DOĞAN GÜLBASAR
Köşe Yazarı
DOĞAN GÜLBASAR
 

Bu gidiş nereye!

  Eskiden üçüncü sayfa haberi derdik şimdi tüm ülke üçüncü sayfaya döndü. Her gün akıl almaz olaylar duyuyoruz, okuyoruz. Her birini ayrı ayrı ele aldığımızda insanın inanası gelmiyor ama tümü aynı günlerde gerçekleşince şiddet sarmalının içinde buluyoruz kendimizi. Anne babasını katleden madde bağımlısı evlat, gelini ve yanındakileri kurşuna dizen adam, küçücük çocuğun kanına giren organize kötülüğe dönüşmüş bir köy… Ve daha niceleri… Yeni doğan bebelerden para kazanmak için çete kuran okumuş yazmış insanların oluşturduğu örgütsel yapı mı vahim, yoksa bu yapının başındaki kişinin cumhuriyet savcısını tehdit edecek cesareti kendisinde bulması mı? Tümü tek tek ele alındığında bir toplumda infial yaratacak olayları kısa zaman içinde yaşıyoruz ve o kadar doğal karşılıyoruz ki! Nasıl bir ortamda yaşadığımızın farkında bile değiliz. Oysa ki kıyameti yaşıyoruz adeta. Toplum cinnet halinde birbirinin boğazlıyor, biz de hiç bitmeyen bir dizi izliyor gibi beynimiz uyuşmuş şekilde olaylara bakıyoruz. Yaşananların dışımızda geliştiğini zannediyoruz ama tam da ortasındayız. Her tarafı altından olan bir evde yaşıyor olsanız bile sokağa çıktığınızda ayağınız çamura batıyorsa evinizin hiçbir değeri yoktur. Şimdi sallanan bıçak bizi yaralamıyor, sıkılan kurşun bize isabet etmiyor olabilir. Ama içinde bulunduğumuz mekan üç boyutlu filmin oynadığı bir sinema salonu değil. Kurşunlar kulaklarımızı sıyırıp geçiyor, şiddet yanı başımızda. Biz ise duyarsızlığın zirvesindeyiz. Toplum olarak tedaviye ihtiyaç duyulan bir noktadayız. Ancak ülkeyi yönetenler her şeyin yolunda ve tüm olayların kontrol altında olduğunu söyleyerek bizi kandırıyorlar. Bu durum da “yok ya bu kadar da olmaz” diyeceğimiz olayların daha büyüklerini yaşamamıza kapı aralıyor. Kendimizi korumaktan vazgeçtik. Çocuklarımızın derdine düştük. Okula uğurlarken korkuyoruz, bakkala gönderemiyoruz, arkadaşlarıyla parkta oyun oynamalarına izin veremiyoruz. Bu rağmen hiçbir şey olmuyor gibi davranmaya devam ediyoruz. Bütün bu olayların yaşanması nasıl önemli bir sorunsa, bütün bunlar yaşanırken toplumun her şey yolundaymış, olağanüstü bir şey olmuyormuş gibi hayatına devam etmesi de o derece önemli bir sorundur. Bazı insanlar madde bağımlısı olarak beyni uyuşmuş şekilde elini kana buluyor tamam da hiç madde kullanmayan geniş kitlelerin beyninin uyuşmasını nasıl açıklayacağız? Toplumsal bir uyuşukluk içerisindeyiz ve böyle bir kitleyi yönetmek çok kolay olmalı. Sanki dispotik bir dünyada yaşıyoruz ve normali buymuş gibi bir yanılgı içindeyiz. Hayır! Hep böyle değildi… Normali bu değil! Artık kendimize gelmemizin, insanlığımızı hatırlamanın zamanı gelmedi mi?  
Ekleme Tarihi: 24 Ekim 2024 - Perşembe

Bu gidiş nereye!

 

Eskiden üçüncü sayfa haberi derdik şimdi tüm ülke üçüncü sayfaya döndü.

Her gün akıl almaz olaylar duyuyoruz, okuyoruz. Her birini ayrı ayrı ele aldığımızda insanın inanası gelmiyor ama tümü aynı günlerde gerçekleşince şiddet sarmalının içinde buluyoruz kendimizi.

Anne babasını katleden madde bağımlısı evlat, gelini ve yanındakileri kurşuna dizen adam, küçücük çocuğun kanına giren organize kötülüğe dönüşmüş bir köy…

Ve daha niceleri…

Yeni doğan bebelerden para kazanmak için çete kuran okumuş yazmış insanların oluşturduğu örgütsel yapı mı vahim, yoksa bu yapının başındaki kişinin cumhuriyet savcısını tehdit edecek cesareti kendisinde bulması mı?

Tümü tek tek ele alındığında bir toplumda infial yaratacak olayları kısa zaman içinde yaşıyoruz ve o kadar doğal karşılıyoruz ki!

Nasıl bir ortamda yaşadığımızın farkında bile değiliz. Oysa ki kıyameti yaşıyoruz adeta. Toplum cinnet halinde birbirinin boğazlıyor, biz de hiç bitmeyen bir dizi izliyor gibi beynimiz uyuşmuş şekilde olaylara bakıyoruz. Yaşananların dışımızda geliştiğini zannediyoruz ama tam da ortasındayız.

Her tarafı altından olan bir evde yaşıyor olsanız bile sokağa çıktığınızda ayağınız çamura batıyorsa evinizin hiçbir değeri yoktur.

Şimdi sallanan bıçak bizi yaralamıyor, sıkılan kurşun bize isabet etmiyor olabilir. Ama içinde bulunduğumuz mekan üç boyutlu filmin oynadığı bir sinema salonu değil. Kurşunlar kulaklarımızı sıyırıp geçiyor, şiddet yanı başımızda. Biz ise duyarsızlığın zirvesindeyiz.

Toplum olarak tedaviye ihtiyaç duyulan bir noktadayız. Ancak ülkeyi yönetenler her şeyin yolunda ve tüm olayların kontrol altında olduğunu söyleyerek bizi kandırıyorlar. Bu durum da “yok ya bu kadar da olmaz” diyeceğimiz olayların daha büyüklerini yaşamamıza kapı aralıyor.

Kendimizi korumaktan vazgeçtik. Çocuklarımızın derdine düştük. Okula uğurlarken korkuyoruz, bakkala gönderemiyoruz, arkadaşlarıyla parkta oyun oynamalarına izin veremiyoruz. Bu rağmen hiçbir şey olmuyor gibi davranmaya devam ediyoruz.

Bütün bu olayların yaşanması nasıl önemli bir sorunsa, bütün bunlar yaşanırken toplumun her şey yolundaymış, olağanüstü bir şey olmuyormuş gibi hayatına devam etmesi de o derece önemli bir sorundur.

Bazı insanlar madde bağımlısı olarak beyni uyuşmuş şekilde elini kana buluyor tamam da hiç madde kullanmayan geniş kitlelerin beyninin uyuşmasını nasıl açıklayacağız? Toplumsal bir uyuşukluk içerisindeyiz ve böyle bir kitleyi yönetmek çok kolay olmalı. Sanki dispotik bir dünyada yaşıyoruz ve normali buymuş gibi bir yanılgı içindeyiz.

Hayır! Hep böyle değildi…

Normali bu değil!

Artık kendimize gelmemizin, insanlığımızı hatırlamanın zamanı gelmedi mi?

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve cukurovapress.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.