SERAY SAYAR LEVENT
Köşe Yazarı
SERAY SAYAR LEVENT
 

Hoş Geldiniz! Sirk Gösterisine…

Evet, her yerden kepler uçuşuyor. Ananlar, babalar, neneler, dedeler  “ay… Benim fındığım fıstığım, aslanım kaplanım” diyerek çocukların gösterilerinde sahnenin ön sırasında yerini alıyor.   Herkes mutlu, kurum müdiresinin ya da müdürünün ya da kurucusunun ağzı kulağında e…olma…mı “reklamın iyisi kötüsü olmaz”. Ebeveyn, haklı gurunu yaşadığı için mutlu… kolay değil “bakın… bu böcek benim çocuğum” ya da “kelebek gibi ne güzel uçtu” diyerek parmakla gösterecek  çocuğunun rol kabiliyetini, hele bir de hep baş rollerdeyse  değmeyin keyiflerine….   Sizce bu tabloda kim mutsuz, kaygılı, endişeli ve aslında için için çok korkan?   Elbette ki ÇOCUK…   Eğer ilkokul çağında çocuğunuz için gösteri ya da tören oluyorsa bunda hiçbir sorun yok.Zira, artık büyüdüğü için neler yaşayacağının rahatlıkla farkında ve itiraz etme hakkının olduğunu da gayet net biliyor.7 yaşından sonra hiçbir çocuğu ikna etmeden,kendine inandırmadan, zorla hiç bir şey yaptıramazsınız.   Ya küçük bebeler..?   İşte sözüm… Özel, tüzel, kamu hiç fark etmez, sırf aileyi memnun etmek ve reklamlarını iyi yaptırmak için bu masum bebeleri nasıl bir kaosun içine soktuklarını fark etmeyen… Okulöncesi, yuva, kreş, anasınıfı adına ne derseniz deyin, okuldan önce eğitim kurumlarına…   Bakın, benim “cahiliye” dediğim dönemde sahnelenen etkinliklerde neler yaşadığımızı sizlere bir bir yazacağım, buna rağmen çocuğunu seven aileler bu kurumların yaptıklarına karşı gelmezlerse, artık benim yazacağım hiç bir şey olmayacaktır. Zira bizden sonra çocuklarınızın hayatına dâhil olan ve onlarla yol alan sizler olacağınız için, onların yaşayacağı olası travmalarını da beraber yaşar gidersiniz.   Genel de gösteri yapmayı düşünen kurumlar, gösteriye 3-4 ay kala yani takriben eğitim-öğretim döneminin 2.yarısında branş öğretmenleri ile anlaşırla ve hummalı bir çalışma başlar.Artık ne öğretiliyorsa, çocuk yapmak istemez sınıf içinde ağlar,tepinir anlayacağınız her türlü tepkisini gösterir.Zaman sonra müdahale başlar, öğretmen hemen duygusal sömürüyle “bak annen üzülür,onlar seni seyretmeye gelecek, gibi.. gibi..” telkinlerle işi kurtarmaya çalışır, yok olmadı olay ailede en yumuşak karnı olana kadar sıçrar. “Kızınızla..oğlunuzla konuşsanız,çalışmalara girmiyor,yoksa gösteriye çıkamaz” sazı eline alan anneyi  ya da babayı “gösteriye çıkamaz” lafından sonra bir telaş alır ve o da duygusal baskılarla çocuğu ikna eder.   Bu hikâyenin girişi, çocuğun isteksiz, isteksiz çalışmalara katılmasıyla son bulur. Durun daha hikâye yeni başlıyor. Bunun girişi tamam da daha gelişmesi, sonucu var…   Ha… Bütün çocuklar böyle mi, değil tabii ancak içlerinden en az 2-3 tanesinin davranışı bu şekildedir.   Peki,  biz eğitimciler “bir denizyıldızını daha nasıl kurtarırızın” peşinde değil miyiz? Bunca araştırmaların olumsuz dönütünü bilmemize rağmen, hala aynı hatayı yapıyorsak demek ki denizyıldızı mıldızı peşinde değilmişiz ki varsın bir denizyıldızı daha sahilde kendini suya atacak bir eli beklesin…   Neyse nerede kalmıştık? Hikâyenin girişi yapılmış gelişmeye gelmiştik değil mi?   Öyle böyle ağlaya zırlaya çocukları bütün çalışmalara dâhil ettik. Arada yapamayanları da rezil olmamak ve aileye etkinliğe dâhil ettiğimizi kanıtlamak adına köşeye bucağa koyup görevini tamamlamasını sağladık.      Önemli gün geldi… Kostümler, görevler, sahnede kim nerede duracak paylaşımları, öğretmenlerin öğrencileri bölüşmesi falan filan hepsi tastamam. Artık hazırız!   Kulis arkasında bütün çocuklar küme halinde bir odaya tıkılır, kimse gözden kaybolmamalıdır. Ebeveynlere sürpriz olacağı içinde çocuklar kostümlerle koşuşmamalıdır. Düşünün en fazla 20 metrekare alanda hiç olmasın 30 öğrenci… Hele Adana gibi bir memlekette yaşıyorsanız vay halinize! Nefesinizin sıcaklığı bile sizi boğar…   Ve perde açılır!   Seyircilerden alkış kıyamet… Ne güzel değil mi?   İlk gösteri yapılır, herkes memnun. Çocukları koştur koştur kulise taşırsın, zira 2. Gösteriye hazırlanmak lazım.2.gösteriden sonra, arkasına bir 3.gösteri daha derken… Kuliste durum nedir sizce?   Sıcaktan ve sürekli üstü başı değiştirilen çocuk artık yorulmuş, bıkmış ve huzursuzluktan ağlamaya başlamıştır. Öğretmen o telaşın içinde ağlayan çocuğu fark etmez bile çünkü o da perişandır. Bu arada gösteriye çıkmak istemeyen çocuk ne durumda sizce? Ben bunun cevabını biliyorum. Köşede pısmış, kanter içinde başına ne geleceği bilmeden, öyle korkulu ve endişeli gözlerle etrafı seyretmekte, gözüne bakarsanız ağlamaya hazır Özgüven mi? yerlerde sürünüyor…   Şimdi, bu bütün yazdıklarımı gözünüz de bir canlandırın. Minicik bedenlere yüklenen stresi hissedebiliyor musunuz?   Ve daha sonra yani büyüdüğünde yaşayacağı travmaları. Bu endişeyle başa çıkamayan çocuk, sonra ki yaşamında toplum içinde konuşmadan her zaman kaçınır. Çünkü zamanında yaşadığı bu kaos ve o dönemde görevini belki de tam yapamamanın endişesi, yıllar sonra da korkulu rüya gibi karşısına geçer.   Çünkü soyut kavram dönemin de ve duygularını kontrol etmeyi öğrenmeye çalıştığı sırada, bu tür hazır olunmayan etkinlikler de duygu karmaşasına giren çocuk hayatı boyunca yaşadığı endişeli durumu kolay kolay üzerinden atamaz.   Hikâyenin sonu mu? Biz bir denizyıldızını daha sahilden denize atamadan, o minicik deniz yıldızı yok olur gider… Her kurtarmamız gereken can çok kıymetlidir. Ancak egomuz ve hırslarımız yüzünde elimizden kayıp giden bir hayat… Hikâyenin sonudur.   Şimdi, tekrar soruyorum;  sevgili eğitimciler, ebeveynler sizce bütün bunlara değer mi?   Tabii eğlence yapacaksınız, tabii yıl içinde yapılan etkinlikleri göstereceksiniz, tabii aileler çocuklarını seyretmek isteyecek, ancak bu şekilde değil…   Zira benim de sizin de çocuklarınız sirk maymunu değil!   Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!              
Ekleme Tarihi: 13 Haziran 2023 - Salı

Hoş Geldiniz! Sirk Gösterisine…

Evet, her yerden kepler uçuşuyor. Ananlar, babalar, neneler, dedeler  “ay… Benim fındığım fıstığım, aslanım kaplanım” diyerek çocukların gösterilerinde sahnenin ön sırasında yerini alıyor.

 

Herkes mutlu, kurum müdiresinin ya da müdürünün ya da kurucusunun ağzı kulağında e…olma…mı “reklamın iyisi kötüsü olmaz”. Ebeveyn, haklı gurunu yaşadığı için mutlu… kolay değil “bakın… bu böcek benim çocuğum” ya da “kelebek gibi ne güzel uçtu” diyerek parmakla gösterecek  çocuğunun rol kabiliyetini, hele bir de hep baş rollerdeyse  değmeyin keyiflerine….

 

Sizce bu tabloda kim mutsuz, kaygılı, endişeli ve aslında için için çok korkan?

 

Elbette ki ÇOCUK…

 

Eğer ilkokul çağında çocuğunuz için gösteri ya da tören oluyorsa bunda hiçbir sorun yok.Zira, artık büyüdüğü için neler yaşayacağının rahatlıkla farkında ve itiraz etme hakkının olduğunu da gayet net biliyor.7 yaşından sonra hiçbir çocuğu ikna etmeden,kendine inandırmadan, zorla hiç bir şey yaptıramazsınız.

 

Ya küçük bebeler..?

 

İşte sözüm… Özel, tüzel, kamu hiç fark etmez, sırf aileyi memnun etmek ve reklamlarını iyi yaptırmak için bu masum bebeleri nasıl bir kaosun içine soktuklarını fark etmeyen… Okulöncesi, yuva, kreş, anasınıfı adına ne derseniz deyin, okuldan önce eğitim kurumlarına…

 

Bakın, benim “cahiliye” dediğim dönemde sahnelenen etkinliklerde neler yaşadığımızı sizlere bir bir yazacağım, buna rağmen çocuğunu seven aileler bu kurumların yaptıklarına karşı gelmezlerse, artık benim yazacağım hiç bir şey olmayacaktır. Zira bizden sonra çocuklarınızın hayatına dâhil olan ve onlarla yol alan sizler olacağınız için, onların yaşayacağı olası travmalarını da beraber yaşar gidersiniz.

 

Genel de gösteri yapmayı düşünen kurumlar, gösteriye 3-4 ay kala yani takriben eğitim-öğretim döneminin 2.yarısında branş öğretmenleri ile anlaşırla ve hummalı bir çalışma başlar.Artık ne öğretiliyorsa, çocuk yapmak istemez sınıf içinde ağlar,tepinir anlayacağınız her türlü tepkisini gösterir.Zaman sonra müdahale başlar, öğretmen hemen duygusal sömürüyle “bak annen üzülür,onlar seni seyretmeye gelecek, gibi.. gibi..” telkinlerle işi kurtarmaya çalışır, yok olmadı olay ailede en yumuşak karnı olana kadar sıçrar. “Kızınızla..oğlunuzla konuşsanız,çalışmalara girmiyor,yoksa gösteriye çıkamaz” sazı eline alan anneyi  ya da babayı “gösteriye çıkamaz” lafından sonra bir telaş alır ve o da duygusal baskılarla çocuğu ikna eder.

 

Bu hikâyenin girişi, çocuğun isteksiz, isteksiz çalışmalara katılmasıyla son bulur. Durun daha hikâye yeni başlıyor. Bunun girişi tamam da daha gelişmesi, sonucu var…

 

Ha… Bütün çocuklar böyle mi, değil tabii ancak içlerinden en az 2-3 tanesinin davranışı bu şekildedir.

 

Peki,  biz eğitimciler “bir denizyıldızını daha nasıl kurtarırızın” peşinde değil miyiz? Bunca araştırmaların olumsuz dönütünü bilmemize rağmen, hala aynı hatayı yapıyorsak demek ki denizyıldızı mıldızı peşinde değilmişiz ki varsın bir denizyıldızı daha sahilde kendini suya atacak bir eli beklesin…

 

Neyse nerede kalmıştık? Hikâyenin girişi yapılmış gelişmeye gelmiştik değil mi?

 

Öyle böyle ağlaya zırlaya çocukları bütün çalışmalara dâhil ettik. Arada yapamayanları da rezil olmamak ve aileye etkinliğe dâhil ettiğimizi kanıtlamak adına köşeye bucağa koyup görevini tamamlamasını sağladık.   

 

Önemli gün geldi…

Kostümler, görevler, sahnede kim nerede duracak paylaşımları, öğretmenlerin öğrencileri bölüşmesi falan filan hepsi tastamam. Artık hazırız!

 

Kulis arkasında bütün çocuklar küme halinde bir odaya tıkılır, kimse gözden kaybolmamalıdır. Ebeveynlere sürpriz olacağı içinde çocuklar kostümlerle koşuşmamalıdır. Düşünün en fazla 20 metrekare alanda hiç olmasın 30 öğrenci… Hele Adana gibi bir memlekette yaşıyorsanız vay halinize! Nefesinizin sıcaklığı bile sizi boğar…

 

Ve perde açılır!

 

Seyircilerden alkış kıyamet… Ne güzel değil mi?

 

İlk gösteri yapılır, herkes memnun. Çocukları koştur koştur kulise taşırsın, zira 2. Gösteriye hazırlanmak lazım.2.gösteriden sonra, arkasına bir 3.gösteri daha derken… Kuliste durum nedir sizce?

 

Sıcaktan ve sürekli üstü başı değiştirilen çocuk artık yorulmuş, bıkmış ve huzursuzluktan ağlamaya başlamıştır. Öğretmen o telaşın içinde ağlayan çocuğu fark etmez bile çünkü o da perişandır. Bu arada gösteriye çıkmak istemeyen çocuk ne durumda sizce? Ben bunun cevabını biliyorum. Köşede pısmış, kanter içinde başına ne geleceği bilmeden, öyle korkulu ve endişeli gözlerle etrafı seyretmekte, gözüne bakarsanız ağlamaya hazır Özgüven mi? yerlerde sürünüyor…

 

Şimdi, bu bütün yazdıklarımı gözünüz de bir canlandırın. Minicik bedenlere yüklenen stresi hissedebiliyor musunuz?

 

Ve daha sonra yani büyüdüğünde yaşayacağı travmaları. Bu endişeyle başa çıkamayan çocuk, sonra ki yaşamında toplum içinde konuşmadan her zaman kaçınır. Çünkü zamanında yaşadığı bu kaos ve o dönemde görevini belki de tam yapamamanın endişesi, yıllar sonra da korkulu rüya gibi karşısına geçer.

 

Çünkü soyut kavram dönemin de ve duygularını kontrol etmeyi öğrenmeye çalıştığı sırada, bu tür hazır olunmayan etkinlikler de duygu karmaşasına giren çocuk hayatı boyunca yaşadığı endişeli durumu kolay kolay üzerinden atamaz.

 

Hikâyenin sonu mu? Biz bir denizyıldızını daha sahilden denize atamadan, o minicik deniz yıldızı yok olur gider… Her kurtarmamız gereken can çok kıymetlidir. Ancak egomuz ve hırslarımız yüzünde elimizden kayıp giden bir hayat… Hikâyenin sonudur.

 

Şimdi, tekrar soruyorum;  sevgili eğitimciler, ebeveynler sizce bütün bunlara değer mi?

 

Tabii eğlence yapacaksınız, tabii yıl içinde yapılan etkinlikleri göstereceksiniz, tabii aileler çocuklarını seyretmek isteyecek, ancak bu şekilde değil…

 

Zira benim de sizin de çocuklarınız sirk maymunu değil!

 

Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!

    

 

 

    

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve cukurovapress.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.