Öyle bir an gelir ki, kendimizi tükenmiş bitmiş, hayattan zevk almayan bir halde bulabiliriz. İnsanoğlu beşer-şaşar, başına her türlü musibet gelebilir. Böyle zamanlarda koy vermek bizi hayattan koparır, bitkisel hayata iter.
Karıncanın dünyanın en küçük ve en çalışkan hayvanı olduğunu biliriz. Mini minnacık karıncayı ele alalım. Hiç yorulmadan, pes etmeden yoluna devam ediyor. Bir Buğday tanesi için günlerce çaba sarf ediyor. Sonra amacına ulaşmanın mükaafatını görüyor. Kaçımız karınca gibi çabalıyoruz? Bıkmadan, usanmadan umutlarımız için çalışıyoruz. Tükenmiş umutlara bu karıncanın hikayesi örnek olsun. Geleceklerine umutlu yollar açılsın.
***
Hükümdar Timur bir gün hapse düşer ve umudunu yitirir. Allah’ın işi bu ya karıncanın azmini Timur’un gözüne sokar. Bir buğday tanesidir karıncanın hikayesi. Kendinden kat kat büyük bir buğday tanesini yuvasına ulaştırmak için her gün çabalar durur, defalarca dener, yorulunca yuvasına gider biraz dinlenir. Sabah kalkıp bakan Timur, karıncanın yine buğdayının peşinde olduğunu görür. Saymaya karar verir, karıncanın buğdayı kaç kez düşürüp, kaç kez tekrar kaldırmaya çalıştığını. Bini geçer yorulur, saymaktan vazgeçer. Karınca ise hiç yorulmaz, yıkılıp doğrulmaktan. Bir sabah gördüğüne şaşırır kalır koca hükümdar. Karıncanın sırtında bir buğday tanesi var. Yuvasına doğru gidiyor.
Timur karar verir, o sabah. Karıncanın taklitçisi olmaya, o kararına ne kadar sadık olmuş bizi bağlamaz ama bu hikayenintüm tükenmiş umutlara bir yol açmasını dilerim.
***
Bir sabah gerçekten gücünüzün kalmadığını anladığınızda kalkar kalkmaz gözünün çarpacağı bir yere küçük bir not iliştirin. “Kalbim ne olur karıncayı unutma. Karıncanın sahibini ise asla unutma” diye.