SERAY SAYAR LEVENT
Köşe Yazarı
SERAY SAYAR LEVENT
 

ÖLÜM…

Bu aralar hiç keyfim yok, sevdiğim insanlar bir bir gidiyor ve sadece üzülmekten başka elimden hiç bir şey gelmiyor. Facebook arkadaşımdan bir haber alamıyorum, sanal da doğum gününü kutladığım sayfa arkadaşlarımınım ölümünü sonradan öğreniyorum. En nihayetinde 14 yaşındaki leydim (köpeğim) yıllardır yaşadığı kanser mücadelesini artık yaş da aldığı için galiba kaybedecek… Ve ben yine eskisi gibi hiçbir şey yapamadan çaresizlik içinde kıvranıyorum. Sanmayın, yakınlarımın öldüğünü görmediğim için bu derece hassasım. Görmez olur muyum? Benim kayıplarım hep genç yaşta uçtu gitti… Büyükbabam, babam, eşim, anneannem, teyzem… Ancak… Galiba… Artık ölümler bana zor gelmeye başladı. Biliyor musunuz? Ölüm acılarını içselleştirmemek için hep insanlardan uzak durmayı, yakın arkadaş edinmemeyi seçtim. O yüzden benim hiç yakın arkadaşım yoktur. Kendimce, üzüntüyü az yaşamak ancak… Pekte başarılı olduğum söylenemez. Orhan Veli’nin dizeleri gibi…”Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı” Galiba en çokta bu bizi üzüyor, görememek, sesini duyamamak, iletişim kuramamak. Peki, her canlının yaşamak zorunda olduğu ölüm kavramının, ölüm felsefesi nedir? Ölümün felsefesi, insanın kaçınılmaz sonu olan ölümü anlama, anlamlandırma ve bu gerçeklikle nasıl yaşayacağını sorgulama çabasıdır. Bu konuda farklı filozoflar ve düşünce okulları çeşitli yaklaşımlar sunar. İşte temel noktalar: 1. Varoluşçu Perspektif Jean-Paul Sartre ve Martin Heidegger, ölümü insanın özgürlüğünü ve varoluşunu anlamlandırma bağlamında ele alır. Heidegger’e göre ölüm, bireyin en kişisel deneyimidir ve “olmak ya da olmamak” sorusunun merkezindedir. İnsan, ölüm bilinciyle yüzleşerek otantik bir yaşam sürebilir. Sartre, ölümü "hiçlik" olarak görür ve hayatın anlamını bireyin kendi yaratacağını savunur. 2. Epiküryen Yaklaşım Epikür, ölümü bir problem olarak görmemek gerektiğini savunur. Ona göre, "Biz varken ölüm yoktur, ölüm varken de biz yokuz." Bu yüzden ölüm korkusunu anlamsız bulur. Epiküryen felsefe, ölüm korkusunu aşmayı ve huzur içinde yaşamayı öğütler. 3. Stoacılık ve Ölüm Stoacılar, ölümü doğal bir süreç olarak kabul eder ve ona karşı kaygısız bir tavır geliştirmeye çalışır. Marcus Aurelius, ölümün evrensel bir gerçek olduğunu ve doğanın bir parçası olarak görülmesi gerektiğini söyler. Ölüm korkusunu yenmek, insanın erdemli bir yaşam sürmesine olanak sağlar. 4. Modern Perspektifler Albert Camus, ölümü ve hayatın anlamsızlığını sorgular. "Absürt" kavramını tanımlarken, ölümün insan yaşamındaki kaçınılmazlığını vurgular. Ancak, Camus’ya göre bu durum, yaşamı daha dolu dolu yaşamamız için bir nedendir. Michel de Montaigne ise, “Felsefe yapmak, ölmeyi öğrenmektir.” diyerek yaşam boyunca ölümü anlamaya çalışmanın insanı daha bilge bir hale getireceğini söyler. 5. Doğu Felsefeleri Budizm ve Hinduizm, ölümü yaşam döngüsünün bir parçası olarak görür. Ölüm, bir son değil, yeniden doğuşun (reenkarnasyon) veya aydınlanmanın bir basamağıdır. Budist öğreti, ölümün geçiciliğiyle yüzleşerek “şimdi” de yaşamaya odaklanmayı öğütler. 6. Kültürel ve Toplumsal Yaklaşımlar Ölüm, sadece bireysel bir mesele değil, aynı zamanda toplumsal bir olgudur. Ritüeller, yas süreçleri ve ölümle ilgili inançlar kültürden kültüre farklılık gösterir. Sonuç: Ölümün felsefesi, yaşamı anlamanın bir yolu olarak görülebilir. Ölüm gerçeğiyle yüzleşmek, insanı hem korkularıyla hem de yaşamın anlamıyla yüz yüze getirir. Bu farkındalık, bireyin yaşamına yön vermesine ve daha otantik bir varoluş sürmesine katkıda bulunabilir. Ancak insan evlatları hep ölümü unuturuz. Eğer ölümün nihaiyi son olduğunu içselleştirebilseydik, şimdi kimse kimseyle savaşmaz, anlamsız çekişmelerle birbirlerini yıpratmaz, sevgi ve barışın hâkim olduğu bir dünyada yaşamımızı sürdürürdük. Peki, biz ne yapıyoruz? Kendi yarattığımız cehennem de hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşamımızı sürdürmeye devam ediyoruz… Ben de isterdim ki kimse ölmesin, herkes varlığını sürdürsün, gerçi kim istemez ki? Anlayacağınız tek gerçek ve kaçmayacağımız tek yol… O yüzden kırmadan dökmeden, zamanı gelince maddi dünyadan gideceğimiz günlerimiz olsun…   Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın Bu aralar hiç keyfim yok, sevdiğim insanlar bir bir gidiyor ve sadece üzülmekten başka elimden hiç bir şey gelmiyor. Facebook arkadaşımdan bir haber alamıyorum, sanal da doğum gününü kutladığım sayfa arkadaşlarımınım ölümünü sonradan öğreniyorum. En nihayetinde 14 yaşındaki leydim (köpeğim) yıllardır yaşadığı kanser mücadelesini artık yaş da aldığı için galiba kaybedecek… Ve ben yine eskisi gibi hiçbir şey yapamadan çaresizlik içinde kıvranıyorum. Sanmayın, yakınlarımın öldüğünü görmediğim için bu derece hassasım. Görmez olur muyum? Benim kayıplarım hep genç yaşta uçtu gitti… Büyükbabam, babam, eşim, anneannem, teyzem… Ancak… Galiba… Artık ölümler bana zor gelmeye başladı. Biliyor musunuz? Ölüm acılarını içselleştirmemek için hep insanlardan uzak durmayı, yakın arkadaş edinmemeyi seçtim. O yüzden benim hiç yakın arkadaşım yoktur. Kendimce, üzüntüyü az yaşamak ancak… Pekte başarılı olduğum söylenemez. Orhan Veli’nin dizeleri gibi…”Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı” Galiba en çokta bu bizi üzüyor, görememek, sesini duyamamak, iletişim kuramamak. Peki, her canlının yaşamak zorunda olduğu ölüm kavramının, ölüm felsefesi nedir? Ölümün felsefesi, insanın kaçınılmaz sonu olan ölümü anlama, anlamlandırma ve bu gerçeklikle nasıl yaşayacağını sorgulama çabasıdır. Bu konuda farklı filozoflar ve düşünce okulları çeşitli yaklaşımlar sunar. İşte temel noktalar: 1. Varoluşçu Perspektif Jean-Paul Sartre ve Martin Heidegger, ölümü insanın özgürlüğünü ve varoluşunu anlamlandırma bağlamında ele alır. Heidegger’e göre ölüm, bireyin en kişisel deneyimidir ve “olmak ya da olmamak” sorusunun merkezindedir. İnsan, ölüm bilinciyle yüzleşerek otantik bir yaşam sürebilir. Sartre, ölümü "hiçlik" olarak görür ve hayatın anlamını bireyin kendi yaratacağını savunur. 2. Epiküryen Yaklaşım Epikür, ölümü bir problem olarak görmemek gerektiğini savunur. Ona göre, "Biz varken ölüm yoktur, ölüm varken de biz yokuz." Bu yüzden ölüm korkusunu anlamsız bulur. Epiküryen felsefe, ölüm korkusunu aşmayı ve huzur içinde yaşamayı öğütler. 3. Stoacılık ve Ölüm Stoacılar, ölümü doğal bir süreç olarak kabul eder ve ona karşı kaygısız bir tavır geliştirmeye çalışır. Marcus Aurelius, ölümün evrensel bir gerçek olduğunu ve doğanın bir parçası olarak görülmesi gerektiğini söyler. Ölüm korkusunu yenmek, insanın erdemli bir yaşam sürmesine olanak sağlar. 4. Modern Perspektifler Albert Camus, ölümü ve hayatın anlamsızlığını sorgular. "Absürt" kavramını tanımlarken, ölümün insan yaşamındaki kaçınılmazlığını vurgular. Ancak, Camus’ya göre bu durum, yaşamı daha dolu dolu yaşamamız için bir nedendir. Michel de Montaigne ise, “Felsefe yapmak, ölmeyi öğrenmektir.” diyerek yaşam boyunca ölümü anlamaya çalışmanın insanı daha bilge bir hale getireceğini söyler. 5. Doğu Felsefeleri Budizm ve Hinduizm, ölümü yaşam döngüsünün bir parçası olarak görür. Ölüm, bir son değil, yeniden doğuşun (reenkarnasyon) veya aydınlanmanın bir basamağıdır. Budist öğreti, ölümün geçiciliğiyle yüzleşerek “şimdi” de yaşamaya odaklanmayı öğütler. 6. Kültürel ve Toplumsal Yaklaşımlar Ölüm, sadece bireysel bir mesele değil, aynı zamanda toplumsal bir olgudur. Ritüeller, yas süreçleri ve ölümle ilgili inançlar kültürden kültüre farklılık gösterir. Sonuç: Ölümün felsefesi, yaşamı anlamanın bir yolu olarak görülebilir. Ölüm gerçeğiyle yüzleşmek, insanı hem korkularıyla hem de yaşamın anlamıyla yüz yüze getirir. Bu farkındalık, bireyin yaşamına yön vermesine ve daha otantik bir varoluş sürmesine katkıda bulunabilir. Ancak insan evlatları hep ölümü unuturuz. Eğer ölümün nihaiyi son olduğunu içselleştirebilseydik, şimdi kimse kimseyle savaşmaz, anlamsız çekişmelerle birbirlerini yıpratmaz, sevgi ve barışın hâkim olduğu bir dünyada yaşamımızı sürdürürdük. Peki, biz ne yapıyoruz? Kendi yarattığımız cehennem de hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşamımızı sürdürmeye devam ediyoruz… Ben de isterdim ki kimse ölmesin, herkes varlığını sürdürsün, gerçi kim istemez ki? Anlayacağınız tek gerçek ve kaçmayacağımız tek yol… O yüzden kırmadan dökmeden, zamanı gelince maddi dünyadan gideceğimiz günlerimiz olsun…   Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!
Ekleme Tarihi: 08 Aralık 2024 - Pazar

ÖLÜM…

Bu aralar hiç keyfim yok, sevdiğim insanlar bir bir gidiyor ve sadece üzülmekten başka elimden hiç bir şey gelmiyor. Facebook arkadaşımdan bir haber alamıyorum, sanal da doğum gününü kutladığım sayfa arkadaşlarımınım ölümünü sonradan öğreniyorum. En nihayetinde 14 yaşındaki leydim (köpeğim) yıllardır yaşadığı kanser mücadelesini artık yaş da aldığı için galiba kaybedecek… Ve ben yine eskisi gibi hiçbir şey yapamadan çaresizlik içinde kıvranıyorum.
Sanmayın, yakınlarımın öldüğünü görmediğim için bu derece hassasım. Görmez olur muyum? Benim kayıplarım hep genç yaşta uçtu gitti… Büyükbabam, babam, eşim, anneannem, teyzem…
Ancak… Galiba… Artık ölümler bana zor gelmeye başladı. Biliyor musunuz? Ölüm acılarını içselleştirmemek için hep insanlardan uzak durmayı, yakın arkadaş edinmemeyi seçtim. O yüzden benim hiç yakın arkadaşım yoktur. Kendimce, üzüntüyü az yaşamak ancak… Pekte başarılı olduğum söylenemez. Orhan Veli’nin dizeleri gibi…”Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı” Galiba en çokta bu bizi üzüyor, görememek, sesini duyamamak, iletişim kuramamak.
Peki, her canlının yaşamak zorunda olduğu ölüm kavramının, ölüm felsefesi nedir?

Ölümün felsefesi, insanın kaçınılmaz sonu olan ölümü anlama, anlamlandırma ve bu gerçeklikle nasıl yaşayacağını sorgulama çabasıdır. Bu konuda farklı filozoflar ve düşünce okulları çeşitli yaklaşımlar sunar. İşte temel noktalar:

1. Varoluşçu Perspektif
Jean-Paul Sartre ve Martin Heidegger, ölümü insanın özgürlüğünü ve varoluşunu anlamlandırma bağlamında ele alır.

Heidegger’e göre ölüm, bireyin en kişisel deneyimidir ve “olmak ya da olmamak” sorusunun merkezindedir. İnsan, ölüm bilinciyle yüzleşerek otantik bir yaşam sürebilir.

Sartre, ölümü "hiçlik" olarak görür ve hayatın anlamını bireyin kendi yaratacağını savunur.

2. Epiküryen Yaklaşım
Epikür, ölümü bir problem olarak görmemek gerektiğini savunur. Ona göre, "Biz varken ölüm yoktur, ölüm varken de biz yokuz." Bu yüzden ölüm korkusunu anlamsız bulur.

Epiküryen felsefe, ölüm korkusunu aşmayı ve huzur içinde yaşamayı öğütler.

3. Stoacılık ve Ölüm
Stoacılar, ölümü doğal bir süreç olarak kabul eder ve ona karşı kaygısız bir tavır geliştirmeye çalışır. Marcus Aurelius, ölümün evrensel bir gerçek olduğunu ve doğanın bir parçası olarak görülmesi gerektiğini söyler.

Ölüm korkusunu yenmek, insanın erdemli bir yaşam sürmesine olanak sağlar.

4. Modern Perspektifler
Albert Camus, ölümü ve hayatın anlamsızlığını sorgular. "Absürt" kavramını tanımlarken, ölümün insan yaşamındaki kaçınılmazlığını vurgular. Ancak, Camus’ya göre bu durum, yaşamı daha dolu dolu yaşamamız için bir nedendir.

Michel de Montaigne ise, “Felsefe yapmak, ölmeyi öğrenmektir.” diyerek yaşam boyunca ölümü anlamaya çalışmanın insanı daha bilge bir hale getireceğini söyler.

5. Doğu Felsefeleri
Budizm ve Hinduizm, ölümü yaşam döngüsünün bir parçası olarak görür. Ölüm, bir son değil, yeniden doğuşun (reenkarnasyon) veya aydınlanmanın bir basamağıdır.

Budist öğreti, ölümün geçiciliğiyle yüzleşerek “şimdi” de yaşamaya odaklanmayı öğütler.

6. Kültürel ve Toplumsal Yaklaşımlar
Ölüm, sadece bireysel bir mesele değil, aynı zamanda toplumsal bir olgudur. Ritüeller, yas süreçleri ve ölümle ilgili inançlar kültürden kültüre farklılık gösterir.

Sonuç: Ölümün felsefesi, yaşamı anlamanın bir yolu olarak görülebilir. Ölüm gerçeğiyle yüzleşmek, insanı hem korkularıyla hem de yaşamın anlamıyla yüz yüze getirir. Bu farkındalık, bireyin yaşamına yön vermesine ve daha otantik bir varoluş sürmesine katkıda bulunabilir. Ancak insan evlatları hep ölümü unuturuz. Eğer ölümün nihaiyi son olduğunu içselleştirebilseydik, şimdi kimse kimseyle savaşmaz, anlamsız çekişmelerle birbirlerini yıpratmaz, sevgi ve barışın hâkim olduğu bir dünyada yaşamımızı sürdürürdük. Peki, biz ne yapıyoruz? Kendi yarattığımız cehennem de hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşamımızı sürdürmeye devam ediyoruz…
Ben de isterdim ki kimse ölmesin, herkes varlığını sürdürsün, gerçi kim istemez ki? Anlayacağınız tek gerçek ve kaçmayacağımız tek yol… O yüzden kırmadan dökmeden, zamanı gelince maddi dünyadan gideceğimiz günlerimiz olsun…
 

Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın

Bu aralar hiç keyfim yok, sevdiğim insanlar bir bir gidiyor ve sadece üzülmekten başka elimden hiç bir şey gelmiyor. Facebook arkadaşımdan bir haber alamıyorum, sanal da doğum gününü kutladığım sayfa arkadaşlarımınım ölümünü sonradan öğreniyorum. En nihayetinde 14 yaşındaki leydim (köpeğim) yıllardır yaşadığı kanser mücadelesini artık yaş da aldığı için galiba kaybedecek… Ve ben yine eskisi gibi hiçbir şey yapamadan çaresizlik içinde kıvranıyorum.
Sanmayın, yakınlarımın öldüğünü görmediğim için bu derece hassasım. Görmez olur muyum? Benim kayıplarım hep genç yaşta uçtu gitti… Büyükbabam, babam, eşim, anneannem, teyzem…
Ancak… Galiba… Artık ölümler bana zor gelmeye başladı. Biliyor musunuz? Ölüm acılarını içselleştirmemek için hep insanlardan uzak durmayı, yakın arkadaş edinmemeyi seçtim. O yüzden benim hiç yakın arkadaşım yoktur. Kendimce, üzüntüyü az yaşamak ancak… Pekte başarılı olduğum söylenemez. Orhan Veli’nin dizeleri gibi…”Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı” Galiba en çokta bu bizi üzüyor, görememek, sesini duyamamak, iletişim kuramamak.
Peki, her canlının yaşamak zorunda olduğu ölüm kavramının, ölüm felsefesi nedir?

Ölümün felsefesi, insanın kaçınılmaz sonu olan ölümü anlama, anlamlandırma ve bu gerçeklikle nasıl yaşayacağını sorgulama çabasıdır. Bu konuda farklı filozoflar ve düşünce okulları çeşitli yaklaşımlar sunar. İşte temel noktalar:

1. Varoluşçu Perspektif
Jean-Paul Sartre ve Martin Heidegger, ölümü insanın özgürlüğünü ve varoluşunu anlamlandırma bağlamında ele alır.

Heidegger’e göre ölüm, bireyin en kişisel deneyimidir ve “olmak ya da olmamak” sorusunun merkezindedir. İnsan, ölüm bilinciyle yüzleşerek otantik bir yaşam sürebilir.

Sartre, ölümü "hiçlik" olarak görür ve hayatın anlamını bireyin kendi yaratacağını savunur.

2. Epiküryen Yaklaşım
Epikür, ölümü bir problem olarak görmemek gerektiğini savunur. Ona göre, "Biz varken ölüm yoktur, ölüm varken de biz yokuz." Bu yüzden ölüm korkusunu anlamsız bulur.

Epiküryen felsefe, ölüm korkusunu aşmayı ve huzur içinde yaşamayı öğütler.

3. Stoacılık ve Ölüm
Stoacılar, ölümü doğal bir süreç olarak kabul eder ve ona karşı kaygısız bir tavır geliştirmeye çalışır. Marcus Aurelius, ölümün evrensel bir gerçek olduğunu ve doğanın bir parçası olarak görülmesi gerektiğini söyler.

Ölüm korkusunu yenmek, insanın erdemli bir yaşam sürmesine olanak sağlar.

4. Modern Perspektifler
Albert Camus, ölümü ve hayatın anlamsızlığını sorgular. "Absürt" kavramını tanımlarken, ölümün insan yaşamındaki kaçınılmazlığını vurgular. Ancak, Camus’ya göre bu durum, yaşamı daha dolu dolu yaşamamız için bir nedendir.

Michel de Montaigne ise, “Felsefe yapmak, ölmeyi öğrenmektir.” diyerek yaşam boyunca ölümü anlamaya çalışmanın insanı daha bilge bir hale getireceğini söyler.

5. Doğu Felsefeleri
Budizm ve Hinduizm, ölümü yaşam döngüsünün bir parçası olarak görür. Ölüm, bir son değil, yeniden doğuşun (reenkarnasyon) veya aydınlanmanın bir basamağıdır.

Budist öğreti, ölümün geçiciliğiyle yüzleşerek “şimdi” de yaşamaya odaklanmayı öğütler.

6. Kültürel ve Toplumsal Yaklaşımlar
Ölüm, sadece bireysel bir mesele değil, aynı zamanda toplumsal bir olgudur. Ritüeller, yas süreçleri ve ölümle ilgili inançlar kültürden kültüre farklılık gösterir.

Sonuç: Ölümün felsefesi, yaşamı anlamanın bir yolu olarak görülebilir. Ölüm gerçeğiyle yüzleşmek, insanı hem korkularıyla hem de yaşamın anlamıyla yüz yüze getirir. Bu farkındalık, bireyin yaşamına yön vermesine ve daha otantik bir varoluş sürmesine katkıda bulunabilir. Ancak insan evlatları hep ölümü unuturuz. Eğer ölümün nihaiyi son olduğunu içselleştirebilseydik, şimdi kimse kimseyle savaşmaz, anlamsız çekişmelerle birbirlerini yıpratmaz, sevgi ve barışın hâkim olduğu bir dünyada yaşamımızı sürdürürdük. Peki, biz ne yapıyoruz? Kendi yarattığımız cehennem de hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşamımızı sürdürmeye devam ediyoruz…
Ben de isterdim ki kimse ölmesin, herkes varlığını sürdürsün, gerçi kim istemez ki? Anlayacağınız tek gerçek ve kaçmayacağımız tek yol… O yüzden kırmadan dökmeden, zamanı gelince maddi dünyadan gideceğimiz günlerimiz olsun…
 

Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve cukurovapress.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.