Allah nasip ettirmeyeceği şeyin hayalini kurdurmaz derler.
Büyük hayallerini hayata geçiren insanların, bunu nasıl başardıkları araştırıldığında, hayallerini zihinlerinde ‘olmuş gibi’ yaşadıkları anlaşılmış. Bir ara okuduğum bir kitap da ‘Secret’ tamda bu konuya değiniyordu. Mimar Sinan’ında padişahla arasında geçen bir anısın dada söyle anlatılıyordu.
Kanuni Sultan Süleyman, Süleymaniye camii’ sini yaptırmaya karar verdiğinde araziyi Mimar Sinan ile incelemeye giderler. Mimar Sinan, etraftakilerin bakışlarını aldırmadan saatlerce araziyi seyreder. Devlet makamı ve padişah da çok sıkılmasına rağmen sonucu merak etmekten ve beklemekten başka bir şey yapamaz. Uzun bir bekleyişin sonunda Mimar Sinan başını eğerek araziye giriş yapar. Bir müddette orada kalıp tekrar padişahın yanına geri döner. Padişaha ‘uygundur efendim’ dediğinde padişah gülerek ‘Sinan efendi’ neden araziyi gezerken başını eğdin? diye sorar. Mimar Sinan ‘o sırada caminin kapışında içeri giriyordum, kafam vurmasın diye başımı eğdim’ yanıtını verir. Mimar Sinan o uzun bekleyiş sırasında araziye camiyi yerleştirmiş, uzun uzun seyretmiş, eksiklerini tamamlamıştı. Diğerleri onun gördüğünü görmek için bir süre daha beklemek zorunda kalacaklardı.
Beş duyu organımızla algıladıklarımız, hedefimize doğru giderken bize yol gösterecektir.
Hayatta öyle değil midir?
Tıpkı ışığın yükselmesi ve mumların rüzgar da dans etmesi gibi