Nasıl lisanslı bir futbolcu olduğuysa aynı yazı dizisinde şöyle anlatılmış: “Ortaokulun ikinci sınıfına devam ederken Kahramanlar’da herkes onun büyük bir futbolcu olacağına inanmıştı. Semtin büyüklerinden Mahmut Lüleciler bir sonbahar günü minik futbolcuyu alıp fotoğrafçıya götürdü. Oradan da o güne dek lisanssız formasını giydiği Gençlerbirliği (şimdiki Çayırlıbahçe) kulübüne götürüp fiş doldurttu.” 1957’de lisanslı futbolcu olan bu doğuştan yetenekli çocuğun büyük bir takım tarafından keşfedilmesi fazla uzun sürmedi. Daha aradan bir yıl geçmemişti ki, şimdi yerinde kapalı yüzme havuzunun bulunduğu Halk Sahasında Göztepe B takımının Çayırlıbahçe’yle yaptığı hazırlık maçında talihi dönüverdi.
“Abbas Göçmen – o da bizim taraflıdır – futbola karşı olağanüstü sevgisi vardı ve devamlı takımın içindeydi. Göztepe genç takımını çalıştırmış ama hayatında eşofman giymiş insan değil. Fakat grup olarak futbol oynayan çocuklara baktığı zaman cımbızla çeker gibi oradaki iyi oyuncuları bulurdu. Beni de takip ediyormuş. Göztepe sahasında amatör maçlar oynanırdı; Havagücü, Karagücü, Bucaspor, Bornova, Kadifekale gibi takımlarla maç yapardık. O gün Halk Sahasında Göztepe ile oynadığımız maçta iki gol attım. Çıkarken saha kenarında demir parmaklıklar vardı. Onun da boyu ufaktı. Ben çocukken sarışın olduğum için beni, ‘Sarı, gel bakayım buraya,’ diye çağırdı. ‘Sen Göztepe’yi sever misin?’ diye sordu. Ben Göztepe’yle birlikte bütün takımları takip ediyordum aslında. Alsancak Stadına sürekli gider, duvardan atlardık, ağaçtan maç seyrederdik; kale arkasındaki Devlet Demiryollarının bulunduğu kısımdan çıkar seyrederdik, yani büyük sevgimiz vardı futbola karşı. ‘Severim,’ diye cevap verdim. ‘O zaman yarın malzemelerini al, Göztepe sahasına gel,’ dedi. Ertesi gün bütün mahalle arkadaşlarımla birlikte sahaya gittik. O zamanlar takımda Güler ve Gürsel Aksel kardeşler, Fikri Abi, Yücel, Tuncer, Rahmi, Hakkı Abi gibi oyuncular vardı. Abbas Abi beni görünce, ‘Çabuk soyun, oyuna gir,’ diye seslendi. Onlar tam maça başlamak üzereyken Abbas Abi, ‘Durun, durun, bir çocuk geliyor,’ dedi. İsmimi yine hatırlamamıştı. Yıllar sonra rahmetli Gürsel Abi sahaya o ilk girişimi sık sık anlatırdı. ‘Karşıdan bir baktım, sapsarı bir oğlan, siyah bir şort giymiş geliyor.’ Bizim Çayırlıbahçe’nin de forma rengi sarı-kırmızıydı. ‘Seni o formayla koşarken görünce birden kanım ısındı,’ diye anlatırdı rahmetli. Onunla beraber on üç sene oynadık, on iki sene de kamplarda aynı odayı paylaştık. Nur içinde yatsın, ağabeyim yoktu ama onlar benim için birer ağabeydi. Gürsel ve Güler’in dışında Sedat Abi, Mustafa Orçinos gibi çok değerli insanlar vardı. Şevket Filibeli o dönemde kulüp başkanıydı.” (Halil Kiraz arşivi)
Genç Nevzat bir yandan Göztepe’de futbolunu geliştirirken bir yandan da İzmir’deki okullar arasında en kuvvetli futbol takımına sahip Namık Kemal Lisesinde okuyordu. “Ayhan’la (Elmastaşoğlu) birlikte Alsancak İlkokulunda okuduk. Sonra Namık Kemal Lisesine girdim. Oradayken genç milli takıma seçilmiştim. Lise takımında benden başka Yavru Ayhan, kaleci Ali ve Ertan vardı. Biz dört kişi sonra A milli olduk. O dönemde Namık Kemal takımını kimsenin yenme şansı yoktu.” “Göztepe’de rahmetli Ruhi Karaduman vardı, eski oyuncumuz. Benim sırtıma ilk formayı Emin Çandarlı’yla beraber veren büyüğümüzdür. Emin Abi sol açık oynardı. Elit bir sporcuydu. Gerçek değerini bulamayan ağabeylerimizden biridir. Ruhi Abi her yerde, ‘Bu çocuk futbolcu olur,’ diye konuşuyormuş. Bunu bana sonradan Gürsel Abi anlatmıştı. ‘Bir genç milli takıma gidip geldin, zaten iyi futbolcu olacaktın ama oradan döndüğünde müthiş gelişmiştin, çok farklı döndün, kendine güvenin gelmişti,’ derdi Gürsel Abi.” (DEVAM EDECEK)