ADNAN ERCAN
Köşe Yazarı
ADNAN ERCAN
 

Adana Demirspor'un 2021-2022 Süper Lig Karnesi (1.BÖLÜM)

2020-21 futbol sezonu Adana Demirspor adına mutlu sonuçlandı ve takımımız 26 yıllık hasrete son vererek Süper lige çıktı. Bu başarı da Başkan Murat Sancak ve kurmayları baş rolü oynadılar. Samet hoca geldiği son çeyrekte takımına verdiği sinerji ile ''Şampiyon hoca'' ünvanını kazandı. Futbolcularımızın özverileriyle, taraftarlarımızın destekleriyle Süper lige ''merhaba'' dedik... Murat Başkan'ın Samet hoca tercihi... Şampiyonluğun ardından Murat Başkan Süper ligde takımımızın başında Samet hocanın bulunacağını, bunu hakettiğini, vefa örneği göstereceklerini ifade etti. Bence erken verilmiş duygusal bir karardı. Zira Samet hoca ile gelecek sezonun kadro mimarisi konusunda konuşulup, fikir birliğine varılmamıştı. Eğer Samet hoca kadro planlaması konusuna karışacaksa, transferler hocanın istediği mevkiler ve isimler doğrultusunda gelişecekse, Samet hocanın takımın başında kalmasında yarar vardı. Murat Başkan Süper lig transfer fantezileri gerçekleştirip büyük oynayacaksa, Avrupa yıldızlarından bir takım oluşturacaksa, Samet hocaya teşekkür edip, şampiyonluk primini ödeyip, yollar ayrılmalıydı. Öyle olmadı...Hem Samet hoca ile 2 yıllık sözleşme imzalandı hem de transferde Murat Başkan ve kurmayları bildiklerini okudular...Sezon başı problemli günlere gebeydi... Transferde gidenler, gelenler... Şampiyonlukta emeği geçen birçok oyuncuyla vedalaşıldı, mevcut kadrodan sözleşmeleri devam eden Kaleci Vedat, Samet, Tayyip, Kaan, Rassoul, Pa Dibba, Ezeh, Sedat, Semih, Tarık, Sinan, Gökhan ile devam kararı alındı. Yeni transferlerin gerçekleşmesinden sonra Pa Dibba, Ezeh, Sedat kiraya gönderildi, bir süre sonra Tarık ile yollar ayrıldı... Yeni transferler iştah kabartıyordu. Dünya yıldızı Balotelli ve Belhanda isimleri göz kamaştırıyordu. Simon Deli, Stambouli, Bjarnason, Svensson Avrupanın yıldızlarıydı. Akintola Hatayspor'da, Metehan Altınordu'da, Castro Karagümrük'te önemli çıkış yapan oyunculardı. İngiltere'den Kaleci Muriç, Espanol'dan Vargas, Galatasaray'dan Yunus tekrar kiralanıyor, Assombalonga'ya umut bağlanıyordu. Bu önemli isimlerin transferleriyle Adana Demirspor bir anda transferin gözdesi olmuştu ama önemli olan transferlerin ne vereceği idi... Samet hoca ile ilk 3 hafta... Sezonun ilk maçı Fenerbahçe ile idi ve Samet hoca ilk 11 de geçen yıldan 5 yerli oyuncusuna görev vermişti. Maçın sonunda 1-0 lık yenilgiden çok, Balotelli ve Belhanda'nın ikinci yarıda oyundan alınması konuşuluyordu. Kayseri deplasmanından getirilen bir puan umutları yeşertse de, evimizde Konyaspor karşısında kaybedilen iki puan, işin tuzu biberi oluyor ve Samet hocaya tazminatı ödenerek yollar ayrılıyordu. Balotelli ve Belhanda'nın yine ikinci yarıda oyundan alınışları ve oyunu terkederken ki vücut dilleri, sanki ayrılığın sebebini anlatıyordu. Ama bu günlerin geleceği, sezon başında belirttiğim nedenden belliydi. Murat başkana göre ayrılığın nedeni, 3 maçta alınan 2 puanın yetersizliğiydi... Vincenza Montella hazır bekliyormuş gibi... Samet hocanın ayrılmasından 2 gün sonra İtalyan Teknik Direktör Vincenza Montella'nın uçağı Adana'ya iniyordu ve ayağının tozuyla iki idman sonrası Karagümrük deplasmanında takımının başında görevine başlıyordu. İlk maçında alınan 4 farklı yenilgi, elbette İtalyan hocaya yazılmazdı zira hocanın zamana ihtiyacı vardı. Evimizde ağırladığımız Rizespor'u 3 golle uğurlamamız moralleri düzeltiyor, ardından çıktığımız Beşiktaş deplasmanından getirilen bir puan umutların başlangıcı oluyordu. İlk yarısını 3 farklı geride götürdüğümüz maçın ikinci yarısında atılan 3 golle alınan bir puan moral açısında çok önemliydi. Maçta gol attıktan sonra Balotelli'nin Sergen hocaya ''Benim beynim var'' işareti, maçın önüne geçmişti... Takımızda gözle görülür bir düzelme vardı. İtalyan hocanın Balotelli başta olmak üzere pek çok futbolcunun dilinden anlaması, aynı lisanı konuşması  bunların başında geliyordu. Deneme-yanılma metoduyla takımda taşların yerine oturmasını sağlıyordu. Defansın son iki maçta 7 gol yemesi, Montella'yı mevcut kadro içerisinde arayışa itmiş ve o güne kadar yedek kulübesinde unutulan stoper Samet'e Beşiktaş ve Gaziantep maçlarında şans vermiş, Samet'de verilen şansı iyi kullanarak bambaşka bir geleceğe yelken açıyordu... Aslında Montella geçen sene TFF 1. Lig’de kadroya giremeyen veya zorla giren Samet-Tayyip-Gökhan-Yunus gibi oyuncuları parlatarak Türk futbolunun hizmetine sunuyordu. Yerli kaleci Ferhat tercihi sırıtıyor, 1.98 lik dev Muriç'in form tutacağı günler mumla bekleniyordu...Bu arada orta alan patronluğuna Stambouli soyunmuş, Vargas kanatta iyi işler yapmaya başlamıştı. Bjarnason ve Yunus'un takıma monteleri, olumlu sonuçlar vermeye başlamış, Antalya deplasmanından galibiyetle dönülünce, 4 maçta 10 puan alınmıştı... Montella'nın oyun şablonu... İşler yolunda gidince, takımımızın oyun şablonu da ortaya çıkmaya başlamıştı. Takımımız savunmada kalıyor, oyunu sahasında kabul ediyor, geçiş oyunlarıyla kanatlarda ki hızlı ve çabuk oyuncuları defans arkasına sarkıtabiliyordu. Tabii bu şablonda Balotelli'nin orta saha oynayıp defans arkasına attığı paslar çok etkiliydi. Ligin 9. haftasında kolay görünen zor bir maça çıkıyorduk. Evimizde oynayacağımız maçta rakibimiz Malatyaspor'du. Kolay diyorum, rakibimiz lige iyi başlayamamıştı. Zor diyorum, hafta arası hoca değişikliği yaparak takımın başına, kanatları kitlemekle ünlü Sumudica'yı getirmişlerdi. Nitekim 5 li defansla kanatlarımızı etkisiz hale getirince, Malatya yenilgisini nazar boncuğu olarak bir tarafa astık. Sivas deplasmanından getirilen puan fena sayılmasa da, Başakşehir karşısında son dakikalarda haksız penaltı golü ile gelen yenilgi eleştirilere neden oluyordu. Üstüste alınan Hatay ve deplasmanda Altay galibiyetleri, eleştirilere nokta koydu. Takımımızda yükseliş başlamış ve kendimizi bir anda ilk 10 içerisinde bulmuştuk. Muriç tekrar kaleyi devralmış, Svensson istikrarlı çizgisini devam ettirmiş, Samet formayı bir daha çıkarmamacasına sırtına geçirmişti. Simon ve Rassoul form grafiklerini bir türlü yükseltemiyorlar, oynadıkları bölgeler için arayış hala devam ediyordu. Tayyip ve Semih sıranın kendilerine geleceği zamanı bekliyorlardı. Orta üçlüde Stambouli ve Bjarnason, takımımızın oyun kuran ve her yere basan ağır toplarıydı. Sinan onlara ayak uydurmakta zorlanıyor, orta alanın 3. kişisi aranıyordu. Zaman zaman şans bulan Castro bekleneni vermekten uzaktı. Bu bölgede büyük umutlar beslenen Belhanda kayıpları oynuyordu. Forvet adeta klasikleşmiş, Yunus- Balotelli- Vargas üçlüsü her geçen gün form grafiklerini yükseltiyordu. Assombalonga inişli çıkışlı grafikle şans bulduğunda gollerini sıralıyor, Akintola Hatayspor'da ki günlerini mumla aratıyordu. Evimizde Kasımpaşa beraberliği ve deplasmanda lider Trabzon karşısında alın yenilgi, skor yönünden tatmin etmese de, gelişen takım oyunumuz geleceğe umutla bakmamızı sağlıyordu... Yükseliş periyotu... Ocak transfer dönemine 4 hafta vardı ve rakip evimizde Giresunspor'du. Karadeniz ekibi karşısında Stambouli'nin son dakikada attığı harika golle alınan galibiyet, yükseliş periyotunun başlangıcıydı. Ligin güçlü ekiplerinden Alanyaspor'u deplasmanda mağlup etmemiz, bir anda takımımızı yalnız Adana'nın değil, tüm sporseverlerin sempati ile baktığı takım haline getiriyordu. Montella'nın orta alana İtalya'da karşılıklı oynadığı tecrübeli Gökhan İnler'i monte etmesi semeresini vermeye başlıyor, Staumbouli- Gökhan- Bjarnason'dan oluşan orta üçlü adeta deneyim abidesi oluyordu... Galatasaray karşısında, Galatasaray'lı Yunus Akgün'ün golleriyle alınan galibiyet, tırmanışımızı sürdürüyor, ilk yarının son maçını Göztepe beraberliği ile noktalayıp ligi 6. sırada bitiriyorduk... Ocak transfer dönemi... Süper lige bu sene yükselen takımımızın ligin ilk yarısını 6. sırada bitirmesi ne kadar büyük başarı ise de, aksayan yönlerimiz vardı ve takviye edilmesi gerekiyordu. Kalemiz Muriç sayesinde emin ellerdeydi. Defansımızda Svensson ve Samet oturmuştu ama Samet'in partneri ve solbek konusunda endişeler vardı. Samet'in partneri olarak Simon- Rassoul- Tayyip denenmiş ama bir türlü istikrar sağlanamamıştı. Transferde önceliğimiz, olmazsa olmazımız defansın sol kanadı olmalıydı zira Kaan ve Rassoul orayı bir türlü dolduramamış ve çok dilimiz yanmıştı solbeksizlikten... Orta alanımız çok deneyimli ve usta oyunculardan kuruluydu ama her üçünün de 30 üzeri yaşları, bu bölgeye de alternatif oyuncu takviyesi gerektiriyordu... Forvette pek sorunumuz yoktu. Kanatları Yunus ve Vargas işletiyor, gol atma görevini Balotelli ve Assombalonga üsleniyordu. Akintola ve Castro form tutsa, takviyeye bile gerek yoktu. Metehan'dan da gereği kadar yararlanamamıştık.. Defansın sağına Bursaspor'un gelecek vadeden yıldızı İsmail Çokçalış'ı transfer ettik ve sezon boyu bu bölgenin yükünü çeken Svensson'u yedeklemiş olduk. Defansın soluna Konyaspor'dan Alper Uludağ transfer edildi, bana göre tatminkar bir transfer değildi. Daha kaliteli bir oyuncu gerekiyordu solbeke zira sezonun ilk yarısında çok çekmiştik bu bölgeden... Orta alana Karagümrük'ten Erhun Aksel Öztümer, Rizespor'dan Damjan Djokoviç, Lille'den Mustafa Kapı takviyelerinin ne kadar katkı koyacağı merakla bekleniyordu.. Forvete destek olarak Rizespor'dan alınan Loic Remy'nin kariyerine kimse birşey diyemezdi ama ilerleyen yaşı ve sakatlığı soru işaretlerini beraberinde getiriyordu... Fenerbahçe galibiyetiyle sezonun ikinci yarısı başlıyor... Ara transfer sonuçlanmış, kısa sürede olsa kazırlık kampı Montella ile geçirilmiş, hocanın eli resmen takımımıza değmeye başlamıştı. Saraçoğlu stadında Fenerbahçe karşısında alınan 2-1 lik galibiyet, bir anlamda ilk yarıda kaybettiğimiz maçın rövanşı oluyor, diğer anlamda da o güne kadar katkı sağlayamayan Belhanda'nın golüyle galip gelmemiz ''Belhanda'yı kazanıyor muyuz?'' umudumuzu canlandırıyordu. Gökhan İnler'in füzesi de akıllardan uzun süre çıkmayacak cinstendi... Evimizde Kayseri beraberliği, Fenerbahçe zaferi sonrası gelen rehavet olarak nitelendiriliyor, ardından deplasmanda Konya yenilgisi, sezona adını veren Ahmet Çalık'ın trajik ölümü nedeniyle oluşan duygusal ortama bağlanıyordu. 5-0 lık Karagümrük galibiyeti, bir nevi ilk yarıda ki 4-0 lık yenilginin rövanşının alındığı gösteriyor, ortaya konan oyun ise Avrupa iştahımızı kabartıyordu zira puan cetvelinde 4.sıraya, bir hafta sonra da Rize deplasmanından getirilen 3 puanla 3. sıraya oturmuştuk. Süper lige bu sene yükselen takımımızın 3. sıraya oturması ve Avrupa hayallerimizin gerçekleşmesi anlamını taşıyordu...
Ekleme Tarihi: 28 Mayıs 2022 - Cumartesi

Adana Demirspor'un 2021-2022 Süper Lig Karnesi (1.BÖLÜM)

2020-21 futbol sezonu Adana Demirspor adına mutlu sonuçlandı ve takımımız 26 yıllık hasrete son vererek Süper lige çıktı. Bu başarı da Başkan Murat Sancak ve kurmayları baş rolü oynadılar. Samet hoca geldiği son çeyrekte takımına verdiği sinerji ile ''Şampiyon hoca'' ünvanını kazandı. Futbolcularımızın özverileriyle, taraftarlarımızın destekleriyle Süper lige ''merhaba'' dedik...

Murat Başkan'ın Samet hoca tercihi...

Şampiyonluğun ardından Murat Başkan Süper ligde takımımızın başında Samet hocanın bulunacağını, bunu hakettiğini, vefa örneği göstereceklerini ifade etti. Bence erken verilmiş duygusal bir karardı. Zira Samet hoca ile gelecek sezonun kadro mimarisi konusunda konuşulup, fikir birliğine varılmamıştı. Eğer Samet hoca kadro planlaması konusuna karışacaksa, transferler hocanın istediği mevkiler ve isimler doğrultusunda gelişecekse, Samet hocanın takımın başında kalmasında yarar vardı. Murat Başkan Süper lig transfer fantezileri gerçekleştirip büyük oynayacaksa, Avrupa yıldızlarından bir takım oluşturacaksa, Samet hocaya teşekkür edip, şampiyonluk primini ödeyip, yollar ayrılmalıydı. Öyle olmadı...Hem Samet hoca ile 2 yıllık sözleşme imzalandı hem de transferde Murat Başkan ve kurmayları bildiklerini okudular...Sezon başı problemli günlere gebeydi...

Transferde gidenler, gelenler...

Şampiyonlukta emeği geçen birçok oyuncuyla vedalaşıldı, mevcut kadrodan sözleşmeleri devam eden Kaleci Vedat, Samet, Tayyip, Kaan, Rassoul, Pa Dibba, Ezeh, Sedat, Semih, Tarık, Sinan, Gökhan ile devam kararı alındı. Yeni transferlerin gerçekleşmesinden sonra Pa Dibba, Ezeh, Sedat kiraya gönderildi, bir süre sonra Tarık ile yollar ayrıldı...

Yeni transferler iştah kabartıyordu. Dünya yıldızı Balotelli ve Belhanda isimleri göz kamaştırıyordu. Simon Deli, Stambouli, Bjarnason, Svensson Avrupanın yıldızlarıydı. Akintola Hatayspor'da, Metehan Altınordu'da, Castro Karagümrük'te önemli çıkış yapan oyunculardı. İngiltere'den Kaleci Muriç, Espanol'dan Vargas, Galatasaray'dan Yunus tekrar kiralanıyor, Assombalonga'ya umut bağlanıyordu. Bu önemli isimlerin transferleriyle Adana Demirspor bir anda transferin gözdesi olmuştu ama önemli olan transferlerin ne vereceği idi...

Samet hoca ile ilk 3 hafta...

Sezonun ilk maçı Fenerbahçe ile idi ve Samet hoca ilk 11 de geçen yıldan 5 yerli oyuncusuna görev vermişti. Maçın sonunda 1-0 lık yenilgiden çok, Balotelli ve Belhanda'nın ikinci yarıda oyundan alınması konuşuluyordu. Kayseri deplasmanından getirilen bir puan umutları yeşertse de, evimizde Konyaspor karşısında kaybedilen iki puan, işin tuzu biberi oluyor ve Samet hocaya tazminatı ödenerek yollar ayrılıyordu. Balotelli ve Belhanda'nın yine ikinci yarıda oyundan alınışları ve oyunu terkederken ki vücut dilleri, sanki ayrılığın sebebini anlatıyordu. Ama bu günlerin geleceği, sezon başında belirttiğim nedenden belliydi. Murat başkana göre ayrılığın nedeni, 3 maçta alınan 2 puanın yetersizliğiydi...

Vincenza Montella hazır bekliyormuş gibi...

Samet hocanın ayrılmasından 2 gün sonra İtalyan Teknik Direktör Vincenza Montella'nın uçağı Adana'ya iniyordu ve ayağının tozuyla iki idman sonrası Karagümrük deplasmanında takımının başında görevine başlıyordu. İlk maçında alınan 4 farklı yenilgi, elbette İtalyan hocaya yazılmazdı zira hocanın zamana ihtiyacı vardı. Evimizde ağırladığımız Rizespor'u 3 golle uğurlamamız moralleri düzeltiyor, ardından çıktığımız Beşiktaş deplasmanından getirilen bir puan umutların başlangıcı oluyordu. İlk yarısını 3 farklı geride götürdüğümüz maçın ikinci yarısında atılan 3 golle alınan bir puan moral açısında çok önemliydi. Maçta gol attıktan sonra Balotelli'nin Sergen hocaya ''Benim beynim var'' işareti, maçın önüne geçmişti...

Takımızda gözle görülür bir düzelme vardı. İtalyan hocanın Balotelli başta olmak üzere pek çok futbolcunun dilinden anlaması, aynı lisanı konuşması  bunların başında geliyordu. Deneme-yanılma metoduyla takımda taşların yerine oturmasını sağlıyordu. Defansın son iki maçta 7 gol yemesi, Montella'yı mevcut kadro içerisinde arayışa itmiş ve o güne kadar yedek kulübesinde unutulan stoper Samet'e Beşiktaş ve Gaziantep maçlarında şans vermiş, Samet'de verilen şansı iyi kullanarak bambaşka bir geleceğe yelken açıyordu...

Aslında Montella geçen sene TFF 1. Lig’de kadroya giremeyen veya zorla giren Samet-Tayyip-Gökhan-Yunus gibi oyuncuları parlatarak Türk futbolunun hizmetine sunuyordu.

Yerli kaleci Ferhat tercihi sırıtıyor, 1.98 lik dev Muriç'in form tutacağı günler mumla bekleniyordu...Bu arada orta alan patronluğuna Stambouli soyunmuş, Vargas kanatta iyi işler yapmaya başlamıştı. Bjarnason ve Yunus'un takıma monteleri, olumlu sonuçlar vermeye başlamış, Antalya deplasmanından galibiyetle dönülünce, 4 maçta 10 puan alınmıştı...

Montella'nın oyun şablonu...

İşler yolunda gidince, takımımızın oyun şablonu da ortaya çıkmaya başlamıştı. Takımımız savunmada kalıyor, oyunu sahasında kabul ediyor, geçiş oyunlarıyla kanatlarda ki hızlı ve çabuk oyuncuları defans arkasına sarkıtabiliyordu. Tabii bu şablonda Balotelli'nin orta saha oynayıp defans arkasına attığı paslar çok etkiliydi.

Ligin 9. haftasında kolay görünen zor bir maça çıkıyorduk. Evimizde oynayacağımız maçta rakibimiz Malatyaspor'du. Kolay diyorum, rakibimiz lige iyi başlayamamıştı. Zor diyorum, hafta arası hoca değişikliği yaparak takımın başına, kanatları kitlemekle ünlü Sumudica'yı getirmişlerdi. Nitekim 5 li defansla kanatlarımızı etkisiz hale getirince, Malatya yenilgisini nazar boncuğu olarak bir tarafa astık.

Sivas deplasmanından getirilen puan fena sayılmasa da, Başakşehir karşısında son dakikalarda haksız penaltı golü ile gelen yenilgi eleştirilere neden oluyordu. Üstüste alınan Hatay ve deplasmanda Altay galibiyetleri, eleştirilere nokta koydu. Takımımızda yükseliş başlamış ve kendimizi bir anda ilk 10 içerisinde bulmuştuk.

Muriç tekrar kaleyi devralmış, Svensson istikrarlı çizgisini devam ettirmiş, Samet formayı bir daha çıkarmamacasına sırtına geçirmişti. Simon ve Rassoul form grafiklerini bir türlü yükseltemiyorlar, oynadıkları bölgeler için arayış hala devam ediyordu. Tayyip ve Semih sıranın kendilerine geleceği zamanı bekliyorlardı. Orta üçlüde Stambouli ve Bjarnason, takımımızın oyun kuran ve her yere basan ağır toplarıydı. Sinan onlara ayak uydurmakta zorlanıyor, orta alanın 3. kişisi aranıyordu. Zaman zaman şans bulan Castro bekleneni vermekten uzaktı. Bu bölgede büyük umutlar beslenen Belhanda kayıpları oynuyordu.

Forvet adeta klasikleşmiş, Yunus- Balotelli- Vargas üçlüsü her geçen gün form grafiklerini yükseltiyordu. Assombalonga inişli çıkışlı grafikle şans bulduğunda gollerini sıralıyor, Akintola Hatayspor'da ki günlerini mumla aratıyordu.

Evimizde Kasımpaşa beraberliği ve deplasmanda lider Trabzon karşısında alın yenilgi, skor yönünden tatmin etmese de, gelişen takım oyunumuz geleceğe umutla bakmamızı sağlıyordu...

Yükseliş periyotu...

Ocak transfer dönemine 4 hafta vardı ve rakip evimizde Giresunspor'du. Karadeniz ekibi karşısında Stambouli'nin son dakikada attığı harika golle alınan galibiyet, yükseliş periyotunun başlangıcıydı. Ligin güçlü ekiplerinden Alanyaspor'u deplasmanda mağlup etmemiz, bir anda takımımızı yalnız Adana'nın değil, tüm sporseverlerin sempati ile baktığı takım haline getiriyordu. Montella'nın orta alana İtalya'da karşılıklı oynadığı tecrübeli Gökhan İnler'i monte etmesi semeresini vermeye başlıyor, Staumbouli- Gökhan- Bjarnason'dan oluşan orta üçlü adeta deneyim abidesi oluyordu...

Galatasaray karşısında, Galatasaray'lı Yunus Akgün'ün golleriyle alınan galibiyet, tırmanışımızı sürdürüyor, ilk yarının son maçını Göztepe beraberliği ile noktalayıp ligi 6. sırada bitiriyorduk...

Ocak transfer dönemi...

Süper lige bu sene yükselen takımımızın ligin ilk yarısını 6. sırada bitirmesi ne kadar büyük başarı ise de, aksayan yönlerimiz vardı ve takviye edilmesi gerekiyordu. Kalemiz Muriç sayesinde emin ellerdeydi. Defansımızda Svensson ve Samet oturmuştu ama Samet'in partneri ve solbek konusunda endişeler vardı. Samet'in partneri olarak Simon- Rassoul- Tayyip denenmiş ama bir türlü istikrar sağlanamamıştı. Transferde önceliğimiz, olmazsa olmazımız defansın sol kanadı olmalıydı zira Kaan ve Rassoul orayı bir türlü dolduramamış ve çok dilimiz yanmıştı solbeksizlikten...

Orta alanımız çok deneyimli ve usta oyunculardan kuruluydu ama her üçünün de 30 üzeri yaşları, bu bölgeye de alternatif oyuncu takviyesi gerektiriyordu...

Forvette pek sorunumuz yoktu. Kanatları Yunus ve Vargas işletiyor, gol atma görevini Balotelli ve Assombalonga üsleniyordu. Akintola ve Castro form tutsa, takviyeye bile gerek yoktu. Metehan'dan da gereği kadar yararlanamamıştık..

Defansın sağına Bursaspor'un gelecek vadeden yıldızı İsmail Çokçalış'ı transfer ettik ve sezon boyu bu bölgenin yükünü çeken Svensson'u yedeklemiş olduk. Defansın soluna Konyaspor'dan Alper Uludağ transfer edildi, bana göre tatminkar bir transfer değildi. Daha kaliteli bir oyuncu gerekiyordu solbeke zira sezonun ilk yarısında çok çekmiştik bu bölgeden...

Orta alana Karagümrük'ten Erhun Aksel Öztümer, Rizespor'dan Damjan Djokoviç, Lille'den Mustafa Kapı takviyelerinin ne kadar katkı koyacağı merakla bekleniyordu..

Forvete destek olarak Rizespor'dan alınan Loic Remy'nin kariyerine kimse birşey diyemezdi ama ilerleyen yaşı ve sakatlığı soru işaretlerini beraberinde getiriyordu...

Fenerbahçe galibiyetiyle sezonun ikinci yarısı başlıyor...

Ara transfer sonuçlanmış, kısa sürede olsa kazırlık kampı Montella ile geçirilmiş, hocanın eli resmen takımımıza değmeye başlamıştı. Saraçoğlu stadında Fenerbahçe karşısında alınan 2-1 lik galibiyet, bir anlamda ilk yarıda kaybettiğimiz maçın rövanşı oluyor, diğer anlamda da o güne kadar katkı sağlayamayan Belhanda'nın golüyle galip gelmemiz ''Belhanda'yı kazanıyor muyuz?'' umudumuzu canlandırıyordu. Gökhan İnler'in füzesi de akıllardan uzun süre çıkmayacak cinstendi...

Evimizde Kayseri beraberliği, Fenerbahçe zaferi sonrası gelen rehavet olarak nitelendiriliyor, ardından deplasmanda Konya yenilgisi, sezona adını veren Ahmet Çalık'ın trajik ölümü nedeniyle oluşan duygusal ortama bağlanıyordu. 5-0 lık Karagümrük galibiyeti, bir nevi ilk yarıda ki 4-0 lık yenilginin rövanşının alındığı gösteriyor, ortaya konan oyun ise Avrupa iştahımızı kabartıyordu zira puan cetvelinde 4.sıraya, bir hafta sonra da Rize deplasmanından getirilen 3 puanla 3. sıraya oturmuştuk. Süper lige bu sene yükselen takımımızın 3. sıraya oturması ve Avrupa hayallerimizin gerçekleşmesi anlamını taşıyordu...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve cukurovapress.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.