Bazen hepimiz, nasıl da yanılıyoruz. Buna ilişkin oluşan ön yargılarımız, mevcut koşulların varlığı, tüm bu yanılgılarımızın asıl nedeni oluyor.
Neden mi bahsediyorum?
Yukarıdaki söylemlerim, tabii ki Demirspor – Beşiktaş maçına dair. Bir tarafta 60 ila 100 milyon Euro düzeyinde bir takım, diğeri ise kendi yağıyla bile kavrulamayan başka bir takım.
Demirspor’un güzel futbolunu ve galibiyetini özlemişiz, onu hissettim.
Pazartesi gece, Demirspor’a bir renk, Beşiktaş’a farklı bir renkli forma giydirseydik, seyirciler de ülke dışından olsaydı, kimin şampiyonluğa oynadığını, kimin -1 puanla en altta oynadığını anlayamazdı. Bu maça bakarak, bu durum Demirspor adına olumlu, Beşiktaş adına olumsuz, ülke futbolu adına üzücüydü. Bu kadar bütçeli bir takımın oynadığı futbolun ne kadar da kötü olduğudur, söylemeye çalıştığım bu.
Gelelim maça;
Daha maçın hemen başından itibaren, oyunun rengi belli olmaya başlamıştı zaten. 11.dakika Aimbetov’un yüzde yüz pozisyonu, ardına Yusuf Sarı’nın serbest vuruşta kaleciden dönen topu, yeniden bir dokunuş ve topun çerçeveden içeriye gidemeyişi, hepsi Demirspor adına şanssızlıktı. İşin rengi bu dakikadan itibaren belli olmaya başlamıştı.
Özellikle Yusuf Sarı’nın sağ kanadı, Yavuz Kol’un sol kanadı etkili kullanma arzuları, oyunu ve oyunun kalitesini bir noktadan farklı bir noktaya taşımaya yetti. Yusuf Barasi’nin üçüncü bölgede her yerde olması, topla buluştuğunda topu saklama ve taşıma arzusu da oyuna renk ve kalite kattı.
Takım oyunu;
Demirspor’un tüm oyuncuları, bu maçta olabildiğince tümleşik ve sıkı (kompakt) oynadılar. Oynama arzuları, maçı kazanma arzularını olabildiğince tetikledi. Maçın başından sonuna kadar, Demirspor oynadı, Beşiktaş seyretti. Demirspor oyuna heyecan veren, Beşiktaş maçı geçiştiren bir oyunu oynadı. Demirspor, oyuna istediği anda istediği oranda hükmederek oynadı. Kısacası Demirspor, maçı sonuna kadar hakketti.
Bu oyuncu grubu;
Demirspor, ligin en altında. Buradan bir mucize olur mu? Bence çok zor. Yine de beklemekte faydı var. Çıkmadık candan ümit kesilmezmiş. Burada üzerinde durulması gereken konu şu; takımda çok genç, çok yetenekli bir oyuncu grubu var. Bunlar giderek tecrübe kazanıp, sorumluluk oranlarında takıma ağırlıklarını koymaya başlaması çok önemli.
Birincisi; 2008 doğumlu kaleci Deniz Dönmezer, kurtardığı pozisyonlarla bu takımın ve Türk milli takımının önemli bir kaleci adayı olarak, sahnelere adımını atıyor.
İkincisi; 2003 doğumlu Yusuf Barasi. Bu maçta attığı golün dışında, çok maç alıyor olması, ondaki özgüvenini de yukarılara taşımaya yetmiş. Top saklıyor, taşıyor ve gol arıyor. Geleceği var.
Üçüncüsü; 2004 doğumlu İzzet Çelik. Gencecik bir kardeşimizin, futbol yeteneklerini ne de güzel sergiliyor. Özgüveni harika. Bu oyuncu üç yıl önce Belhanda ile, Onyekuru ile Balotelli ile ilk onbirlerde oynasa kötü mü olurdu? Bu gençlere, zorda değil de, zamanında değer vermek gerekmezmiydi?
Dördüncüsü; 2003 doğumlu Maestro. Bu yetenekli oyuncuyu bu takımda tutabilir miyiz bilmiyorum. Kim bilir kaç takım, onu kadrolarına katmak için sıra bekliyor.
Beşincisi; 2001 doğumlu Ali Yavuz Kol. Kendi gelişimini sağlayan, her maçta artarak devam eden oyun kurgusu, yapmak istediklerini yetenekleriyle buluşturma çabası alkışlanmaya değer.
Altıncısı; 2002 doğumlu Arda Okan Kurtulan. Bu oyuncu da, verilen şansı en iyi şekilde değerlendirdiğini düşünüyorum. Çok yetenekli. Olabildiğince hücumcu bir bek olacağını görüyorum. Aynı şekilde durmadan devam etmesini bekliyorum.
Tüm bunları niye yazıyorum biliyormusunuz? Yukarıdaki altılı, Demirspor’un geleceğidir de ondan. Bunları koruyup kollamak lazım. Bunların katkılarını daha yukarılara çekecek, yönetimsel bir şeyler lazım.
Unutur muyum hiç;
Bu maçtaki ipe dizer gibi dizen Yusuf Sarı’yı,
Geminin kaptanı, beyefendisi, geriden oyun kurucusu, Semih’i,
Kaptanla iyi bir ikili olma yolunda mesafe kat eden, Tolga’yı,
Sol bekin cengaveri Abdulsamet’i
Sessiz oyuncu ve golcü Aimbetov’u
Sön söz;
Demirspor, kimsenin beklemediği bir sonuç alarak, bundan sonrası için bir umudu sırtına yükledi. Bu umudun sürmesi tüm Demirspor taraftarlarını mutlu eder. Tüm bu gördüklerim saha içindekiler. Saha dışı, yöneticilerin işi. O nereye gider Allah bilir.