SERAY SAYAR LEVENT
Köşe Yazarı
SERAY SAYAR LEVENT
 

Sıkışan Kuyruk…

Size iki farklı anekdot yazmak istiyorum. Artık benim de hafızam yavaş yavaş eski bilgilerimi silmeye başladı, umarım bu hikâyeleri doğru hatırlarım. Bir tilki dağda gezerken o muhteşem güzel kuyruğunu iki kayanın arasına sıkıştırır. Öyle yapar böyle yapar “ölmekten daha iyidir” diyerek, gururlandığı kuyruğunu keser. Yine dağda gezerken, başka bir tilki onun kuyruğunun olmadığını fark eder ve sorar. Eee.. Haliyle ölümden korkup kuyruğunu kestiğini nasıl söyler ki kuyruksuz tilki? Adının korkağa çıkmasını ister mi hiç, döner der ki “kuyruğum fazlalıktı, avlanırken sorun oluyor, yiğitliğin şanındandır farklı olmak, kestim kuyruğumu. Buna, elbette ki soran tilki inanır. Döner oda kuyruğunu keser. Gel zaman git zaman bu söylenti öyle yayılır ki artık kuyruğunu kesmeyen tilkiler, dışlanmaya başlar ve o günden bu yana da sorgulamayan, araştırmayan insanlar, sorgulayan mantıksız bulup normalin peşinde koşan insanlara kötülük yapmaya devam eder… Eğer hala kuyruğunuz varsa, yaşadığınız toplumda normal olan için bile, her haksızlığa göğüs germek zorundasınız. Ya da kuyruğu kaptırıp, biat etmeye, sorgusuz sualsiz anormal olan olaylara sessiz kalmaya… En sevdiğim hikâyeye geliyorum; İnsanlardan kaçarak, yalnız yaşamayı tercih eden yaşlı adama sorarlar,”Sürekli yalnız olmaktan bıkmıyor musunuz?”   Yaşlı adam,”yapacak çok işim var diyerek anlatmaya başlar. “İki şahin, iki kartal ve yılanı eğitmeliyim, iki tavşanı sakinleştirmem, eşeği motive etmem ve en sonunda da aslanı evcilleştirmem gerekiyor” der. Senin etrafında hiç hayvan göremiyoruz, hayvanlar nerede dediklerinde de “onlar bizim içimizde yaşayan hayvanlar” diye cevaplar ve anlatır. “iki şahin gördükleri her şeye saldırıyorlar. İyi-kötü, faydalı-zararlı, onlara ayırt etmeyi öğretmeliyim. Çünkü onlar gözlerim.” “İki kartal dokundukları her şeyi mahvediyor, yaralayıp parçalıyorlar. Onlara hizmet etmeyi ve zarar vermeden yardım etmeyi öğretmeliyim. Çünkü onlar benim ellerim.” “İki tavşan, her zaman korkarlar, kaçarlar ve saklanırlar. Onları sakinleştirerek zorluklardan kaçmayı değil, bu gibi zor durumlarla başa çıkmayı öğretmeliyim. Çünkü onlar benim ayaklarım.” Eğitilmesi en zor olanı ise yılan.  Kafeste,güvenli bir şekilde kilitli olsa da her zaman saldırmak,sokmak,yakınında olan herkesi zehirlemek için hazır bekliyor.Bu yüzden onu çok sıkı takip edip,disipline etmem gerekiyor.Çünkü o benim dilim” “Eşek, herkesin bildiği gibi inatçı, işte o benim vücudum. Yorgun davranıp, üşengeçlik yaparak, işini yapmak istemiyor. Ona zararlı içeceklerden uzak durmasını, gereğinden fazla yememesini, daima zinde kalmasını, bakımlı olmasını ve her durumda şükretmesini öğretmeliyim” “Evet, en sonunda, kral olmak ve herkese emretmek isteyen aslanı evcilleştirmem gerekiyor. Her zaman gururlu, kibirli ve dünyanın hep kendi etrafında dönmesini istiyor. İşte o aslanı terbiye etmeliyim. Çünkü bu benim egom, gördüğünüz gibi yapacak çok işim var benim” Günümüze kadar aktarılan bu güzel öğretide, sorulara cevap veren yaşlı adam kimi? Elbette ki TOLSTOY’ dan başkası değil. Bunca anekdotları niye mi yazdım? Öyle bir zamanlardan geçiyoruz ki .. Sorgulamayı bıraktık, kuyruğun neden kesildiğini merak bile etmez olduk. Eğer toplumsal bir anormallik varsa, sorgulamayı bırakın, anormali normal olarak görmeye ve sorgulayanları “isyankâr, bozguncu, küstah” diye nitelendirir olduk. Demedik “neden, ne oluyor?  “ bunun yerine biat etmek bizim normalimiz oldu.. “İki şahin, iki kartal ve yılanı eğitmeliyim, iki tavşanı sakinleştirmem, eşeği motive etmem ve en sonunda da aslanı evcilleştirmem gerekiyor” diyen, Tolstoy. Eğitimin ne kadar önemli olduğunu her sözüyle, ayrıca diğer filozoflar anlatmaya yüzyıllar önce başlamışken, biz ne kendimizi eğitme ihtiyacı duyduk, ne de seçimlerimizi buna göre yaptık. Sonuç; şahini, kartalı, yılanı, aslanı, eşeği, tavşanı öyle boş bıraktık ki şimdide toplumun her organında yaşanan iyileşemeyecek yarayla, karanlığa mahkûm olduk. Her zaman dediğim gibi, toplum canlı bir organizmanıdır ve her organ sürekli değişim içinde, kendini ya yeniler ya da yok eder. Biz, vücudumuzun organlarını sağlıklı geliştirip büyütemedik, hâlbuki bu Dünya’ya, bir karış toprağı ekip biçmek için gelmedik mi? Zira gideceğimiz yer de bir karış toprak değil mi? Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!  
Ekleme Tarihi: 04 Temmuz 2022 - Pazartesi

Sıkışan Kuyruk…

Size iki farklı anekdot yazmak istiyorum. Artık benim de hafızam yavaş yavaş eski bilgilerimi silmeye başladı, umarım bu hikâyeleri doğru hatırlarım.

Bir tilki dağda gezerken o muhteşem güzel kuyruğunu iki kayanın arasına sıkıştırır. Öyle yapar böyle yapar “ölmekten daha iyidir” diyerek, gururlandığı kuyruğunu keser.

Yine dağda gezerken, başka bir tilki onun kuyruğunun olmadığını fark eder ve sorar.

Eee.. Haliyle ölümden korkup kuyruğunu kestiğini nasıl söyler ki kuyruksuz tilki? Adının korkağa çıkmasını ister mi hiç, döner der ki “kuyruğum fazlalıktı, avlanırken sorun oluyor, yiğitliğin şanındandır farklı olmak, kestim kuyruğumu.

Buna, elbette ki soran tilki inanır. Döner oda kuyruğunu keser. Gel zaman git zaman bu söylenti öyle yayılır ki artık kuyruğunu kesmeyen tilkiler, dışlanmaya başlar ve o günden bu yana da sorgulamayan, araştırmayan insanlar, sorgulayan mantıksız bulup normalin peşinde koşan insanlara kötülük yapmaya devam eder…

Eğer hala kuyruğunuz varsa, yaşadığınız toplumda normal olan için bile, her haksızlığa göğüs germek zorundasınız.

Ya da kuyruğu kaptırıp, biat etmeye, sorgusuz sualsiz anormal olan olaylara sessiz kalmaya…

En sevdiğim hikâyeye geliyorum; İnsanlardan kaçarak, yalnız yaşamayı tercih eden yaşlı adama sorarlar,”Sürekli yalnız olmaktan bıkmıyor musunuz?”  

Yaşlı adam,”yapacak çok işim var diyerek anlatmaya başlar.

“İki şahin, iki kartal ve yılanı eğitmeliyim, iki tavşanı sakinleştirmem, eşeği motive etmem ve en sonunda da aslanı evcilleştirmem gerekiyor” der.

Senin etrafında hiç hayvan göremiyoruz, hayvanlar nerede dediklerinde de “onlar bizim içimizde yaşayan hayvanlar” diye cevaplar ve anlatır.

“iki şahin gördükleri her şeye saldırıyorlar. İyi-kötü, faydalı-zararlı, onlara ayırt etmeyi öğretmeliyim. Çünkü onlar gözlerim.”

“İki kartal dokundukları her şeyi mahvediyor, yaralayıp parçalıyorlar. Onlara hizmet etmeyi ve zarar vermeden yardım etmeyi öğretmeliyim. Çünkü onlar benim ellerim.”

“İki tavşan, her zaman korkarlar, kaçarlar ve saklanırlar. Onları sakinleştirerek zorluklardan kaçmayı değil, bu gibi zor durumlarla başa çıkmayı öğretmeliyim. Çünkü onlar benim ayaklarım.”

Eğitilmesi en zor olanı ise yılan.  Kafeste,güvenli bir şekilde kilitli olsa da her zaman saldırmak,sokmak,yakınında olan herkesi zehirlemek için hazır bekliyor.Bu yüzden onu çok sıkı takip edip,disipline etmem gerekiyor.Çünkü o benim dilim”

“Eşek, herkesin bildiği gibi inatçı, işte o benim vücudum. Yorgun davranıp, üşengeçlik yaparak, işini yapmak istemiyor. Ona zararlı içeceklerden uzak durmasını, gereğinden fazla yememesini, daima zinde kalmasını, bakımlı olmasını ve her durumda şükretmesini öğretmeliyim”

“Evet, en sonunda, kral olmak ve herkese emretmek isteyen aslanı evcilleştirmem gerekiyor. Her zaman gururlu, kibirli ve dünyanın hep kendi etrafında dönmesini istiyor. İşte o aslanı terbiye etmeliyim. Çünkü bu benim egom, gördüğünüz gibi yapacak çok işim var benim”

Günümüze kadar aktarılan bu güzel öğretide, sorulara cevap veren yaşlı adam kimi? Elbette ki TOLSTOY’ dan başkası değil.

Bunca anekdotları niye mi yazdım?

Öyle bir zamanlardan geçiyoruz ki ..

Sorgulamayı bıraktık, kuyruğun neden kesildiğini merak bile etmez olduk. Eğer toplumsal bir anormallik varsa, sorgulamayı bırakın, anormali normal olarak görmeye ve sorgulayanları “isyankâr, bozguncu, küstah” diye nitelendirir olduk. Demedik “neden, ne oluyor?  “ bunun yerine biat etmek bizim normalimiz oldu..

“İki şahin, iki kartal ve yılanı eğitmeliyim, iki tavşanı sakinleştirmem, eşeği motive etmem ve en sonunda da aslanı evcilleştirmem gerekiyor” diyen, Tolstoy. Eğitimin ne kadar önemli olduğunu her sözüyle, ayrıca diğer filozoflar anlatmaya yüzyıllar önce başlamışken, biz ne kendimizi eğitme ihtiyacı duyduk, ne de seçimlerimizi buna göre yaptık.

Sonuç; şahini, kartalı, yılanı, aslanı, eşeği, tavşanı öyle boş bıraktık ki şimdide toplumun her organında yaşanan iyileşemeyecek yarayla, karanlığa mahkûm olduk.

Her zaman dediğim gibi, toplum canlı bir organizmanıdır ve her organ sürekli değişim içinde, kendini ya yeniler ya da yok eder.

Biz, vücudumuzun organlarını sağlıklı geliştirip büyütemedik, hâlbuki bu Dünya’ya, bir karış toprağı ekip biçmek için gelmedik mi? Zira gideceğimiz yer de bir karış toprak değil mi?

Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve cukurovapress.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.