Hem müfredatın değişimi, hem öğretmen atamalarındaki değişiklikler şahsen çok fena içimi sıktı.. Bir çok eğitimci şaşkın, üzgün, kızgın.. Olacak iş değil..
Konuşacak çok şey var ama konuşmak ne kadar anlamlı? Müfredat değişimi için inceleme ve itiraz süresi sadece bir hafta.. Laf ola, beri gele misali verilmiş formalite bir süre olduğunu düşünüyorum. Kitaplar çoktan basılmaya başlamıştır bile.
Müfredat değişikliği, içeriği ne olursa olsun aceleye getirilip birkaç ayda yapılacak bir şey değil. Eğitimde yapılan değişikliğin ürünü 12 yıl sonra alınıyor. Bu kadar uzun bir dönemi, nesilleri etkileyecek değişiklikler yapılamadan önce kılı kırk yarmak gerekir tabiri caizse..
Zaten ortaya çıkan yeni müfredat da anlaşılır gibi değil.
Müfredatın hafifletilmesini “sınava dayalı” bir sistemde olduğumuz için anlamlı bulmuyorum. Hatta yanlış buluyorum. Çünkü en nihayetinde 8. Ve 12. Sınıfta çocuklar bir sınava giriyorlar ve kazanımları öğrenip öğrenmediklerine göre bir yere yerleşiyorlar. Basit bir kazanımın yani sorunun seçiciliği olmadığı için, ama yetenekli öğrenciler de ancak zor sorular ile seçilebileceği için, bir önceki müfredat değişikliğinden pardon hafiflemesinden dolayı “yeni nesil sorular” icat olunmuştu. Okuduğunu anlayan, hikayeyi çözümleyen soruyu çözüyor.
Şimdi %35 hafifletilmiş müfredattan sonra neler olacak göreceğiz..
İstediğin kadar hafiflet, sınavlar yüzünden o çocuklar test çözme makinesine dönüyorlar eninde sonunda..
Öğretmen atamaları ile ilgili düzenleme ise günlerdir konuşuluyor.
Öğretmenlerin yetiştirildiği eğitim fakülteleri, ve diğer tüm bölümler yeterli görülmüyor olacak ki, KPSS ile sınanıyorlar, genel yetenek genel kültür ( Neden ihtiyaç duyulmuş, onu da bilmiyoruz?) ve alan sınavı ile.. Geçer puan alan atanıyor.
Buraya kadar tüm bölümler ve öğretmenler, kamu atamalarında bu saçma duruma maalesef alıştılar..
Ama şimdi öğretmenler için bu yetmedi, kendi yaptığı sınavı da yeterli görmedi, sınavı geçenleri 550 saatlik akademi adı altında bir eğitime alacak, sonra yine içine sinmedi, bitirenleri mülakata alacak.. Mülakatı geçenler atanacak..
Mülakatta takılanlar (son aşama yani) tüm süreci hooop sil baştan seneye tekrar yaşayacak..
İnsanın onuruyla bu kadar oynanır mı yahu..
Neymiş veliler de öğretmen seçmeseymiş o zaman.. Böyle yaparak anlaşılacak mı acaba öğretmenin yeterliliği?
Teorik bilgi ile deneyim bambaşkadır öğretmenlikte.. Mesleğimin ilk yıllarında müthiş ideallerle başlamıştım, ama teorik bilgilerin hepsi anında çöpe gitti, hiç bir işe yaramadılar.. Özellikle sınıf yönetiminde..
İsterse 550 değil 1500 saat ders versinler, sınıfa girdikleri andan itibaren her şey değişiyor..
Eğitim fakültesi bünyesinde tüm bu istedikleri eğitimler, kriterler, o 550 saatlik şey verilse olmuyor mu? Hatta 5 yıla çıksın fakülte gerekirse, staj süresi uzatılsın veya daha ciddiyetle yapılsın( tıp fakültesi misali). Öğretmen mezun olduğunda hazır olsun ve atansın..
Bu arada devlette son derece rahat işini yapan, bir kaç soruyla dersi geçiştiren, rapor alıp tatillere giden, öğrencilere şiddet uygulayan öğretmen yok mu? Tabi ki var.. Ama onun çözümü bu değil ki..
Sıkı ve güvenilir kontroller yapmak ve ihlal edenlere anında gereğini yapmak.. Hem bir daha yapmayı düşündürtmeyecek cinsten..
E bir de klasik kamu çalışanı psikolojisi var tabi.. Devlete kapağı attıktan sonra tabiri caizse, “nasılsa bir şey olmaz “ deyip, işini vicdanına ve ahlaki değerlerine emanet etmiş bir sürü kamu çalışanı var. (İşini itinayla ve özveriyle yapanları tenzih ediyoruz)Öğretmenler de var bunların içinde..
Ama işte, en başta işi sıkı tutmak, böyle gereksiz sınav ve süreçlerle psikolojileri bozmak hiç bir şeye çözüm değil..
Süreçte ne olup bittiğini takip ermek önemli olan..