SERAY SAYAR LEVENT
Köşe Yazarı
SERAY SAYAR LEVENT
 

İyi ve Kötünün Felsefesi Nedir?

Neden insanlar iyi veya kötü olmak zorundadır? Bir toplumda vicdan ve ahlak çöktüğünde toplumun kaderi yok olup gitmektir. Elbette ki gidiş, toplumun değerlerinin, öz benliğinin, inandıklarının gidişidir ve bu kültürel miras olarak toplumun yapısını olduğu gibi değiştirir. Aslında insan evladı var olduğu günden bu yana kötülük ve iyiliğin arasında kalmış, nedense kolay olanı kötülüğü seçmiştir. Zira iyilik, iyi olma durumu gerçekten çaba isteyen ve bazı Âdem evlatları için zor bir davranıştır. Kaç, canlı gördünüz yavrusuna tecavüz eden? Kaç, canlı gördünüz ortada açlık ya da bir tehlike yokken birbirini parçalayan? Göremezsiniz, zira Âdem evladı bütün kötülükleri sırtlamış yoluna devam ediyor. Peki, nedir, bu iyilik kötülük? Neden bizler bu kadar kötü ve acımasızız? İyi ve Kötü Felsefesi İyi ve kötü arasındaki ayrım, insanlık tarihinin en eski felsefi sorularından biridir. Felsefi açıdan bu sorular, farklı düşünce okulları ve filozoflar tarafından çeşitli şekillerde ele alınmıştır: Nesnelci Yaklaşımlar: İyi ve kötü kavramlarının evrensel olduğunu savunur. Platon'a göre, iyilik bir ideadır ve maddi dünyanın ötesindedir. İnsanlar bu ideaya yaklaşmaya çalışır. Kant ise ahlaki davranışın "evrensel yasalar" ile belirlenebileceğini savunmuştur. Ona göre, insanlar kendi akıllarını kullanarak evrensel bir ahlak yasası oluşturabilirler ve bu yasaya göre hareket etmeleri gerekir. Göreceli Yaklaşımlar: İyi ve kötü kavramlarının kültürlere, zamanlara veya bireysel bakış açılarına göre değişebileceğini savunur. Nietzsche gibi filozoflar, geleneksel ahlaki değerlerin insanları sınırladığını ve bireylerin kendi "iyilik" anlayışlarını yaratmaları gerektiğini düşünmüştür. Nietzsche'nin "köle ahlakı" eleştirisi, toplumun dayattığı iyi ve kötünün, bireysel özgürlüğü bastırdığına dair bir savdır. Yarar Felsefesi (Utilitarizm): Bu yaklaşıma göre bir eylemin iyi ya da kötü olduğu, o eylemin sonuçlarına göre belirlenir. John Stuart Mill gibi filozoflar, eylemlerin olabildiğince fazla sayıda insan için en büyük mutluluğu sağlaması gerektiğini savunmuşlardır. Neden İyi ya da Kötü Olmak Zorundayız? İnsanların iyi veya kötü olmak zorunda oldukları düşüncesi, toplumsal yaşamın bir gerekliliği olarak ortaya çıkar. Toplumlar, belirli ahlaki normlar ve kurallar çerçevesinde şekillenir. Bu normlar, insanların bir arada yaşamalarını ve sosyal düzenin korunmasını sağlar. İyi ve kötü, toplumda düzenin sürdürülmesine ve bireylerin bir arada barış içinde yaşayabilmesine yardımcı olur. İyi ya da kötü olmak zorunda olmanın bazı nedenleri şunlardır: Toplumsal Düzen: Toplumlar, insanların bir arada yaşayabilmesi için bazı temel kurallara ihtiyaç duyar. Bu kurallar, iyi davranışları ödüllendirirken kötü davranışları cezalandırır. İnsanlar, bu düzenin bir parçası olarak etik kurallara uymak zorunda hissederler. Felsefi açıdan "iyi" ya da "kötü" olmak zorunda olup olmadığımız sorusu, ahlak felsefesinin temel konularından biridir. Bu bağlamda birkaç önemli yaklaşım vardır: Toplumsal Düzenin Sağlanması: Birçok filozof, iyi ve kötü kavramlarının toplumsal düzeni sağlamak ve toplumun uyum içinde yaşamasını temin etmek için gerekli olduğunu savunur. Eğer insanlar tamamen özgür bırakılırsa, yani davranışlarını herhangi bir ahlaki ölçüte göre sınırlandırmazlarsa, kaos çıkabilir. Bu nedenle, iyi ve kötü kavramları, sosyal düzenin korunması adına zorunlu olabilir. Ahlaki Görevler (Deontoloji): Immanuel Kant gibi deontolojik ahlak anlayışını savunan filozoflar, insanın ahlaki yükümlülükleri olduğuna inanır. Kant'a göre, "iyi" olmak, belirli ahlaki kurallara uymayı gerektirir. Bu kurallar, evrensel nitelikte olup herkesin bu kurallara göre davranması gerekir. Ahlaki görevler, bireysel arzularımızdan bağımsızdır ve bu yüzden ahlaki açıdan "iyi" olmak zorundayız. Sonuççuluk (Utilitarizm): Jeremy Bentham ve John Stuart Mill gibi faydacı filozoflar, bir eylemin ahlaki değerinin, sonuçlarına bağlı olduğunu savunur. "İyi" ya da "kötü" olmak, bu sonuçlara göre değerlendirildiğinde, eylemlerimizin genel mutluluğa ya da acıya neden olup olmadığına göre şekillenir. Bu bakış açısına göre, insan eylemleri, en fazla mutluluğu üretmek zorunda olduğu için iyi olmak zorundadır. Özgür İrade ve Bireysel Sorumluluk: Varoluşçu filozoflar (Sartre, Nietzsche gibi) ise bireyin tamamen özgür olduğunu ve ahlaki yükümlülüklerin dışsal bir zorunluluktan değil, içsel bir sorumluluktan kaynaklandığını savunur. Bu görüşe göre, insanlar özgür iradeleriyle seçim yapma gücüne sahiptirler, ancak bu seçimlerin sonuçlarıyla yüzleşmek zorundadırlar. "İyi" ya da "kötü" olmak bir zorunluluk değil, kişisel bir tercihtir; ancak bu tercihler insanın kim olduğunu belirler. Doğal Hukuk ve İnsan Doğası: Aristoteles gibi bazı filozoflar ise insanın doğası gereği iyi olmaya yatkın olduğunu, çünkü insanın en yüksek amacının mutluluk (eudaimonia) olduğunu savunur. Bu açıdan, iyi olmak insan doğasının bir gerekliliğidir ve insanlar ancak erdemli olduklarında gerçek anlamda mutlu olabilirler. Kötü olmak ise bu doğal eğilime aykırıdır. Bu farklı yaklaşımlar, insanların neden "iyi" ya da "kötü" olmak zorunda olduğunu farklı temeller üzerine oturtur. Kimi toplumsal düzeni, kimi bireysel özgürlüğü, kimi ise insan doğasını merkeze alarak bu soruya yanıt verir. Dip not: Yüzyıllardır tartışılan iyi ve kötü olma hali, yaşananlardan da anlaşıldığı gibi hala sürüp gidecek. Ve başta okuduğunuz gibi bütün kuramcıların tek bir ortak yanı var. “AHLAK”, adaletsizlik… Eğer bir toplumda bunlar çökmeye başlarsa işte o toplumda kötülük kol gezer, yüzden; yaşama hakkımız, konuşma-yazma hakkımız birileri tarafından elimizden alınırken ve hatta tanıklık yapmamak için özen gösterir duruma geliriz. Değişen toplum normları yüzünden bizim özgürlüğümüzü kısıtlayan her olayı normalleştiriş. Bütün yaşanan insani olmayan olayları, toplumun değişen olumsuz yapısını gördüğümüzde, bu olaylardan rahatsızlık duyan bir birey olarak kendimize şunu sormalıyız; “biz hangi ara bu derece kötü ve acımasız oldu?” Dilerim ki Türk toplumu, eski günlerinde olduğu gibi vicdanını, ahlaki ve etik değerlerini tekrar kazanır ve evlatlarımıza bu haliyle emanet etmez. Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!       
Ekleme Tarihi: 16 Eylül 2024 - Pazartesi

İyi ve Kötünün Felsefesi Nedir?

Neden insanlar iyi veya kötü olmak zorundadır?

Bir toplumda vicdan ve ahlak çöktüğünde toplumun kaderi yok olup gitmektir. Elbette ki gidiş, toplumun değerlerinin, öz benliğinin, inandıklarının gidişidir ve bu kültürel miras olarak toplumun yapısını olduğu gibi değiştirir.

Aslında insan evladı var olduğu günden bu yana kötülük ve iyiliğin arasında kalmış, nedense kolay olanı kötülüğü seçmiştir. Zira iyilik, iyi olma durumu gerçekten çaba isteyen ve bazı Âdem evlatları için zor bir davranıştır.

Kaç, canlı gördünüz yavrusuna tecavüz eden? Kaç, canlı gördünüz ortada açlık ya da bir tehlike yokken birbirini parçalayan?

Göremezsiniz, zira Âdem evladı bütün kötülükleri sırtlamış yoluna devam ediyor.

Peki, nedir, bu iyilik kötülük? Neden bizler bu kadar kötü ve acımasızız?

İyi ve Kötü Felsefesi
İyi ve kötü arasındaki ayrım, insanlık tarihinin en eski felsefi sorularından biridir. Felsefi açıdan bu sorular, farklı düşünce okulları ve filozoflar tarafından çeşitli şekillerde ele alınmıştır:

Nesnelci Yaklaşımlar: İyi ve kötü kavramlarının evrensel olduğunu savunur. Platon'a göre, iyilik bir ideadır ve maddi dünyanın ötesindedir. İnsanlar bu ideaya yaklaşmaya çalışır. Kant ise ahlaki davranışın "evrensel yasalar" ile belirlenebileceğini savunmuştur. Ona göre, insanlar kendi akıllarını kullanarak evrensel bir ahlak yasası oluşturabilirler ve bu yasaya göre hareket etmeleri gerekir.

Göreceli Yaklaşımlar: İyi ve kötü kavramlarının kültürlere, zamanlara veya bireysel bakış açılarına göre değişebileceğini savunur. Nietzsche gibi filozoflar, geleneksel ahlaki değerlerin insanları sınırladığını ve bireylerin kendi "iyilik" anlayışlarını yaratmaları gerektiğini düşünmüştür. Nietzsche'nin "köle ahlakı" eleştirisi, toplumun dayattığı iyi ve kötünün, bireysel özgürlüğü bastırdığına dair bir savdır.

Yarar Felsefesi (Utilitarizm): Bu yaklaşıma göre bir eylemin iyi ya da kötü olduğu, o eylemin sonuçlarına göre belirlenir. John Stuart Mill gibi filozoflar, eylemlerin olabildiğince fazla sayıda insan için en büyük mutluluğu sağlaması gerektiğini savunmuşlardır.

Neden İyi ya da Kötü Olmak Zorundayız?
İnsanların iyi veya kötü olmak zorunda oldukları düşüncesi, toplumsal yaşamın bir gerekliliği olarak ortaya çıkar. Toplumlar, belirli ahlaki normlar ve kurallar çerçevesinde şekillenir. Bu normlar, insanların bir arada yaşamalarını ve sosyal düzenin korunmasını sağlar. İyi ve kötü, toplumda düzenin sürdürülmesine ve bireylerin bir arada barış içinde yaşayabilmesine yardımcı olur.

İyi ya da kötü olmak zorunda olmanın bazı nedenleri şunlardır:
Toplumsal Düzen:
 Toplumlar, insanların bir arada yaşayabilmesi için bazı temel kurallara ihtiyaç duyar. Bu kurallar, iyi davranışları ödüllendirirken kötü davranışları cezalandırır. İnsanlar, bu düzenin bir parçası olarak etik kurallara uymak zorunda hissederler.

Felsefi açıdan "iyi" ya da "kötü" olmak zorunda olup olmadığımız sorusu, ahlak felsefesinin temel konularından biridir. Bu bağlamda birkaç önemli yaklaşım vardır:

Toplumsal Düzenin Sağlanması: Birçok filozof, iyi ve kötü kavramlarının toplumsal düzeni sağlamak ve toplumun uyum içinde yaşamasını temin etmek için gerekli olduğunu savunur. Eğer insanlar tamamen özgür bırakılırsa, yani davranışlarını herhangi bir ahlaki ölçüte göre sınırlandırmazlarsa, kaos çıkabilir. Bu nedenle, iyi ve kötü kavramları, sosyal düzenin korunması adına zorunlu olabilir.

Ahlaki Görevler (Deontoloji): Immanuel Kant gibi deontolojik ahlak anlayışını savunan filozoflar, insanın ahlaki yükümlülükleri olduğuna inanır. Kant'a göre, "iyi" olmak, belirli ahlaki kurallara uymayı gerektirir. Bu kurallar, evrensel nitelikte olup herkesin bu kurallara göre davranması gerekir. Ahlaki görevler, bireysel arzularımızdan bağımsızdır ve bu yüzden ahlaki açıdan "iyi" olmak zorundayız.

Sonuççuluk (Utilitarizm): Jeremy Bentham ve John Stuart Mill gibi faydacı filozoflar, bir eylemin ahlaki değerinin, sonuçlarına bağlı olduğunu savunur. "İyi" ya da "kötü" olmak, bu sonuçlara göre değerlendirildiğinde, eylemlerimizin genel mutluluğa ya da acıya neden olup olmadığına göre şekillenir. Bu bakış açısına göre, insan eylemleri, en fazla mutluluğu üretmek zorunda olduğu için iyi olmak zorundadır.

Özgür İrade ve Bireysel Sorumluluk: Varoluşçu filozoflar (Sartre, Nietzsche gibi) ise bireyin tamamen özgür olduğunu ve ahlaki yükümlülüklerin dışsal bir zorunluluktan değil, içsel bir sorumluluktan kaynaklandığını savunur. Bu görüşe göre, insanlar özgür iradeleriyle seçim yapma gücüne sahiptirler, ancak bu seçimlerin sonuçlarıyla yüzleşmek zorundadırlar. "İyi" ya da "kötü" olmak bir zorunluluk değil, kişisel bir tercihtir; ancak bu tercihler insanın kim olduğunu belirler.

Doğal Hukuk ve İnsan Doğası: Aristoteles gibi bazı filozoflar ise insanın doğası gereği iyi olmaya yatkın olduğunu, çünkü insanın en yüksek amacının mutluluk (eudaimonia) olduğunu savunur. Bu açıdan, iyi olmak insan doğasının bir gerekliliğidir ve insanlar ancak erdemli olduklarında gerçek anlamda mutlu olabilirler. Kötü olmak ise bu doğal eğilime aykırıdır.

Bu farklı yaklaşımlar, insanların neden "iyi" ya da "kötü" olmak zorunda olduğunu farklı temeller üzerine oturtur. Kimi toplumsal düzeni, kimi bireysel özgürlüğü, kimi ise insan doğasını merkeze alarak bu soruya yanıt verir.


Dip not: Yüzyıllardır tartışılan iyi ve kötü olma hali, yaşananlardan da anlaşıldığı gibi hala sürüp gidecek. Ve başta okuduğunuz gibi bütün kuramcıların tek bir ortak yanı var. “AHLAK”, adaletsizlik… Eğer bir toplumda bunlar çökmeye başlarsa işte o toplumda kötülük kol gezer, yüzden; yaşama hakkımız, konuşma-yazma hakkımız birileri tarafından elimizden alınırken ve hatta tanıklık yapmamak için özen gösterir duruma geliriz. Değişen toplum normları yüzünden bizim özgürlüğümüzü kısıtlayan her olayı normalleştiriş.

Bütün yaşanan insani olmayan olayları, toplumun değişen olumsuz yapısını gördüğümüzde, bu olaylardan rahatsızlık duyan bir birey olarak kendimize şunu sormalıyız; “biz hangi ara bu derece kötü ve acımasız oldu?”

Dilerim ki Türk toplumu, eski günlerinde olduğu gibi vicdanını, ahlaki ve etik değerlerini tekrar kazanır ve evlatlarımıza bu haliyle emanet etmez.

Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!     

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve cukurovapress.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.