SERAY SAYAR LEVENT
Köşe Yazarı
SERAY SAYAR LEVENT
 

Odak düşmanı: Parlayan nesne sendromu

Bu aralar pek duyulmayan sendromlardan bahsediyorum. Zira artık herkesin bildiğini tekrar tekrar yazmanın çokta faydalı olduğunu düşünmediğim zamanlardan geçiyorum, galiba… Bir taraftan çocukların öldüğü savaşlar… Diğer taraftan Metin Uca gibi değerlerin ansızın çekip gitmesi…   Bir taraftan da” nereden buldun” diye soran olmayınca, kara para aklayıcı durumuna gelen ülkem…   Bizler güzellik merkezlerini hedef almış durumdayız ya… Keşke bu kadarla olsa, siz bir de milyonlarla kiralanan ancak iki pantolon bir gömlekle onca masrafı nasıl karşıladıklarını düşüneceğiniz mağazalara bir baksanız… En güzel paranın da eğitim kurumlarında olduğunu bir araştırsanız, görürsünüz. Her yerde kişisel gelişim kursları, her yerde okul öncesi eğitim kurumları (adına; kreş, anaokulu, çocuk evi, çocuk yuvası da diye bilirsiniz  ) yoksa hiçbir girişimci en az 4 yıl sonra kazanmaya başlayacağı hiçbir işe devasa yatırımlar yapmaz.   Geçenler de bir programda bu eksantrik durumumuzu, sosyologların incelemesi gerektiğine dem vurulmuştu.   Elbette ki bireylerin kolay ve hızlı para kazanma, lüks tüketimin artması bir gün de olan bir durum değildir. Toplumun ahlaki, etik, kültürel değerlerini yok etmek için bana göre Atatürk’ün öldüğü günden bu yana yapılan çalışmaların neticesidir ki artık en alt tabaka dediğimiz kesim bile önce lüks olanın peşine düşmeye devam ediyor. Şimdi “bu nedir?” derseniz en basit şekliyle, çocuğunuz varsa, hazır bez lüks değil ihtiyaçtır. Sahi öyle mi? Biz ya da bizim analarımız çocuk beziyle mi büyüttü çocuklarını? Bulaşık makinesi olmayan kız gelin olmuyor? Bu bir ihtiyaç mı? Ya da yüz yıllardır klimasız hayatını devam eden Adanalı’nın şimdi ilk aldığı makine klima,sanki Adana’nın sıcağı değişti de kimse sıcaktan duramıyor ve yemeyip içmeyip alınan baş köşe aleti olmuş durumda… Ya “araba olmadan olmaz” diyen gençlere ne demeli?   Bizler ihtiyaç ile isteği çoktan karıştırmış durumdayız. Dedim ya bu bir günlük mevzu değil… Her ne kadar aslında iş dünyasına ait bir kavram olsa da “Parlayan Nesne Sendromu"na hepimiz kapılmış durumdayız.   Peki bu kavram nedir?    "Shiny Object Syndrome" (SOS), kişinin dikkatini sürekli olarak değişen, yeni ve parlak şeylere odaklaması durumunu ifade eder. Bu terim genellikle bir kişinin hedeflerine veya görevlerine odaklanmakta zorlanması, sürekli olarak dikkatini dağıtması durumlarında kullanılır. Bu durum, bir kişinin yeni ve heyecan verici fırsatlar, projeler veya nesnelerle ilgilenip mevcut işleri veya hedefleri ihmal etmesini ifade eder. Odak düşmanı: Parlayan nesne sendromu Aslında bu teori, var olan oyuncak iyi olsa bile bir çocuğun hep yeni bir oyuncak isteme fenomenine dayanıyor. Parlayan nesne sendromu, yeni ve heyecan verici fırsatların cazibesine kapılarak önemli görevlerden veya projelerden kolayca sapmak ve odağını kaybetmek eğilimini ifade eder.  Parlayan nesne sendromunun nedenleri Parlayan nesne sendromu, iş yerinde çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Yeni bir proje, umut vaat eden bir fırsat veya en son trend gibi faktörler tarafından tetiklenebilir. Günümüz iş dünyasında oldukça sık rastladığımız aşağıdaki 3 uyarıcıya dikkat etmenizde fayda var: Yenilik: İnsanlar doğal olarak yeniliğe ve yeni fikirlere çekilir. Örneğin yeni global bir proje gibi parlayan nesne diye adlandırabileceğimiz durumla karşılaşıldığında, mevcut görev veya hedef yolundan sapmak ve kendini bu yeni fırsatın cazibesine kaptırmak çok daha kolaydır. Kaçırma korkusu: Bir diğer adıyla FOMO. Fear of missing out’un kısaltması olan FOMO bir başkalarının keyifli deneyimler, etkinlikler veya fırsatlara dahil olduklarına inanarak ortaya çıkan yaygın bir endişe veya huzursuzluk hissidir. Genellikle dışlanma korkusu, güncel olamama korkusu veya diğer insanların dahil olduğu etkinliklere katılmama korkusuyla ilişkilendirilir. FOMO, günümüz dijital çağında sıkça yaşanan bir durumdur. Sosyal medya platformları, diğer insanların hayatlarından seçilmiş görüntüler sunarak kendi deneyimlerimizi karşılaştırmayı ve başkalarının yaptığı şeylere dahil olmadığımız için yetersizlik veya pişmanlık hissi yaşamamıza neden olur. Bu korku, insanları sürekli olarak sosyal medya akışlarını kontrol etmeye, gerçekten ilgilenmedikleri etkinliklere veya toplantılara katılmaya zorlar.   Son söz; Aslında hepimiz odak noktasından çoktan ayrılmış durumdayız.Daha önce de yazdığım gibi aslında iş dünyasına ait olan bu kavramı iyice okuduğunuz da toplumun ruh halini, lüks tüketimin temellerini, bize net anlatabiliyor. Bence bütün bunların ana nedeni, Türk insanı daha yeniliği hazmetmeden bir yenisinin ortaya çıkması, zira doğru kullanılamayan teknolojiyi, kendimize silah olarak çevirmeyi becermemiz. Parlayan nesne sendromları gibi aslında özünde, çalışanı motive eden, yenilikleri görmesini sağlayan bir durumunda sadece “parlak” kısmını alıp, odak noktalarımızdan kaymayı becerebilmemiz… Bütün bu yeni durumlara uyum sağlayamamamızdan kaynaklanmıyor mu?   Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!   .  
Ekleme Tarihi: 22 Kasım 2023 - Çarşamba

Odak düşmanı: Parlayan nesne sendromu

Bu aralar pek duyulmayan sendromlardan bahsediyorum. Zira artık herkesin bildiğini tekrar tekrar yazmanın çokta faydalı olduğunu düşünmediğim zamanlardan geçiyorum, galiba…

Bir taraftan çocukların öldüğü savaşlar…

Diğer taraftan Metin Uca gibi değerlerin ansızın çekip gitmesi…

 

Bir taraftan da” nereden buldun” diye soran olmayınca, kara para aklayıcı durumuna gelen ülkem…

 

Bizler güzellik merkezlerini hedef almış durumdayız ya…

Keşke bu kadarla olsa, siz bir de milyonlarla kiralanan ancak iki pantolon bir gömlekle onca masrafı nasıl karşıladıklarını düşüneceğiniz mağazalara bir baksanız…

En güzel paranın da eğitim kurumlarında olduğunu bir araştırsanız, görürsünüz. Her yerde kişisel gelişim kursları, her yerde okul öncesi eğitim kurumları (adına; kreş, anaokulu, çocuk evi, çocuk yuvası da diye bilirsiniz  ) yoksa hiçbir girişimci en az 4 yıl sonra kazanmaya başlayacağı hiçbir işe devasa yatırımlar yapmaz.

 

Geçenler de bir programda bu eksantrik durumumuzu, sosyologların incelemesi gerektiğine dem vurulmuştu.

 

Elbette ki bireylerin kolay ve hızlı para kazanma, lüks tüketimin artması bir gün de olan bir durum değildir. Toplumun ahlaki, etik, kültürel değerlerini yok etmek için bana göre Atatürk’ün öldüğü günden bu yana yapılan çalışmaların neticesidir ki artık en alt tabaka dediğimiz kesim bile önce lüks olanın peşine düşmeye devam ediyor. Şimdi “bu nedir?” derseniz en basit şekliyle, çocuğunuz varsa, hazır bez lüks değil ihtiyaçtır. Sahi öyle mi? Biz ya da bizim analarımız çocuk beziyle mi büyüttü çocuklarını?

Bulaşık makinesi olmayan kız gelin olmuyor? Bu bir ihtiyaç mı?

Ya da yüz yıllardır klimasız hayatını devam eden Adanalı’nın şimdi ilk aldığı makine klima,sanki Adana’nın sıcağı değişti de kimse sıcaktan duramıyor ve yemeyip içmeyip alınan baş köşe aleti olmuş durumda…

Ya “araba olmadan olmaz” diyen gençlere ne demeli?

 

Bizler ihtiyaç ile isteği çoktan karıştırmış durumdayız. Dedim ya bu bir günlük mevzu değil…

Her ne kadar aslında iş dünyasına ait bir kavram olsa da “Parlayan Nesne Sendromu"na hepimiz kapılmış durumdayız.

 

Peki bu kavram nedir?  

 "Shiny Object Syndrome" (SOS), kişinin dikkatini sürekli olarak değişen, yeni ve parlak şeylere odaklaması durumunu ifade eder. Bu terim genellikle bir kişinin hedeflerine veya görevlerine odaklanmakta zorlanması, sürekli olarak dikkatini dağıtması durumlarında kullanılır. Bu durum, bir kişinin yeni ve heyecan verici fırsatlar, projeler veya nesnelerle ilgilenip mevcut işleri veya hedefleri ihmal etmesini ifade eder.

Odak düşmanı: Parlayan nesne sendromu

Aslında bu teori, var olan oyuncak iyi olsa bile bir çocuğun hep yeni bir oyuncak isteme fenomenine dayanıyor. Parlayan nesne sendromu, yeni ve heyecan verici fırsatların cazibesine kapılarak önemli görevlerden veya projelerden kolayca sapmak ve odağını kaybetmek eğilimini ifade eder. 

Parlayan nesne sendromunun nedenleri

Parlayan nesne sendromu, iş yerinde çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Yeni bir proje, umut vaat eden bir fırsat veya en son trend gibi faktörler tarafından tetiklenebilir. Günümüz iş dünyasında oldukça sık rastladığımız aşağıdaki 3 uyarıcıya dikkat etmenizde fayda var:

Yenilik: İnsanlar doğal olarak yeniliğe ve yeni fikirlere çekilir. Örneğin yeni global bir proje gibi parlayan nesne diye adlandırabileceğimiz durumla karşılaşıldığında, mevcut görev veya hedef yolundan sapmak ve kendini bu yeni fırsatın cazibesine kaptırmak çok daha kolaydır.

Kaçırma korkusu: Bir diğer adıyla FOMO. Fear of missing out’un kısaltması olan FOMO bir başkalarının keyifli deneyimler, etkinlikler veya fırsatlara dahil olduklarına inanarak ortaya çıkan yaygın bir endişe veya huzursuzluk hissidir. Genellikle dışlanma korkusu, güncel olamama korkusu veya diğer insanların dahil olduğu etkinliklere katılmama korkusuyla ilişkilendirilir.

FOMO, günümüz dijital çağında sıkça yaşanan bir durumdur. Sosyal medya platformları, diğer insanların hayatlarından seçilmiş görüntüler sunarak kendi deneyimlerimizi karşılaştırmayı ve başkalarının yaptığı şeylere dahil olmadığımız için yetersizlik veya pişmanlık hissi yaşamamıza neden olur. Bu korku, insanları sürekli olarak sosyal medya akışlarını kontrol etmeye, gerçekten ilgilenmedikleri etkinliklere veya toplantılara katılmaya zorlar.

 

Son söz; Aslında hepimiz odak noktasından çoktan ayrılmış durumdayız.Daha önce de yazdığım gibi aslında iş dünyasına ait olan bu kavramı iyice okuduğunuz da toplumun ruh halini, lüks tüketimin temellerini, bize net anlatabiliyor. Bence bütün bunların ana nedeni, Türk insanı daha yeniliği hazmetmeden bir yenisinin ortaya çıkması, zira doğru kullanılamayan teknolojiyi, kendimize silah olarak çevirmeyi becermemiz. Parlayan nesne sendromları gibi aslında özünde, çalışanı motive eden, yenilikleri görmesini sağlayan bir durumunda sadece “parlak” kısmını alıp, odak noktalarımızdan kaymayı becerebilmemiz… Bütün bu yeni durumlara uyum sağlayamamamızdan kaynaklanmıyor mu?

 

Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!

 

.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve cukurovapress.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.