Havanın güzel oluşuyla da aileler çocuklarını parklara, bahçelere, törenlere götürdü. Her bir yer kırmızı- beyaz oldu ne güzel…
Bizim kurumda da coşku aynıydı. Kendimize göre bayramımız da gösteriler yaptık, gezmelere gittik. Çocuklar özgürce koşuşturup durdu. En güzel sürprizi de Kurtuluş Mahallesi muhtarı Sayın, Nevin Biçer yaptı. Biz ona bayrağımızı hediye edince, o da çocuklarımıza minik oyuncaklar verdi. Anlayacağınız çocukların aklına güzel anı olarak kalacak bir gün yaşandı ki “Çocuk Haftası” hala devam ediyor.
Geleceğimiz olan çocuklara anlatmak yerine, onlara manevi duygularımızı, değerlerimizi göstermek en önemlisi. Anlatılan hep unutulur, ancak yaşatılanlar asla unutulmaz. Eğitimde de sosyal hayatta da böyle bir gerçek var.
O yüzden, nasihat etmek,”yap, et” demek yerine, yaşatın ve yaşayın…
Her şey buraya kadar çok güzel. Hal böyle olunca sanal medyada herkes çocuklarının 23 Nisan coşkusunu paylaştı. Sanal medya bile cıvıl cıvıldı ne güzel ve gurur verici bir davranış.
Ancak bu paylaşımlarda dikkatimi çeken bir yanlış vardı. Yıllardır savunduğum bir gerçek maalesef yine karşıma çıktı…
Ana dilini daha öğrenemeyen bebelerin, ikinci dil meraklısı ana-babaların yabancı dil faciası…
Evet, çocuklar anadilin dışında bir dili yetişkinlerden çok daha kolay öğrenir. Bunda hiçbir sıkıntı yok. Ancak daha ana dili, yani konuşmayı öğrenemeyen çocuğa başka bir dil öğretmeye kalktığınızda çocukta konuşma geriliği ortaya çıkar ve ben bu tür ailelerle de oldukça fazla çalıştım.
Türkçe’yi daha öğrenemeyen çocuğa, özellikle günümüzde yaygın olan İngilizceyi öğretmeye çalışan ve tek özelliği (bence bu bir özellik değildir) bu olan kurumlara yollayan aileler, çocukları için bir ikilem yaştıklarını nedense anlamakta güçlük çekiyor.
Çocuk Türkçe de İngilizce de konuşamadan dolayısıyla konuşma bozukluğu ile mücadele edip duruyor.
Ve paylaşımlarda gördüğüm tanıdık yüzlerin yine bu tür reklamı olan kurumlara gittiğini bildiğim için ve bu çocukların 3 yaşında bile konuşamadığını görünce, bütün bunların benim görüşüm olmadığını, genel itibarıyla demek ki savunduğum düşüncenin doğru olduğunu bir kez daha gördüm.
Lütfen!
Evet, çocuk dil öğrenmeli ancak önce kendi dilini konuşmayı öğrenmeli ve takriben 5 yaşından sonra artık anadilini rahat kullanma yaşına gelen çocuğa istediğiniz dili öğretebilirsiniz.Ayrıca bizler sadece başlangıç seviyesinde dil öğretebiliriz.Zira evde ve çevrede yabacı dil konuşulmuyorsa, çocuğunuzun şakır şakır yabancı dil konuşmasını bekleyemezsiniz.
Hal böyle olunca konuşma bozukluğu olan çocukta algı geriliği de başlıyor ve çocuğunuzun geleceğini kendi ellerinizle zora sokuyorsunuz.
Sonuç ne mi oluyor?
Almacıların konuşması gibi bir Türkçe, bunla birlikte Türkçe’nin arasına serpiştirilmiş yabancı bir dil ve dilde yozlaşma…
Eğitim bu değildir ki yurt dışında yabacı dil öğrenim yaşı 4 yaşından sonra başlar. Zira çocuk normal şartlarda 3 yaşında konuşma sorununu halleder ve artık ikinci bir dil öğrenmeye hazırdır.
Çocuklarınıza bu faciayı yaşatmaya hakkınız olmadığı gibi, anlamsız yabacı meyşeyli eğitim modellerine uydurmaya çabalamaktan vazgeçin. Zira her ülkenin kendine göre bir yapısı vardır ve biz Türk olduğumuza göre önce kendi kültürümüzle çocuk yetiştirmeye gayret etmeliyiz.
Çocuklar bizim geleceğimiz olduğu kadar, bu ülkenin yapısını değiştirecek bir güçtür ve onlar birer bireyken asla sizin hayalinizin figüranları değildir.Her şeyi zamanın da ve kararında yapmanız dileği ile…
Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!