EURO 2024 eleme grup maçı olan Türkiye-Letonya karşılaşmasının Adana’da oynanacağı açıklandığı zaman ne de mutlu olmuştuk. 10 yıl sonra kentimize milli maç verilmişti.
Hevesimiz kursağımızda kaldı. Zeminin kötü olması nedeniyle maçın Konya’ya alınması düşünülüyormuş.
Tabi bu durum duyulur duyulmaz “Sahipsiz Adana” bağırtıları şehri inletmeye başladı. Sanki biz başka şehirliyiz de birileri sahip çıkacakmış gibi! Adana’nın sahibi hepimiziz sahip çıkılacaksa hepimiz sahip çıkmalıyız, başkasına bırakmadan.
Eğer futbolu şehirden koparan, her maçımıza deplasman tadı veren stat için teşekkür ediyorsak…
Eğer Adana’nın merkezindeki havaalanını kapatacak partiyi birinci parti olarak seçiyorsak…
Eğer Mersin’e yapılan havaalanını avuçlarımız patlayıncaya kadar alkışlıyorsak…
Bizim “Sahipsiz Adana” diye ağlamaya hakkımız yok. Çünkü biz sahip çıkmıyoruz ki başkasının sahip çıkmasını bekleyelim.
Neyse asıl mesele Adana’ya şaşı bakılması. Kentin merkezindeki stat yıkıldı ve yenisi ulaşımı, yolu olmayan bir yere yapıldı. Kentin Sultanlar Liginde kadın voleybol takımı var ama oynayabileceği salonu yok, 3. Ligde temsilcisi var maçlarını Tarsus’ta oynuyor. Sonra da milli maç niye Adana’dan kaçırıldı diye hayıflanıyoruz.
Anlamıyor musunuz bunların tümü birbiriyle bağlantılı…
Tüm bu soruları sorduğumuzda alacağımız cevap açık;
Adana’nın sahibi yok!
Yanlış cevap. Adana’nın sahip çıkacak kişilere ihtiyacı yok. Adana’ya Adanalılar sahip çıkmıyor. Bunların ikisi çok farklı şeyler. Yani kendini kurtarmakla, kendini kurtaracak kişiyi beklemek arasındaki fark gibi…
Adana kendi kendini kurtarmalı. Birinin gelip Adana’yı kurtarmasını beklerseniz daha çok beklersiniz.
Yoksa havaalanı için Mersin’e gidersiniz, maç için Tarsus’a gidersiniz, dağ başındaki stat için minnetinizi ifade edersiniz. Geçmişte radyoyu kaptırdınız, bölge müdürlüklerini kaçırdınız, senfoniyi zor kurtardınız, şimdi de milli maçı elinizde tutamadınız.
Bu bir kader değil, bu bizim kendi kendimize ettiğiniz.
Bunun için kimseyi suçlamayalım.