Şöyle bakıyorum da köşe yazmaktan ziyade sanki bu yazılarım bir faninin dünyaya bakışı ve yaşamda gördüğü deneyimlerini aktardığı bir anı notlarına dönüştü. Her neyse adı ne olursa olsun okuyana ışık tutabiliyor ve hayatında bazı olayları sorgulatabiliyorsa ne mutlu bana…
Bir haftadır geçmeyen saçma bir griple boğuşurken (bir ara korona olduğumu bile düşündüm)evde zaman geçirmek zorunda kalınca, birkaç kitap okuma ve internet dizileri seyretme şansım oldu.
Kim bilir, belki de bu grip vücudumun “artık biraz dinlen” sinyaliydi.
Kendimi iyi, htiğimde okuduğum “İçimdeki Rehber” kitabını herkese tavsiye ederim. Kitabın özünde yine kişinin, kendi öz benliğini kendinde aramasını tavsiye eden ve örnekleyen yalın anlatım ilginizi çekecektir.
Ben haberleri çok fazla takip etmem zira hep aynı hikâyeler, aynı yalanlar ve aynı hakaretler…
Maalesef korku kültürünün hâkim olduğunu, özgürlüğümüzün bariz bir şekilde yitip gittiğini, ekonominin ve siyasetin çöktüğünü görebilmek için işinin ehli olmaya gerek olmadığını, bir vatandaş olarak bütün bunları hayatımda yaşayarak, olanı tekrar ekranda görmenin bir yararı olmadığını düşünenlerdenim.
Aydınlanmadığımız, yorumlamadığımız sürece bu iş böyle sürüp gideceğe benzer. Ayrıca bütün bunlar iktidarın yaptıkları değil, biz iktidara ya da siyasi kimliklere bu tavizi verdiğimiz sürece A partisi gider B partisi gelir ve biz kendi kehanetimizi gerçekleştirip dururken, kendi cehennemimizin için de tutsaklığa devam ederiz.
Neyse, asıl anlatmak istediğime gelince kaçıncı bölüme geldim hatırlamıyorum ancak tesadüfen (aslında bu bir tesadüf değil çünkü olağan dışı, efsanevi konuları severim. ) internet dizisi olan Lucifer dizisini seyretmeye etmeye başladım. Tanrı tarafından kovulmuş olan en güçlü melek, şeytan…
Şeytanın,yeryüzüne indikten sonra yaşadıkları. Ne saçma bir dizi değil mi?
Ancak bir gerçek var ki siz neyi görmek isterseniz ve hangi ihtiyacınıza cevap verebiliyorsa çevrenizi ve tercihlerinizi öyle görür ve öyle yorumlarsınız.
Benim bu dizi de gördüğüm gerçek. Türk toplumunun ne kadar kapana kısıldığı ve ne kadar özgürlüğünün yitip gittiydi.
Saçma görülen bir dizi aslında varlığınızı ve yaşadığınız ülkede ki kaosu size sorgulatabiliyor.
Benim ülkem de böyle bir dizi yayınlanmış olsaydı ne olurdu?
Mizahın bittiği, hoşgörünün yerle yeksan olduğu, inançları koruma adına bize yaşatılan tutsaklığın boyutlarını bir kez daha fark etmek gerçekten can yakıcı.
Aynı hissi Kulüp dizisinde de yaşamıştım. O zaman iktidar yine şimdi bizi yönetenler miydi?
Anlayacağınız koltuk sahipleri değişse de bizler aslında, bizi nasıl yönetmeleri gerektiğini onlara altın tepsiyle sunuyoruz.
İnançlı olmak, başkalarının inançlarını yok saymak olmadığını, İnancın sorgulanamaz olduğu düşüncesini bize zerk ettiklerini, “dilini koparırım” diyerek, bir gece vakti söylenen atasözüyle göz altı, korkusunun yaşatılmasıyla, korku kültürünün nasıl bizi mahkûm ettiğini, bir ülkede herkesin eşit olması gerektiğini çünkü vatanı vatan yapanın bu mozaiklerle olduğunu, anlamayıp böyle davranmadığımız sürece. Allah’ı sevmeye değil ondan korkmaya, düşünceleri anlamlandırmak yerine o düşüncelerin gölgesin de karanlığa gömülmeye, kapı komşumuzun aynı siyasi görüşe sahip olmamasından kaynaklanan düşmanlığa devam eder dururuz.
Ve sonra da…
Kendi yarattığımız cehennem de boğuluruz.
Bize hoşgörümüzü, inançlarımızı, insanlığımızı kaybettirdiler. Çünkü buna biz izin verdik ve bütün değerlerimizi tekrar kazanacak olan yine bizleriz.
Siyasi görüşünüz, inançlarınız ne olursa olsun. Bizler bu vatanın evlatlarıyız ve insanca yaşam bizlerin hakkı. Ne olur, gerçekten bizi yönetenleri doğru bulalım ve bizim aslında onları yönettiğimizi onlara htirelim. Bireyler aydınlanmadığı sürece, toplumun gerçek aydınlanmayı yaşaması mümkün değildir.
İşte böyle bir şeytan dizisinden çıkardığım sonuç…
Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!