DERYA BİCİK
Köşe Yazarı
DERYA BİCİK
 

4:17

Zaman kırıldı!.. Gece, gökyüzüne yüklediği yıldızları tek tek düşürürken,yeryüzü, içinde ki suskunluğu öfkeyle kustu... Şehirler uykudayken konuştu toprak... 110 saniye konuştu.. Geçmiş, şimdi ve gelecek arasında akış kesintiye uğradı, algı dağıldı, bütünlük bozuldu. İlk sarsıntıyla duvarlar çatladı, ikincisiyle tarih devrildi, üçüncüsüyle bölgenin damarlarındaki binlerce yılın izi silindi. Toprak insanın inşa ettiği her şeyi geri aldı. O sabah, gün aymadı, karanlık, kalkmadı yeryüzünden. Binlerce insan rüyalarından uyanamadı. Uyananlar! Anlayamadı... Bildiği her şey toprakla aynı renge bürünmüştü. Bir şehir, gözlerinin önünde yıkıldığında, ona tanıklık eden herkes artık başka biri oldu. Umut öldü, güven öldü, gelecek öldü... Herkes ismini bildiği her şeyi kaybetti. Ailesini, komşusunu, sokaklarını, evinin numarasını, parkını, okulunu ve hatta şehrin giriş levhalarını. Hatay, Adana, Osmaniye, Kahramanmaraş, Gaziantep, Adıyaman, Urfa, Malatya... Levhalar birer birer düştü kırık faylar üstüne. Sonrası mı? Kimi evsiz kaldı, kimi şehirsiz… Kimi kaybettiklerinin yasını bile tutamadan başka bir şehirde yaşam mücadelesine atıldı. Ama hepsi o geceye sıkışıp kaldı. Uykusuzluk evlerin yeni sahibi oldu. Hâlâ bir gök gürültüsü duyunca irkilenler, kapı çalınınca sıçrayanlar, göçük altında kaldığı saatleri anlatamayanlar, anlatanları dinlemeye cesaret olmayanlar... Ve hala bir duvara yaslanamaya korkanlar... Kaybedilenlerin adı taşlara yazıldı “Bir daha yaşanmasın” denildi, gündem değişti, felaketin acısı rakamlarda kaldı... Sonrası mı? Kırılan fay hatları, kırılmayan zihinler... Acının içinde yükselen öfke… O gece, çırılçıplak bir gerçekle karşılaştık: Binalar değil, sistem çökmüştü. Yıkılan duvarlardan daha kırılgan olan şey ise, insan hayatına biçilen değer olduğunu gördük. Deprem öldürmedi, ihmal öldürdü, görünmezlik öldürdü. Bu felaketin sesi binlerce yıldır yankılanmıyor muydu? Depremler, bize coğrafyamızın binlerce yıllık mirası değil miydi? Ah! Mezopotamya’nın kuzey kapıları... Ah!  kadim şehirleri; her höyüğünde, her kalıntısında insanlığa ışık tutan öğretiler yazılı. Tarih bizden ne saklamıştı ki, bu topraklar hep acılarla yaşlandı? Hatay, kadim şehir; Çan, ezan, hazzan sesleriyle, binlerce yıl hoş görünün, kardeşliğin simgesi değil miydi?Yedi kez yıkılmış, yedi kez ayağa kalkmamış mıydı? Demek ki medeniyetin ebesi bu topraklar, bize bir şey öğretememiş ki, her defasında aynı hatalar tekrar edilmiş. Bilimin uyardığı, tarih kitaplarının yazdığı, coğrafyanın işaret ettiği o büyük yıkım, kader gibi sunulmuş insanlara. Oysa kader, insanın kontrol edemediği şeyler değil miydi? Biliyoruz ki, bizim kaderimiz fay hatlarıyla yaşamak, Japonya’nın kaderi gibi. Ama ölmek değil!.. Japonların, o büyük depremlerde ölmediği gibi. Biz, çok öldük... Çok kaybolduk, hâlâ kayıplarımız var... Asrın felaketini yaşadık ama bu kadar mı hazırlıksızdık?                                      *** Evet, yıl döndü, yine 6 Şubata geldi. Bugün unutulmaz bir tarih değil,  tüm hücrelerimize işlemiş, unutulmaması gereken bir gerçekliktir. Ben, depremi Adana da ama gerçeği,İstanbul- Bahçelievler Fizik Tedavi hastanesinde yaşadım.Tamamı depremzedelere tahsis edilmişti. Büyük kayıplar vermiş, can yoldaşlarım, Antakya’lı dostlarım da hastaneye yatırılmıştı. Odalar, ruhen ve fiziken çok ağır vakalarla dolmuştu. On bir canını kaybetmiş bir baba, bir çocuğunun kolunun, diğerinin bacağının ampute edilmesine karar vermek zorundaydı. Yirmi gün onlarla kaldım, İyi gelecektik birbirimize...  “İyileşebiliriz” diye düşünmüştüm. Ama ne onlar iyileşebildi ne benim aklım, hafsalam aldı. Bugün; Ne yapılabilirdi? Neden yapılmadı? Kim ne yaptı, kim neden yapmadı? Bunları yazmak istemiyorum. Çünkü, bazı yaralar zamanla geçmezmiş. Yara kendi acısını unutur da, izi hep konuşurmuş. Bugün bunları konuşalım istedim İnsanlarımızın diri acısına; “Geçmez ama yalnız değilsin, seninleyim” demek istedim!..          
Ekleme Tarihi: 05 Şubat 2025 - Çarşamba

4:17

Zaman kırıldı!..

Gece, gökyüzüne yüklediği yıldızları tek tek düşürürken,yeryüzü, içinde ki suskunluğu öfkeyle kustu...

Şehirler uykudayken konuştu toprak... 110 saniye konuştu..

Geçmiş, şimdi ve gelecek arasında akış kesintiye uğradı, algı dağıldı, bütünlük bozuldu.

İlk sarsıntıyla duvarlar çatladı, ikincisiyle tarih devrildi, üçüncüsüyle bölgenin damarlarındaki binlerce yılın izi silindi. Toprak insanın inşa ettiği her şeyi geri aldı.

O sabah, gün aymadı, karanlık, kalkmadı yeryüzünden. Binlerce insan rüyalarından uyanamadı.

Uyananlar! Anlayamadı...

Bildiği her şey toprakla aynı renge bürünmüştü.

Bir şehir, gözlerinin önünde yıkıldığında, ona tanıklık eden herkes artık başka biri oldu.

Umut öldü, güven öldü, gelecek öldü...

Herkes ismini bildiği her şeyi kaybetti. Ailesini, komşusunu, sokaklarını, evinin numarasını, parkını, okulunu ve hatta şehrin giriş levhalarını.

Hatay, Adana, Osmaniye, Kahramanmaraş, Gaziantep, Adıyaman, Urfa, Malatya... Levhalar birer birer düştü kırık faylar üstüne.

Sonrası mı?

Kimi evsiz kaldı, kimi şehirsiz… Kimi kaybettiklerinin yasını bile tutamadan başka bir şehirde yaşam mücadelesine atıldı. Ama hepsi o geceye sıkışıp kaldı. Uykusuzluk evlerin yeni sahibi oldu.

Hâlâ bir gök gürültüsü duyunca irkilenler, kapı çalınınca sıçrayanlar, göçük altında kaldığı saatleri anlatamayanlar, anlatanları dinlemeye cesaret olmayanlar... Ve hala bir duvara yaslanamaya korkanlar...

Kaybedilenlerin adı taşlara yazıldı “Bir daha yaşanmasın” denildi, gündem değişti, felaketin acısı rakamlarda kaldı...

Sonrası mı?

Kırılan fay hatları, kırılmayan zihinler... Acının içinde yükselen öfke…

O gece, çırılçıplak bir gerçekle karşılaştık: Binalar değil, sistem çökmüştü. Yıkılan duvarlardan daha kırılgan olan şey ise, insan hayatına biçilen değer olduğunu gördük. Deprem öldürmedi, ihmal öldürdü, görünmezlik öldürdü.

Bu felaketin sesi binlerce yıldır yankılanmıyor muydu?

Depremler, bize coğrafyamızın binlerce yıllık mirası değil miydi?

Ah! Mezopotamya’nın kuzey kapıları...

Ah!  kadim şehirleri; her höyüğünde, her kalıntısında insanlığa ışık tutan öğretiler yazılı. Tarih bizden ne saklamıştı ki, bu topraklar hep acılarla yaşlandı?

Hatay, kadim şehir; Çan, ezan, hazzan sesleriyle, binlerce yıl hoş görünün, kardeşliğin simgesi değil miydi?Yedi kez yıkılmış, yedi kez ayağa kalkmamış mıydı?

Demek ki medeniyetin ebesi bu topraklar, bize bir şey öğretememiş ki, her defasında aynı hatalar tekrar edilmiş. Bilimin uyardığı, tarih kitaplarının yazdığı, coğrafyanın işaret ettiği o büyük yıkım, kader gibi sunulmuş insanlara. Oysa kader, insanın kontrol edemediği şeyler değil miydi?

Biliyoruz ki, bizim kaderimiz fay hatlarıyla yaşamak, Japonya’nın kaderi gibi. Ama ölmek değil!.. Japonların, o büyük depremlerde ölmediği gibi.

Biz, çok öldük... Çok kaybolduk, hâlâ kayıplarımız var... Asrın felaketini yaşadık ama bu kadar mı hazırlıksızdık?

                                     ***

Evet, yıl döndü, yine 6 Şubata geldi.

Bugün unutulmaz bir tarih değil,  tüm hücrelerimize işlemiş, unutulmaması gereken bir gerçekliktir.

Ben, depremi Adana da ama gerçeği,İstanbul- Bahçelievler Fizik Tedavi hastanesinde yaşadım.Tamamı depremzedelere tahsis edilmişti.

Büyük kayıplar vermiş, can yoldaşlarım, Antakya’lı dostlarım da hastaneye yatırılmıştı.

Odalar, ruhen ve fiziken çok ağır vakalarla dolmuştu. On bir canını kaybetmiş bir baba, bir çocuğunun kolunun, diğerinin bacağının ampute edilmesine karar vermek zorundaydı.

Yirmi gün onlarla kaldım, İyi gelecektik birbirimize... 

“İyileşebiliriz” diye düşünmüştüm. Ama ne onlar iyileşebildi ne benim aklım, hafsalam aldı.

Bugün; Ne yapılabilirdi? Neden yapılmadı? Kim ne yaptı, kim neden yapmadı? Bunları yazmak istemiyorum.

Çünkü, bazı yaralar zamanla geçmezmiş. Yara kendi acısını unutur da, izi hep konuşurmuş. Bugün bunları konuşalım istedim

İnsanlarımızın diri acısına; “Geçmez ama yalnız değilsin, seninleyim” demek istedim!..

 

 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve cukurovapress.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.