Bazen bizi yaratanın neden bizi yarattığını anlamakta inanın zorluk çekiyorum. İnsan cinsi canlıların yeryüzüne inişinden başlayan, insanın canlıya yaptığı zulüm…
İnanın korkunç…
Her çağda yaşatılan kötülüklere, ilahi güç neden izin verir, neyi sınar? Ben hala anlamış değilim.
Toplum kuralları denir, dini inançlar denir. Anlayacağınız denirde denir ve her yapılan kötülüğe bir kulp mutlaka bulunur.
Rengi farklıdır, kız çocuğudur, engellidir tek farklılıkları budur ve öldürülürler. Geçmiş zamanda Rusya’da neden hiç engelli insan yok diye düşünmüştüm. Ne bileyim dikkatimi o dönemde bu çekmişti. O zamanda araştırdığımda Rusya’da engelli doğan ya da engelli doğacağı anlaşılan bütün çocukların öldürüldüğünü öğrenmiştim. O vakitte şimdi okuyacaklarınıza şaşırdığım gibi şaşırmıştım. Hitler döneminde yaşananları zaten hepimiz biliyoruz ancak engelli bireylere yüzyıllardır yapılanların bu kadar korkunç olabileceğini zihnimde hayal bile edemiyordum.
Evet,3 Aralık “Dünya Engelliler Farkındalık Günü” Bakın bu günün asıl tarihçesi neymiş;
“Bugün Dünya Engelliler Günü! Engellilerin yaşama eşit katılım için bir gün değil, asırlardır her gün devam eden mücadelelerini hatırlamak için, bir zaman çizelgesiyle güne başlıyoruz. Engelli bireylere ilişkin ilk tarihî veriler MÖ 45 bin yıllarına rastlıyor. Bu dönemde Kuzeydoğu Irak'ta yaşadığı düşünülen sol gözü görmeyen, sağ kolu ve eli felçli, yürüme zorluğu çeken bir kişinin rehabilite edildiği ve 35-40 yaşlarına kadar yaşadığı düşünülüyor. Eski Mezopotamya'da MÖ 3000 yıllarında da yine hafif engelleri olan kişilerin, görme ve işitme engellilerin devlet kurumlarında, tapınaklarda çalışarak toplumdan ayrı tutulmadan yaşamlarını sürdürdükleri biliniyor. Eski Mısır'da MÖ 11. ve 12. yüzyıllarda ders kitaplarında "Bir körle alay etme", "Bir cüceyi aşağılama", "Ağır felçli birinin hayatını daha da zorlaştırma" gibi öğütlere rastlanıyor; 6. yüzyıl Yunan dünyasında doğuştan ya da sonradan engelli olanlara maaş bağlanıyor.
Engellilere yönelik bu tutum, Antik Roma dönemine gelindiğinde değişiyor. Roma'da yeni doğan bebeklerin engelli olduğu anlaşılırsa babaları tarafından öldürülmesine izin verilmeye başlanıyor. Bu yasa 4. yüzyılda tamamen yürürlükten kaldırılıyor belki ama köleleştirilmiş engelli kişilerin eğlence maksadıyla saraylarda ve zengin evlerinde tutulmaları uygulamasına devam ediliyor. Ortaçağ, başka konularda olduğu gibi, engelli hakları bakımından da "karanlık bir dönem"... Engelli bebekleri öldürerek şeytana savaş açtıklarına inanan insanların yaşadığı, hayatta kalanların toplumdan izole yaşamlar sürdürmek zorunda bırakıldıkları, parmakla gösterildikleri, çocukları korkutmak için kullanıldıkları korkunç bir dönem bu... 16. yüzyılda neyse ki önce görme ve işitme engellilerden başlanarak, okullar kurulmaya, kaynaştırma çabalarına girişildiğine şahitlik ediyoruz. Modern çağın engelliler açısından en karanlık devri ise Nazi dönemine rastlıyor. Hitler döneminde,
14 Temmuz 1933'te çıkarılan bir yasaya göre, bedensel veya zihinsel engellilerin (ayrıca şizofrenlerin, manik depresiflerin, epileptiklerin ve alkoliklerin) genetik miraslarını gelecek nesillere aktarmamaları için çocuk sahibi olmaları yasaklanıyor; sağlık çalışanlarına rastladıkları vakaları bildirme mecburiyeti getiriliyor, kısırlaştırma yaygınlaşıyor. Aynı yıl, "topluma yararlı olmayacağı" düşünülen 700-800 bin engellinin gaz odalarında öldürülmesi ise dünya tarihinin en utanç verici kara lekelerinden biri olarak bugün halen hatırlanıyor.”
Okuduğunuz üzere insanın canlıya yapmadığı kötülük kalmamış. Zira çoğu da dinin oldukça baskın olduğu çağlarda yaşanıyor.
Kardeşin kardeşe kırdırıldığı, masum ve güçsüzlerin öldürülmesine izin verildiği, farklı inançlar, farklı yaşamlar, farklı fiziksel ve cinsiyet ayrıcalığı yüzünden insanların birbirini öldürmeleri…
Din ve toplum düzeni, huzuru için yapılıyorsa inanın bu din değildir ve yüce yaratıcı kendi yarattıklarının birbirine zarar vermelerine asla izin vermemelidir.
Bence biz olmadık…
Bizi yaratan bile şimdi bin pişmandır. Başlıkta da belirttiğim gibi biz gerçekten korkunç ve yüz karası yaratıklarız.
Ve şimdi engelleri aşmak için ne yapıyoruz?
Hala engelli vatandaş doğru düzgün yolda yürüyemiyorsa, ailesi öldüğünde hayatını devam ettirebileceği barınma yerleri yok denecek kadar kısıtlı oluyorsa, sınıflarda engelli öğrenciler hala dışlanıyorsa ve engelli anneleri hala çocuğundan sonra ölmeyi diliyorsa…
Bu sorunun tek cevabı koca bir HİÇ tir…
Unutulmasın ki engelli olmak, ölüm gibi her an ensemizde ve bir gün bizlerde engelli olabilecek potansiyelleriz.
Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!