinler, Öyle sevginizi verin ki sevgi dilenciliği yapmasınlar ve yalan sevdalara kapılmasınlar, Şunu lütfen unutmayın… Hayatta, kimse ana-babamız dahi değişmez, o yüzden kimseyi de değiştirmek için uğraşmayın… Gençler, çocuk büyük bir mesuliyettir ve birbirinizden bıkmadan lütfen çocuk yapmayın… Ve erkekler son sözüm size; gelişin, değişin, eşinizi gerçekten görün ve dinleyin. Doğada hiçbir canlı statik halde değildir ve bu ünlü sözü çok severim,”değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir” En önemlisi ilk başta yazdığım gibi ayrılsanız dahi insan kalmayı unutmayın…   Biriyle yaşamak, yaşlanmak ve hayatı paylaşmak bize verilen en kıymetli lütuftur yeter ki kıymet bilelim…   Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!
Ekleme Tarihi: 05 Ekim 2023 - Perşembe

Evli ve Çocuklu…

 İnsan denen canlı, doğası gereği bedensel ve ruhsal olarak yalnız yaşayamama üzerine kodlanmıştır.

 

Bizler sosyal varlıklar olduğumuz kadar, duygularımızla yaşamı tutan varlıklarız. Hepimiz sevmek, sevilmek, değer görmek isteriz. Sosyal kurumun en küçük parçası olan aile de bizim bu yönümüzü besler, büyütür, geliştirir. Nihayetinde evli ve çocuklu/suz oluveririz.

 

 Evlilik beklentisi, mutlaka ki toplumdan topluma değişim gösterir.

 

Türk toplumunda gençler neden evlenir?

 

Öncelik, elbette beğenmek, beğenilmek… Zira dış motivasyonun etkisi hayatımızda önemli bir faktör oluşturur.

 

Daha sonra sağlıklı ve süreli cinselliktir, zira hormonların tavan yaptığı dönemdir evlilik yaşı.

Kız çocuklarında ki en önemli faktör ise evden ve çevreden kurtulup kendi egemenliğini kurma isteği. Çünkü evde her davranışı kontrol altındadır, gezmek, dolaşmak, anlamsız saatler de yatıp dinlenmek,  istediğini yiyip içmek, istediğinde yemek yapmak ya da yapmamak… Onların arzu ettiği bir hayat… Hesap vermemek.

İşte kızlar bu kadar olmasa da buna benze faktörlerden dolayı hemen evlenip kendine ait dünyanın patronu olmak isterler.

 

Peki, gerçekten de olaylar bu kadar basit mi?

 

Eğer böyleyse, neden eşler mutsuz ve ayrılıklar gün geçtikçe çoğalıyor?

 

Demek ki hiç bir şey bu kadar basit değil…

 

Öncelikle aile ve evlilik, eğer aradığın kriterlere sahip eşle ise gerçekten güzel ve huzur veren bir yaşamın kapısını size aralayan, hayatı yaşanır hale getiren en sağlam faktördür.

 

Ancak ruh eşinizi bulabildiyseniz…

 

Geçenlerde bir öğrencim, din öğretmeninin sözünün doğruluğu var mıdır diye, bana sordu.Anlattığı şuydu; Seray teyze   “İnsanların ruhu aslında öbür dünya da birbirini tanırmış,ilk karşılaşmaları doğmadan önce orada olur ve bunu unuturlarmış,doğduktan sonra karşılaştıklarında birbirlerini tanıklarını hatırlamasalar da eğer öteki dünya da iyi anlaşıyorlarsa burada da iyi anlaşır ve ruh eşi buldum derlermiş” dediğinde,doğrumudur diye sorudu. “Pek bilmediğim bir konu, bilmem olabilir ancak ben daha karşılaşmadım” diyerek işi şakaya vurdum.

 

Sahi ruh eşi dedikleri böyle bir şey mi? O yüzden mi, bazen hiç tanımadığımız insanlar bize yakın oluyor?  Kim bilir?

 

İşte evlilikte de eğer ruh eşinizi bulamadıysanız ya evlenmeden önce aramaya devam edeceksiniz ya da kalbinizin pır pır ettiği insanla ortak noktayı bulacaksınız ki evli, mutlu, çocuklu olasınız.

 

Peki, bunun yolu nedir?

 

Bence,tek bir yolu var insan kalabilmek…

 

Çocuklarınızın erken ve yanlış karar vermemesi için onları yaşamınıza dâhil etmek ve kurallar olsa da bu kurallara beraber karar vermek, iyiliğe giden en önemli adımdır.

 

Hoş… Hiç evlenmemiş arkadaşlarımın da ortak söylemi şudur “anamız babamız bizi az sınırlandırsaydı, valla evde kalmazdık” tabi bu güzel bir latife, demek ki hala ruh eşlerini bulamışlar, yoksa ana-baba ne yaparsa yapsın herkes gönlünün götürdüğü yere giderdi. Ancak çocuklarınıza yapacağınız en güzel iyilik evden kaçmalarını değil, ruhlarına eş bulmalarına zemin hazırlamaktır.

 

Gelelim evlilikte en büyük hata…

 

Erken çocuk yapmak… Daha birbirini tanımayan ve birbiriyle zaman geçirmeyen çiftlerin hemen çocuk yapmaları demek, evlerinin ortasına saatli bombayı bırakmak demek aslında.O yüzdendir ki yıllar sonra insanlar birbirinden ayrılır, zira çorçocuk derken birbirinden uzaklaşmış ve aslında birbirini hiç tanıyamamış eşler, tekrar baş başa kaldıklarında “bu adam kim,bu kadın  kim?” Muhasebesini yapmaya başlarlar.

 

Gençler, birbirinizden bıkmadan çocuk yapmayın…

 

Ve… En önemli hadise. Yine bir konferansa katıldığımda aile danışmanı uzmanı şunu söyledi topluluğa, “özellikle kadınlar 37 sinden sonra ilişkisini sorgular ve ayrılma noktasına gelir.” Bunun cevabını aslında pek veremediğini de söyleyebilirim.

 

Peki, neden özellikle kadınlar bir yaştan sonra evliliğini sorgular ve ayrılma kararını, kadın verir?

 

Aklınızda türlü türlü cevaplar geçmiştir.

 

Danışmalığımın dışın (ayrıca aile danışmanı, aile yaşam koçu unvanına da sahibim),yaşamın içinde olan yanımla bunun cevabı da şöyle; İnsanlar sürekli kendini geliştiren, yenileyen sosyal bir varlıktır. Bu sosyal varlıkta, kadın cinsiyeti özelliği gereği daha sosyal, daha aktif ve yeniliğe da açıktır.

Anlayacağınız kadınlar sosyal ve duygusal zeka bakımından erkeklerden daha güçlü özelliklere sahip oldukları için, onlarda öğrenmenin gelişmenin ve sosyalleşmenin sınırı yoktur ve sürekli radarları açıktır.

 

Kadın erkekten daha girişken olduğu gibi, her çevreye girer ve duygularını ifade etmekte erkekten daha başarılıdır. İstatistiklere göre, mesela erkeklerin depresyona girme oranı kadınlardan yüksektir. Bunun nedeni de çok basit, kadın içine atmaz ve paylaşır iyiyi de kötüyü de kadın paylaşır. Bilirsiniz paylaşmak aslında ruhu iyileştiren en önemli eylemdir.

Haliyle evlendiğinizdeki kadın zamanla uçup gider ve farklı beklentilerle karşınıza gelir, zira entelektüel yönü oldukça gelişmiştir.

 

Ya erkekler?

Erkekler daha anti sosyal olduğu ve duygu anlatımına kapalı olduğu için, evlendiği kadının hızına yetişmekte zorlanır, aslında olayın bile farkında değildir ta ki kadın konuşmaktan vazgeçip eyleme geçene kadar…

 

Boşamalara baktığınız zaman da ayrılma kararını veren de ilk mahkemeye başvuran da kadındır. Bu anlamda da kadın, aslında hayatının daha da zorlaşacağını bile bile ayrılık kararını verecek kadar güçlüdür. Erkek ne kadar mutsuz olursa olsun bu kararı asla veremez… Ta ki gerçekten birilerine âşık olana kadar…

 

Evlilik hem çok keyifli hem de zor zanaattır.

O yüzden evlatlarınızı öyle yetiştirin ki evliliği, evden kaçış olarak görmesinler,

Öyle sevginizi verin ki sevgi dilenciliği yapmasınlar ve yalan sevdalara kapılmasınlar,

Şunu lütfen unutmayın… Hayatta, kimse ana-babamız dahi değişmez, o yüzden kimseyi de değiştirmek için uğraşmayın…

Gençler, çocuk büyük bir mesuliyettir ve birbirinizden bıkmadan lütfen çocuk yapmayın…

Ve erkekler son sözüm size; gelişin, değişin, eşinizi gerçekten görün ve dinleyin. Doğada hiçbir canlı statik halde değildir ve bu ünlü sözü çok severim,”değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir”

En önemlisi ilk başta yazdığım gibi ayrılsanız dahi insan kalmayı unutmayın…

 

Biriyle yaşamak, yaşlanmak ve hayatı paylaşmak bize verilen en kıymetli lütuftur yeter ki kıymet bilelim…

 

Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve cukurovapress.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.