MUSTAFA CİNER
Köşe Yazarı
MUSTAFA CİNER
 

DEDE, BURUN, BURHANİYE

Okulun olduğu her gün torunu okuldan almak günlük görevlerimiz arasında oldu artık. Gocunmuyorum. Zevk alıyorum. * Torunla beraber Mert ve Yiğit’i de getirmek aynı şekilde. Yiğit ve Mert kim mi? Torunumun kankaları. Onlar torunumun kankaları ama bu Yiğit her ne hikmetse benim hayranım. * Okuldan eve gelene kadar Yiğit’in onlarca sorusuna muhatap olur hepsini cevaplarım. * Şöyle; Dede (Yiğit’in hitap şekli) Kaç yaşındasın? 69 hemen hesap yapar benden 59 yaş büyüksün. Benim dedem 57 yaşında ama senden yaşlı gösteriyor. Dede hangi ayda doğdun? Temmuz Bende aynı ayda ama senden 12 gün önce doğmuşum. Dede spor yaptın mı? Evet yaptım. Aynı zamanda antrenörümde… Benim dedem hiçbir şey yapmamış dede. Gibi sorular, sorular… * En nihayet bu kadar sorudan sonra kısa bir yorumda ekliyor. Yaa dede şu burnun biraz eğri olmasa bayağı yakışıklı adammışın! * Dede burnun neden eğri? O zaman anlatayım da dinle. * Spor yaptığım yıllar yani 1970 li yılların başı Burhaniyespor’da oynuyorum. Kaleciyim. Takımımız mükemmel bir sezon geçiriyor. Körfezin fırtınası Burhaniye’den esiyor. Hem takım, hem yönetim, hem de şehir olarak çok formdayız, mükemmeliz, rakipsiziz. Devamlı kazanıyoruz. Rakiplere rahatsızlık veriyoruz. * Grubumuzda bulunan Küçükköy takımıyla Ayvalık’ta maç yapıyoruz. Havanın(yağmurlu bir hava) ve sahanın(çamur bir zemin) tüm olumsuz koşullarına rağmen Burhaniye fırtınası bu maçta da esiyor. Skor 6-1 galibiz maç devam ediyor. Rakibin morali bozuk. Ne yapsa olmuyor. (Bir hır gür çıkacak ama ne zaman hangi bahaneyle bekliyoruz.) * En nihayet bir pozisyonda sağbekimiz Ali topa ve rakibe birlikte giriyor. Sen misin bu topa giren. Rakip boş durur mu? Küçükköy takımı bu. Sıkıysa pislik yap bakalım neler oluyor. Aynen öyle oldu. Rakip dönerek Ali’ye bir yumruk atıyor, Ali ah anam. Vah anam nidaları arasında neye uğradığını şaşırıyor. Ben kaledeyim. Uzaktayım. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorum ama o mesafeden ne olduğunu pek anlayamıyorum. Sonuçta takım arkadaşım sahanın ortasında resmen dayak yiyor. * Bu bizim gibi delikanlılara yakışır mı ? Grupta hem lider ol, hem dayak ye. * Kaleden olay yerine koşup, O dönem meşhur kaleci eldivenlerimle (Plastik tırtırlı, ıslak, çamurdan rengi siyaha dönmüş olan eldivenlerimle), Yer misin yemez misin (Ne de olsa tam deli çağımız daha doğrusu delikanlı çağımız) yumruklarımı sallamaya başlıyorum. Bir, iki, üç Küçükköy’lü kardeşimizi devre dışı bırakıyorum. (Saki Muhammed Ali’yim bende bir hava bir hava!!!) Çünkü yumruğu yiyen bir daha kalkmıyor. * Bir müddet sonra (ne kadar müddetse kestiremiyorum!). * Arkadan gelen Küçükköylü futbolcu kardeşim o dönem moda olan upuzun ve kıvır-kıvır kıvırcık saçlarımdan tuttuğu gibi beni ters takla yere düşürüyor. (Şöhreti yönetememek böyle bir şey olsa gerek.) Aynı anda yüzümde bir sıcaklık hissediyorum. Meğerse o ara tekmeyi yemişim. Ağzım burnum darmadağın. Yüzüm gözüm kan içinde. * Kavganın nasıl bittiğini hatırlamıyor, bilmiyorum. Bugüne kadar akıl edipte bir arkadaşıma da sormadım. Ama kavga bir şekilde bitmiş oldu. * Takım arkadaşlarım beni hemen Ayvalık Stadı’nın dibindeki Devlet hastanesine götürüyor, Hemen oradaki tedavi masasına uzatıp yatırıyorlar. * Nöbetçi doktoru bekliyoruz. Doktor nihayet geliyor. İlk cümlesi şu; -Her taraf çamur olmuş kaldırın şunu şuradan. (Meğer doktor doğumcuymuş şansımıza, bilseydim hamile taklidi yapardım!!!) -Nesi var bunun? (Soruya bak. Adam önündekini bile göremiyor da soruyor.) Neyi varmış bu adamın. Tövbe, tövbe. (İnsan böyle durumlarda dinden, imandan çıkıyor galiba.) * Ananın… * Görmüyor musun ağzımız burnumuz dağılmış. Doktor bir tarafta, ben bir tarafta, burnum bir tarafta. Neyse merhamete geliyor. Tampon yapıyor. Kanı durduruyor. (Mesleki alışkanlıklarından dolayı pamuğu yanlış yere sokacak diye ödüm kopuyor. Neyseki sıfır hatayla tamponu şaşırmadan doğru yere sokuyor. Şansımıza) * Sonrasında Kulak Burun Boğaz doktoruna gidiyoruz. Tampon, maske derken ancak bu kadar toplayabiliyor yüzümün dağılmışlığını. * Anladın mı şimdi Yiğit, Dedenin burnu neden böyle, Yakışıklılığı neden eksik?… * Anladım dede, "buna da şükür" o zaman diyor Yiğit...
Ekleme Tarihi: 02 Aralık 2021 - Perşembe

DEDE, BURUN, BURHANİYE

Okulun olduğu her gün torunu okuldan almak günlük görevlerimiz arasında oldu artık.

Gocunmuyorum.

Zevk alıyorum.

* Torunla beraber Mert ve Yiğit’i de getirmek aynı şekilde.

Yiğit ve Mert kim mi?

Torunumun kankaları.

Onlar torunumun kankaları ama bu Yiğit her ne hikmetse benim hayranım.

* Okuldan eve gelene kadar Yiğit’in onlarca sorusuna muhatap olur hepsini cevaplarım.

* Şöyle;

Dede (Yiğit’in hitap şekli)

Kaç yaşındasın?

69

hemen hesap yapar benden 59 yaş büyüksün.

Benim dedem 57 yaşında ama senden yaşlı gösteriyor.

Dede hangi ayda doğdun?

Temmuz

Bende aynı ayda ama senden 12 gün önce doğmuşum.

Dede spor yaptın mı?

Evet yaptım.

Aynı zamanda antrenörümde…

Benim dedem hiçbir şey yapmamış dede.

Gibi sorular, sorular…

* En nihayet bu kadar sorudan sonra kısa bir yorumda ekliyor.

Yaa dede şu burnun biraz eğri olmasa bayağı yakışıklı adammışın!

* Dede burnun neden eğri?

O zaman anlatayım da dinle.

* Spor yaptığım yıllar yani 1970 li yılların başı Burhaniyespor’da oynuyorum.

Kaleciyim.

Takımımız mükemmel bir sezon geçiriyor.

Körfezin fırtınası Burhaniye’den esiyor.

Hem takım, hem yönetim, hem de şehir olarak çok formdayız, mükemmeliz, rakipsiziz.

Devamlı kazanıyoruz.

Rakiplere rahatsızlık veriyoruz.

*

Grubumuzda bulunan Küçükköy takımıyla Ayvalık’ta maç yapıyoruz.

Havanın(yağmurlu bir hava) ve sahanın(çamur bir zemin) tüm olumsuz koşullarına rağmen

Burhaniye fırtınası bu maçta da esiyor.

Skor 6-1

galibiz maç devam ediyor.

Rakibin morali bozuk.

Ne yapsa olmuyor.

(Bir hır gür çıkacak ama ne zaman hangi bahaneyle bekliyoruz.)

*

En nihayet bir pozisyonda sağbekimiz Ali topa ve rakibe birlikte giriyor.

Sen misin bu topa giren.

Rakip boş durur mu?

Küçükköy takımı bu.

Sıkıysa pislik yap bakalım neler oluyor.

Aynen öyle oldu.

Rakip dönerek Ali’ye bir yumruk atıyor, Ali ah anam. Vah anam nidaları arasında neye uğradığını şaşırıyor.

Ben kaledeyim.

Uzaktayım.

Ne olduğunu anlamaya çalışıyorum ama o mesafeden ne olduğunu pek anlayamıyorum.

Sonuçta takım arkadaşım sahanın ortasında resmen dayak yiyor.

* Bu bizim gibi delikanlılara yakışır mı ?

Grupta hem lider ol, hem dayak ye.

* Kaleden olay yerine koşup,

O dönem meşhur kaleci eldivenlerimle (Plastik tırtırlı, ıslak, çamurdan rengi siyaha dönmüş olan eldivenlerimle),

Yer misin yemez misin (Ne de olsa tam deli çağımız daha doğrusu delikanlı çağımız) yumruklarımı sallamaya başlıyorum.

Bir, iki, üç Küçükköy’lü kardeşimizi devre dışı bırakıyorum.

(Saki Muhammed Ali’yim bende bir hava bir hava!!!)

Çünkü yumruğu yiyen bir daha kalkmıyor.

*

Bir müddet sonra (ne kadar müddetse kestiremiyorum!).

*

Arkadan gelen Küçükköylü futbolcu kardeşim o dönem moda olan upuzun ve kıvır-kıvır kıvırcık saçlarımdan tuttuğu gibi beni ters takla yere düşürüyor.

(Şöhreti yönetememek böyle bir şey olsa gerek.)

Aynı anda yüzümde bir sıcaklık hissediyorum.

Meğerse o ara tekmeyi yemişim.

Ağzım burnum darmadağın.

Yüzüm gözüm kan içinde.

* Kavganın nasıl bittiğini hatırlamıyor, bilmiyorum.

Bugüne kadar akıl edipte bir arkadaşıma da sormadım.

Ama kavga bir şekilde bitmiş oldu.

* Takım arkadaşlarım beni hemen Ayvalık Stadı’nın dibindeki Devlet hastanesine götürüyor,

Hemen oradaki tedavi masasına uzatıp yatırıyorlar.

*

Nöbetçi doktoru bekliyoruz.

Doktor nihayet geliyor.

İlk cümlesi şu;

-Her taraf çamur olmuş kaldırın şunu şuradan.

(Meğer doktor doğumcuymuş şansımıza, bilseydim hamile taklidi yapardım!!!)

-Nesi var bunun?

(Soruya bak. Adam önündekini bile göremiyor da soruyor.)

Neyi varmış bu adamın.

Tövbe, tövbe.

(İnsan böyle durumlarda dinden, imandan çıkıyor galiba.)

* Ananın…

* Görmüyor musun ağzımız burnumuz dağılmış.

Doktor bir tarafta, ben bir tarafta, burnum bir tarafta.

Neyse merhamete geliyor.

Tampon yapıyor.

Kanı durduruyor.

(Mesleki alışkanlıklarından dolayı pamuğu yanlış yere sokacak diye ödüm kopuyor.

Neyseki sıfır hatayla tamponu şaşırmadan doğru yere sokuyor. Şansımıza)

* Sonrasında Kulak Burun Boğaz doktoruna gidiyoruz.

Tampon, maske derken ancak bu kadar toplayabiliyor yüzümün dağılmışlığını.

* Anladın mı şimdi Yiğit,

Dedenin burnu neden böyle,

Yakışıklılığı neden eksik?…

* Anladım dede,

"buna da şükür" o zaman

diyor Yiğit...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve cukurovapress.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.