Haberlere baktığım zaman ya da sosyal medyada; bir gerginlik, bir sataşma, bir çaresizlik aldı başını gidiyor.
Gerçi güzel memleketimde hangi dönem sükûnet sağlandı, onu hiç hatırlamıyorum.
Ancak, uzun zamandır süren ekonomik kriz, üzerine yaşanan salgın ve her şeyin tuzu biberi olan deprem…
Bunca şansızlıktan sonra , doğal olarak toplum fay hatları gibi gerim gerim gergin. Böyle giderse toplumun yaşayacağı depremin şiddeti 8’i geçer bile.
Siyasilerin, siyasi partilerin, liderlerin artık pek toplumu önemsediğini düşünmüyorum. Zira her partiden duyduğumuz, aday adayı vekil seçimleri bile şimdiden içlerinde kargaşaya neden oldu.
Bu kadar yaşanan olayların, ehil insanları görevlendirmediğimiz için yaşadığımızı söylesek de onlar yine de parti kasasına girecek paranın hesabını yapmaya devam ediyor.
Bırakın yerel ve merkez yöneticilerin özür dilemesini, parti başkanları, bu yöneticilere “az susun da işinize bakın” bile demiyorlar.
Hepsinin derdi, “bu işten nasıl sıyrılırız”. Her seçime yaklaştığımızda, birilerinin belediyesine baskın yapılır, her seçim yaklaştığında ve olumsuzluklarda birilerine suikast düzenlenir ve bir Allah’ın kulu idareci de “şit akıllı ol, suçunla otur oturduğun yerde” demez.
Şimdi, size bunca yalan dolanın gereksiz olduğu ile ilgili birkaç anekdot yazmak istiyorum.
Bizim Namrun dediğimiz, şimdilerde Çamlıyayla olan yaylalığımızda bir deli Yücel ağabey vardı. Neden deli dendiğine gelince deli meli değil, çılgın, aykırı bir öğretmendi. Adanalılar onu Avcı Yücel diye de tanırlar. Yücel ağabeyin her önemli bayramda kortejin başında giden bir de avcıların kullandığı cipi vardı. Değişik bir insandı Yücel ağabey. Ceylan avlar ve yayladaki bütün komşularına lahmacun yapar dağıtırdı. Çocukları vardı Ceylan, Turna, Keklik üç kızı… Neyse gel zaman git zaman Yücel ağabey bu üç kızın başını bağlatmaya başladı. Eşi de devlet memuruydu ve oldukça modern, ilime-irfana önem veren kadıncağızda artık örtülüydü. Biz çok şaşırmamıştık, sonuçta namı belliydi. “Deli” anlayacağınız ne yapsa yeridir, dediklerimizden.
Yıllar geçti Yücel ağabey yaylaya, inmez oldu. Kimi hacı oldu dedi, kimi emekli oldu. Menderes Bulvarı yapılırken. Yol çalışmasında birçok aksilik çıkınca (kepçeler kırılmış, inşaatta çalışanların başına birçok kaza gelmiş) çalışmayı durdurmuşlar ve öğrenmişler ki zamanında o bölgede bir evliyanın mezarlığı varmış ve bu yüzden kazalar oluyormuş. Bunun üzerine araştırma yapılmış ve o evliyanın Çoban Dede olduğu bulunmuş. Adanalılar az çok bu hikâyeyi bilir.
Şimdi, bizde tepenin üzerinde hala duran bir türbe vardır. Çoban Dede Türbesi. Bir gün merak edip bende gittim. İnsanlar harıl harıl ziyaret ediyor, ibadetlerini yapıyor, dileklerini diliyorlardı. Gözüme, gelenlerin “hoca efendi” deyip durdukları, saçı başı beyazlamış bir adam ilişti. Yüz oldukça tanıdıktı, ancak bu adam kimdi? Birileri “Yücel hoca” diye seslenince bu tanıdık yüze bir daha baktım. Evet, oydu Yücel ağabeydi. Ne zaman hoca olmuştu, ne zaman akil insan olmuştu çözemedim. Ne tuhaf değil mi? Bizim çılgın öğretmen, namı deli (zeka düzeyi çok yüksek olduğu için)Yücel, namı avcı Yücel, karşımda bir türbenin evliyası olmuştu. Başı çok kalabalıktı konuşamamıştım ancak insanlara ve düzene bir kez daha küfür etmiştim. Sonrası yanlış duymadıysam Hakkın Rahmetine Kavuşmuş.
Mutlaka hepinizin şehrinde bu tür hurafelerle türbe vasfına sahip yerler vardır..
Anlayacağınız bizim çılgın Yücel ağabeyimiz son nefesinde ciddi bir kitleyi himayesine almış ve erenlere kavuşmuştu.
Şimdi, “iktidar nasıl bunca yıl, bir topluma bütün kötülüklerine rağmen hükmedebiliyor?” , diye sürekli düşünenleriniz var. Bence çokta fazla düşünmemek gerek. Yüzyıllardır süre gelen bu zihniyeti devam ettirdiğimiz süre, toplum olarak her şeye inanabiliriz. Çünkü inanmaya hazırız. O yüzden temeli olmayan hastane açılışına hemen inanırız, o yüzden, insanların ölümünü beklemenin kılıfını dinleyip inanmaya da hazırız. O yüzden bütün hatalarımızı kaderin üstüne yükleriz.
Bizim toplumumuzun asıl sorunu ne biliyor musunuz? Biz güvenmek, biat etmek, yerimize düşünen, hayatımızı nasıl yaşayacağımızı bize söyleyen yöneticilere esiriz. Bu hep böyleydi ve umarım böyle devam etmeyecek. Zira beğenmekte zorlandığınız bir gençlik var ve onlar bir deliliğe daha tahammül edecek sabırda değiller.
Eğer rejim, cumhuriyet, laiklik, ilke ve inkılâplar elden gidiyorsa. Bunu da gözümüze soka soka yapmaya çalışıyorlarsa, bilin ki biz zaten başta özgürlüğü hak eden bir millet değilmişiz.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yeniden dirilttiği Türk Ulusunu zapta almak için, ölümünden bu yana iktidarların bunca yıllık çalışması neticesinde, biz çoktan özgürlüğümüzü vermişiz.
İşte onların cesareti de bundan gelmektedir… Kadınlar, size sesleniyorum… Artık sizin hayatınıza karar vermelerine izin vermeyin, gözünüzden bile sakındığınız evlatlarınızın karanlıkta boğulmasına “dur!” deme zamanı gelmedi mi? Hak verilmez söke söke alınır artık bunu görün…
“Mevzubahis vatansa gerisi teferruattır” Mustafa Kemal Atatürk
Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!