Hiç düşündünüz mü, kardeşler arasındaki doğum sırası kişiliğimizi ne kadar etkiliyor?
İnsanın kişiliğinin şekillenmesi, aslında doğduğu sırada başlıyor. Her kardeşin hikayesi farklı, her doğum sırası bir başka pencereyle bakarak geliyor dünyaya. Ailelerde kardeş dinamikleri çok farklı görülebilmektedir. Birinci çocuk, ortanca çocuk, son çocuk... Her birinin kişilik gelişiminde farklı rolleri ve etkileri görülmektedir.
Psikoloji tarihinde "doğum sırası" teorisinin ortaya çıkışı, Avusturalyalıbirpsikiyatristin merak dolu gözlemlerinin ürünü. Alfred Adler, 20.yüzyılın başında bu teorinin temellerini attı. Adler, ailenin her çocuğa farklı bir "rol" biçtiğini ilk kez sistematik olarak ele alan bilim insanıydı. Ailelerde kardeşlerin doğum sırasına göre belirgin kişilik özellikleri geliştirdiği teorisini öne sürdü.Doğan çocuğun hem kardeşleriyle olan ilişki biçimi hem de aile içindeki konumu kişilik şekillenmesini etkilemektedir.
Adler'in teorisi, bugün bile psikoloji dünyasında önemini koruyor. Peki neden bu kadar ilgi çekici?
Adlerin teorisine göre;
Aileye ilk katılan çocuk, doğar doğmaz tüm ilginin ana kaynağıdır. Ancak kardeş doğduğunda ilgi bölünür ve ilk çocuk tahtından vazgeçmek durumunda kalır. Aynı zamanda ebeveynlerinin ilk çocukları oldukları için tecrübeleri de daha az olmakla birlikte,bu çocuklar acemilik döneminin negatif etkilerini de yaşamış olurlar. İlk çocuklar genelde sorumluluk bilinci yüksek olan bireylerdir. Ebeveynlerin ilk çocuklarından kardeşlerine model olması ve sorumluluk almasına yönelik beklentileri vardır.
İlk çocuklar: Tahtın sahibi
- Yüksek sorumluluk bilinci
- Liderlik özelliklerine sahip olma
- Kontrol duygusu yüksek
- Mükemmeliyetçi tutum
- Otoriteye karşı daha uyumlu
- Yüksek başarı
- Ebeveynlerinin beklentilerini karşılamaya yönelik baskı
Peki neden bu özellikler?
Adler'e göre, ilk çocuk bir süre ailenin tek ilgi odağındayken ,sonradan bu tahttan inmek zorunda kalır. Bu "tahttan indirilme" hissi, onu her zaman daha fazlasını başarmaya itmektedir.
Ortanca çocuklar: Arabulucular
Kendilerini, kardeşleri arasında sıkışıp kalmış gibi hissedebilirler. Ortanca çocuklar kendilerini, hep kendisinden önce dünyaya gelmiş olan kardeşlerine yetişme çabası içinde bulabilir.Bu durumdan kaynaklı rekabetçi kişilikler olabilmektedirler.Genelde dengeyi bulma görevi üstlenirler. Bir yandan büyük kardeşlerine yetişmeye çalışırken bir yandan da kendinden küçük kardeşlerine model olmaya çalışırlar. Kendinden büyük ve küçük kardeşler arasında bir arabuluculuk ve uzlaşma sağlamaya çalışabilmektedirler.
- Daha bağımsız
- Uzlaşmacı kişilik özellikleri
- Sosyal becerileri kuvvetli
- Adalet ve eşitlik konularına önem veren
- Risk alabilen
- Empati seviyeleri yüksek
- Daha adil ve affedici
Son çocuk: Ailenin bebeği
En küçük çocuklar, ailenin bebeğidir. Genellikle ailenin en çok desteğini gören, ailenin büyümeyen çocukları olabilirler. Anne, babası ve abiler, ablalar tarafından şımartılabilirler.Diğer kardeşlerine kıyasla tecrübesiz ve güçsüz oldukları için yetersizlik duygusu hissedebilirler. Aile tarafından daha az baskı altında kalması ve korunması son çocukları daha yaratıcı ve bağımsız yapabilmektedir.
- Yaratıcılığa yatkın
- Eğlenceyi seven
- Girişken kişilik özellikleri
- Yüksek özgüvene sahip
- Daha benmerkezci bir tutum
- Özgür ruhlu bireyler
- Mizahi yönü kuvvetli
Tek çocuk: Kendi dünyasının prensi/prensesi
Tek çocukların kardeşleri olmadığı için ilgi hep üstlerindedir. Bu durum kendilerini eşsiz görmelerini sağlar. Aynı zamanda aşırı korumaya da maruz kalabilmektedirler. Tek çocukların ailesine daha bağımlı kişiler olması muhtemeldir. Kardeşler arasındaki rekabet ortamını deneyimlemezler. Bu yüzden özgüvenlerinin yüksek olduğu söylenebilir. Tek çocuklar hem ebeveynlerini hem de ailenin maddi ve manevi imkanlarını paylaşmak zorunda kalmazlar bu nedenle paylaşmayı öğrenme konusunda zorlanabilirler. Dünyaya geldiğinden beri yetişkinlerle vakit geçiren tek çocuklar daha olgun olabilmektedir. Anne ve babalarının yüksek beklentileri altında kalan tek çocuklar, başarılı olma konusunda baskı hissedebilmekte vebu baskı yetişkin olduklarında kaygı ve stresle baş etme kapasitesini negatif yönde etkileyebilmektedir.
- Erken olgunlaşma
- Mükemmeliyetçi kişilik özellikleri
- Yüksek özgüven
- Sözel becerisi yüksek
- Baskın bir kişiliğe sahip
- Aileye daha bağımlı
- Yüksek başarı eğilimi
Tabii ki bu sonuçların kesinlikle doğrudur denilemez. Doğum sırası, tek başına bireyin kişiliğini şekillendirmez. Her birey kendine özgü ve biriciktir. Aynı ailedeki çocuklar arasındaki farklılıklar bu teoriyle açıklanabilsede kişiliğimizi şekillendiren birçok etken olduğu unutmamak gerekir. Sadece aile dinamikleri içerisinde doğum sırasının önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz.Son yapılan çalışmalar, doğum sırasının sadece kişilik özelliklerimizi değil, aynı zamanda akademik performansı, stresle başa çıkma becerilerimizi ve sosyal becerilerimizi etkilediğini göstermektedir.Adler’in teorisi üzerine düşünmek, sadece kendimizi değil, çevremizdeki insanları anlamamıza da yardımcı olabilir.
Ailelere önerim; çocuklarınızın biricikyani eşsizolduğunu hatırlayın. Onu belirli kalıplara sıkıştırmak yerine bireysel özelliklerini destekleyin. Peki siz, doğum sırasının sizin hayatınız üzerindeki etkilerini hiç düşündünüz mü? Belki de Adler’in teorisini kendi hayatınızda test etmenin zamanı gelmiştir.