SERAY SAYAR LEVENT
Köşe Yazarı
SERAY SAYAR LEVENT
 

Gönüllü olduk!

Toplum olarak ne çok şeyde yabancılaştık farkında mıyız, bilmiyorum? En vahimi kendimizden yabancılaştık…  Gerçi bu öz eleştiriyi 18.-19.yüzyıllar da “toplumu tanıma ve insan tarihini anlama” açısından incelemiş ve çıkarımlarda bulunmuşlardı bile. İşin ilginç yanı bunca yüzyıl geçmiş olsa da toplumların hep aynı eksende dönüp durması…  Bizde nasıl ki cemaatlerin, din ve siyasetin giritliğinin, ötekileştirmenin  ülkeye ve ülke insanlarına ne kadar çok  zarar verdiğinin görülmesine rağmen… Turgut Özal’ın enflasyon ile ülke ekonomisini yürütmeye çalışmasının verdiği zararlara rağmen…  Hala hiç bir şeyden, ders almadan aynı eksenin etrafında dönmemiz gibi…  Karl Marx tarihsel olarak insan ve toplumu incelerken ; “insan bir yandan doğa üzerine artan bir şekilde denetim sağlarken, diğer yandan yabancılaşmaktadır. İnsanlık tarihi, insanın doğa Üzerindeki denetim sağlamasının ve yabancılaşmasının tarihidir. Kapitalist toplumda ekonomik olarak yabancılaşma, sadece zihinsel değil, aynı zamanda insanların günlük yaşamlarında ve gerçekleştirdikleri etkinliklerde de bulunan bir durumdur” demiş.  Ve teoriyi dört temel unsurla açıklamış;   1-İnsanın üretici etkinliklerine yabancılaşması.  2-Ürettiği ürüne yabancılaşması.  3-Birlikte çalıştığı, işçilere yabancılaşması.  4-İnsanın potansiyeline yabancılaşması.  Peki, bu yüzyılda bütün yazdıklarım size tanıdık geliyor mu?  Daha bitmedi, Karl Marx ;  dinin yabancılaşmış bir düşünsel ürün olmasının dışında başka bir önemli boyutu olduğunu da  savunuyor ki bizim gibi toplumlarda aslında en yakın olduğumuz ve bizzat iliklerimize kadar hissettiğimiz teorisidir.  “Dinsel ve benzeri mistik açıklamalar özellikle sınıflı toplumlarda egemen sınıfın imtiyazlı sınıfsal çıkarlarını ve hâkimiyetini meşrulaştırma araçlarına dönüşmüşlerdir” Bu teorisi size yakın geldi mi?   Marx aynı zamanda dinin; “baskı ve sömürü altındaki kesimlerin acılarını katlanır kılmaya çalıştığını” vurgular. Peki, bu açıklama tanıdık geldi mi?  Ve…Teorisine devam eder, “Ancak acımasız bir dünyada ezilenin sığındığı din insanların baskı ve sömürüden kaynaklanan acılarını dindirecek ve onları yoksulluktan kurtaracak gerçek çözümler sunmak yerine dikkatlerini öte dünya üzerinde yoğunlaştırır. Bu da egemen sınıfın imtiyazlı konumunu meşrulaştırmasına ve sürdürmesine yardımcı olur” demiş ve bu yüzden o meşhur sözünü ,”din bir toplumun afyonudur” söylemiştir. Ancak bu söz dinin insanları uyuşturduğu değil, acılarını hafifletip, toplumu sakinleştirdiğini anlatmak için söylemiştir. Zira o dönemde en keskin ağrı kesici afyondu…  Bunun yanında, Emile Durheim ise, “bir toplumu bir arada tutan en önemli dışsal gücün ortak ahlak olduğunu belirtip, bu ahlaki kod veya ahlaki disiplin toplumun kolektif çıkarlarına ve düzenine zarar vermemek için oluşturulan kuralları içermektedir” ve “bireyin toplumla bağlarının zayıflaması sonucu normsuzluk durumu ortaya çıkarken toplumda anomi oluşur” der.   Bu da toplumda kaosa neden olur. Şimdi size dünya tarihine yön vermiş olan sosyologları neden paylaştığıma gelince…  Şu yaşadıklarımızın yüzyıllar öncede araştırma konusu olduğunu bir daha görmeniz ve bizi yönetenin aslında kendinin ya da danışmanlarının toplum bilimine ne derece hâkim olduğunu görmenizi istedim.   Ancak umarım topluma yön verenlerin daha sonra yaşanan devrimlerden, halk hareketlerinden de haberleri vardır.  Yabancılaştık! Önce kendimize, sonra çevremize, sonra ahlaki değerlerimize en önemlisi insan olmaya yabancılaştık…  Ötekileştik….Sınıflaştık…Öte dünya ile sindirildik ve yoksullukla onurlandırıldık, bizi ezip geçenleri, hakkımızı yiyenleri, insanca yaşamamızı engelleyenleri, meşrulaştırmak için… Bütün bu zalimliklerin yapılmasına gönüllü olduk.  O yüzden, “Allah sevdiği kula dert verir”, “Yoksulluğun mükâfatını cennette göreceğiz”, “parayla saadet olmaz” sözlerini içselleştirdik. Fukaralığımızın onurunu yaşadık.  O yüzden, maaşlarımıza yapılan üç kuruşluk zamlara bile şükür ettik.  O yüzden, aslında asıl patronların biz olduğumuzu fark etmedik, maaşlarını ödediklerimizin önünde eğildik büküldük.  Evet, patron biziz ve bu iş arkadaşlarıyla çalışmaktan vazgeçme zamanı geldi, geçiyor bile…  Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!     
Ekleme Tarihi: 10 Ocak 2023 - Salı

Gönüllü olduk!

Toplum olarak ne çok şeyde yabancılaştık farkında mıyız, bilmiyorum? En vahimi kendimizden yabancılaştık… 

Gerçi bu öz eleştiriyi 18.-19.yüzyıllar da “toplumu tanıma ve insan tarihini anlama” açısından incelemiş ve çıkarımlarda bulunmuşlardı bile. İşin ilginç yanı bunca yüzyıl geçmiş olsa da toplumların hep aynı eksende dönüp durması… 

Bizde nasıl ki cemaatlerin, din ve siyasetin giritliğinin, ötekileştirmenin  ülkeye ve ülke insanlarına ne kadar çok  zarar verdiğinin görülmesine rağmen… Turgut Özal’ın enflasyon ile ülke ekonomisini yürütmeye çalışmasının verdiği zararlara rağmen… 

Hala hiç bir şeyden, ders almadan aynı eksenin etrafında dönmemiz gibi… 

Karl Marx tarihsel olarak insan ve toplumu incelerken ; “insan bir yandan doğa üzerine artan bir şekilde denetim sağlarken, diğer yandan yabancılaşmaktadır. İnsanlık tarihi, insanın doğa Üzerindeki denetim sağlamasının ve yabancılaşmasının tarihidir. Kapitalist toplumda ekonomik olarak yabancılaşma, sadece zihinsel değil, aynı zamanda insanların günlük yaşamlarında ve gerçekleştirdikleri etkinliklerde de bulunan bir durumdur” demiş. 

Ve teoriyi dört temel unsurla açıklamış;  

1-İnsanın üretici etkinliklerine yabancılaşması. 

2-Ürettiği ürüne yabancılaşması. 

3-Birlikte çalıştığı, işçilere yabancılaşması. 

4-İnsanın potansiyeline yabancılaşması. 

Peki, bu yüzyılda bütün yazdıklarım size tanıdık geliyor mu? 

Daha bitmedi, Karl Marx ;  dinin yabancılaşmış bir düşünsel ürün olmasının dışında başka bir önemli boyutu olduğunu da  savunuyor ki bizim gibi toplumlarda aslında en yakın olduğumuz ve bizzat iliklerimize kadar hissettiğimiz teorisidir. 

“Dinsel ve benzeri mistik açıklamalar özellikle sınıflı toplumlarda egemen sınıfın imtiyazlı sınıfsal çıkarlarını ve hâkimiyetini meşrulaştırma araçlarına dönüşmüşlerdir” Bu teorisi size yakın geldi mi?  

Marx aynı zamanda dinin; “baskı ve sömürü altındaki kesimlerin acılarını katlanır kılmaya çalıştığını” vurgular. Peki, bu açıklama tanıdık geldi mi? 

Ve…Teorisine devam eder, “Ancak acımasız bir dünyada ezilenin sığındığı din insanların baskı ve sömürüden kaynaklanan acılarını dindirecek ve onları yoksulluktan kurtaracak gerçek çözümler sunmak yerine dikkatlerini öte dünya üzerinde yoğunlaştırır. Bu da egemen sınıfın imtiyazlı konumunu meşrulaştırmasına ve sürdürmesine yardımcı olur” demiş ve bu yüzden o meşhur sözünü ,”din bir toplumun afyonudur” söylemiştir. Ancak bu söz dinin insanları uyuşturduğu değil, acılarını hafifletip, toplumu sakinleştirdiğini anlatmak için söylemiştir. Zira o dönemde en keskin ağrı kesici afyondu… 

Bunun yanında, Emile Durheim ise, “bir toplumu bir arada tutan en önemli dışsal gücün ortak ahlak olduğunu belirtip, bu ahlaki kod veya ahlaki disiplin toplumun kolektif çıkarlarına ve düzenine zarar vermemek için oluşturulan kuralları içermektedir” ve “bireyin toplumla bağlarının zayıflaması sonucu normsuzluk durumu ortaya çıkarken toplumda anomi oluşur” der.  

Bu da toplumda kaosa neden olur. Şimdi size dünya tarihine yön vermiş olan sosyologları neden paylaştığıma gelince… 

Şu yaşadıklarımızın yüzyıllar öncede araştırma konusu olduğunu bir daha görmeniz ve bizi yönetenin aslında kendinin ya da danışmanlarının toplum bilimine ne derece hâkim olduğunu görmenizi istedim.  

Ancak umarım topluma yön verenlerin daha sonra yaşanan devrimlerden, halk hareketlerinden de haberleri vardır. 

Yabancılaştık! Önce kendimize, sonra çevremize, sonra ahlaki değerlerimize en önemlisi insan olmaya yabancılaştık… 

Ötekileştik….Sınıflaştık…Öte dünya ile sindirildik ve yoksullukla onurlandırıldık, bizi ezip geçenleri, hakkımızı yiyenleri, insanca yaşamamızı engelleyenleri, meşrulaştırmak için… Bütün bu zalimliklerin yapılmasına gönüllü olduk. 

O yüzden, “Allah sevdiği kula dert verir”, “Yoksulluğun mükâfatını cennette göreceğiz”, “parayla saadet olmaz” sözlerini içselleştirdik. Fukaralığımızın onurunu yaşadık. 

O yüzden, maaşlarımıza yapılan üç kuruşluk zamlara bile şükür ettik. 

O yüzden, aslında asıl patronların biz olduğumuzu fark etmedik, maaşlarını ödediklerimizin önünde eğildik büküldük. 

Evet, patron biziz ve bu iş arkadaşlarıyla çalışmaktan vazgeçme zamanı geldi, geçiyor bile… 

Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın! 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve cukurovapress.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.