Hastanenin başhekimi amansız bir hastalığa yakalanmıştı. Yurt dışında tedavi mümkün olabilirdi ama tüm hekim arkadaşları onun yolculuğa dayanamayacağı konusunda hemfikirdi.
Derken nereden haber alındığı bilinmeyen bir genç hekim geldi ve onu iyi edebileceğini söyledi. Tetkiklerden sonra, ameliyata alındı. Ameliyat başarıyla sonuçlanmış, başhekim de narkozu etkisinden kurtulmaya başlamıştı. Ancak bir babanın evladına gösterebileceği muhabbet ve sevgiyle genç doktorun elini avucunun içine alarak konuşmaya başladı.
“Allah razı olsun evlat. Sen bana narkoz vurduğunda etkisini gösterinceye kadar, bir zamanlar tıpkı benim de senin gibi genç bir asistan iken yaptığım bir iyilik geldi aklıma. Bir anne gelmişti hastaneye. Doğum yapmak üzereydi. Ultrasonda bebeğin iki bacağının da sakat olduğunu görünce onun böyle yaşamasındansa ölmesinin daha iyi olacağını düşünmüştüm. Ama kalp atışlarını duyunca dayanamadım ve doğmasına karar verdim. Sağlıklı nüfus planlaması bahanesiyle bir çok cana kıyan sistemin inadına iki bacağı sakat olan o çocuğun yaşamasına vesile oldum. Allah gerçekten hiçbir iyiliği karşılıksız bırakmıyor yavrum. İnşallah senin bana yaptığın bu iyiliğinde karşılığını görürsün.
Genç doktor, yaşlı başhekiminin gözlerine bir evladın bakabileceği muhabbetle bakarak, yine aynı şefkatle elini başhekiminin elinden usulca çeker. Pantolonunun paçalarını sıyırarak dizlerinden aşağısı protez olan iki bacağını göstererek; “Evet efendim. Allah hiçbir iyiliği karşılıksız bırakmıyor. Doğmasına izin verdiğiniz, kurtardığınız o çocuk bendim.
Gün gelir, yaptığımız her iyilik karşımıza çıkar bizi bulur. Rabbim herkese yaptığı iyiliğin mükafatını bu dünyada göstermesi dileğimle esen kalın.