Adanalı Gazeteci Murat Ağırel : Kalemim namustur

Gündem 23.03.2025 - 14:40, Güncelleme: 23.03.2025 - 14:40 5519 kez okundu.
 

Adanalı Gazeteci Murat Ağırel : Kalemim namustur

Adanalı Gazeteci Murat Ağırel, gazetecilerin şu anda Türkiye’de en büyük tabi olduğu olaylardan ve zorluklardan bir tanesinin hukuki yaptırımlar olduğunu vurgularken, “Basın özgürlüğü Anayasa ile güvence altına alınmıştır. Ama sadece şeklen güvence altına alınmıştır” dedi.
>> SABİT ÖZKESER     ÇGC’DE “ETİK GAZETECİLİK PROJESİ” KONUŞULDU Avrupa Birliği tarafından finanse edilen “Etik Gazetecilik Projesi” kapsamında “İfade Özgürlüğü ve Gazetecilere Yönelik Ayrımcılıkla Mücadele Eğitimi” Çukurova Gazeteciler Cemiyeti Sosyal Tesisleri’nde gerçekleştirildi.  Ülke genelinde 7 ilde düzenlenecek olan ve Adana’da dördüncüsü gerçekleştirilen proje kapsamında “Medya özgürlüğünü güçlendirmek ve gazetecilerin haklarını savunmak” amaçlanıyor. Programa Basın Konseyi Başkan Yardımcısı Misket Dikmen ve Gazeteci Murat Ağırel ile Proje Direktörü Alişan Kuloğlu katıldı. “CEZAEVİNE 103 DEFA DA GİRSEM KALEMİ NAMUS BİLECEĞİM” ÇGC Başkanı Cafer Esendemir, Mersin Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Kaya, Ceyhan Gazeteciler Cemiyeti Onursal Başkanı ve CRT Medya Yönetim Kurulu Başkanı Şahin Özer, TSYD Adana Şube Başkanı Engin Kanber ile çok sayıda gazeteci katıldı.  Türkiye’de basının kesinlikle özgür olmadığını ve baskı altında olduğunu iddia eden Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Murat Ağırel, “Evet zor şartlardayız, evet cezaevlerine giriyoruz, ben de şu ana kadar 3 defa girdim. Bundan sonra 103 defa da girsem kalemi namus olarak bileceğim ve doğru yazmaya devam edeceğim” diye konuştu. “NE YAZIK Kİ; GAZETECİLİK ‘GAZETECİYİM’ DİYENİN GÖZALTINA ALINDIĞI BİR DÖNEMDEN GEÇİYORUZ” Kendisinin bu toprağın çocuğu olduğunu, Adana’nın Ceyhan ilçesinde büyüdüğünü, kısa bir Hatay macerasının ardından İstanbul’da üniversite eğitimime devam ettiğini anlatan Ağırel, “2007 yılından beri sahadayım  ve hem de gazetecilik yapmaya çalışıyorum. Yapmaya çalışıyorum diyorum çünkü; ne yazık ki ülkemizde öyle bir duruma geldi ki gazetecilik ‘Gazeteciyim’ diyenin gözaltına alındığı veyahut da haksız, hukuksuz şekilde yargılamalara tabi kaldığı bir dönemden geçiyoruz.Bugünkü toplantının  ana konusu‘Etik Gazetecilik’ ise evet biz bugün bunu çok farklı şekilde konuşmamız gerekiyor. Bunu yeni gelecek nesillere de çok iyi bir şekilde anlatmamız gerekiyor” dedi.  Adanalı Gazeteci Murat Ağırel daha sonra sözlerini şöyle sürdürdü: “CUMHURİYET GAZETESİ HALA BİR ÇINAR GİBİ AYAKTADIR” “ Nihayetinde Cumhuriyet Gazetesi’nde çalışıyorum ve  bu gazete bir okuldur.  100 yıllık  Cumhuriyet’in hafızasını taşıyan ve Cumhuriyetin reflekslerine sahip bir gazetedir. Dönem dönem farklı dönemlerden geçmiştir ki, içerisinde bir takım mücadeleler de olmuştur ama Cumhuriyet Gazetesi hala bir çınar gibi ayaktadır. Dolayısıyla gazetecilerin gelip tıkandığı noktada ki, günümüzde  özellikle etik konusu çok ciddi ele alınıp, tartışılması gerekmektedir diye düşünüyorum. Bizler bu mesleği yaparken birçok zorluklarla karşılaşıyoruz ki; onu başlığın içerisinde olduğu için herhangi bir  konuşma kaidesine bağlı kalmadan doğaçlama konuşmayı tercih ettim ben.Çünkü  bizzat içerisinde yaşıyorum. Çok yakın zamanda başımıza çok fazla davalar açıldı ve hepiniz şahit oldunuz ve açılacak da devam edecek. 100 küsur tane tarafı olduğum tanığı, sanığı olduğum,şüphelisi olduğum bildiğim en azında 170-180 tane dava var hakkımda. Kaç tane soruşturma olduğunu bilmiyorum. En son 200 küsur tane takipsizlik kararı verildiğini biliyorum. Daha fazla olduğunu biliyorum. Hiç de önemsemiyorum bunları. Çünkü yaptığımız işten eminim, yaptığımız işten eminiz biz…Tek gayemiz kamunun haber alma hakkı.Anayasa tarafından bizlere verilen bu gazetecilik mesleğini yapan bütün herkese tevdi edilen toplumun haber alma hakkını sağlamaya çalışıyoruz ve bunu yaparken de etik kuralları asla dışına çıkmadan, bu kurallara riayet ederek yapmaya çalışıyoruz. “ETİK KURALLARI  HİÇE SAYILIYOR” Ama günümüzde ne yazık ki; buna uyulmadığını ve meslektaşlarımızın ki, bir çoğuna da meslektaşım demekten utandığım insanların bu mesleğin adını kirleterek kendisine ‘gazeteci’ sıfatı takarak televizyonlarda veyahut da basında yer aldığı bir dönemde iken bunun tekrar altını çizmek istiyorum, “Etik” kurallarının hiçe  sayıldığı bir dönem yaşıyoruz. Gözaltına alınan insanın veya yargılanan insanın masumiyet karinesinin yok edildiği gazetecinin aslında bir partinin  ideologu… gibi davrandığı, siyasi  ideolojilerinin angajmanı içerisinde yanlı ve taraflı haberlerin sergilendiği bir dönem yaşıyoruz. Böylesi bir karartılmış dönemin içerisinde topluma en net bilgiyi vermeye çalışmamız  bizim yegane görevimiz zaten. Ama bunu yaparken de türlü zorluklarla karşılaşıyoruz. Gazetecilik bu dönemde  çok zor.  Evet zor ama biz bu zorluğu da göstereceğiz. Bizim yolumuzu aydınlatan insanlar bu mesleği yapabilmek için can verdiler. “BEN KİTAPLARIMI İMZALARKEN 2 TANE ŞEY YAZARIM” Ben kitaplarımı imzalarken 2 tane şey yazarım. Kitaplarıma biri kalemin namusu adınadır biri de  aydınlık yarınlar içindir.Bunları yazmamın yegane sebebi gazeteciliğin içerisinde sergilediğim desturu da insanlara anlatabilmektir. Cumhuriyet dedim ya okul gibidir, işte öğrenciler geldiğinde yeni başlayan meslektaşlarımıza anlattıklarımız bunlar ama ne yazık ki, dijitalleşen  mesleğimizle birlikte birtakım zorluklar da var. Sizler burada yerel medyada elinizden geleni yapmaya çalışıyorsunuz ama maddi imkansızlıklarla da boğuşuyorsunuz ve boğmaya çalışıyorlar zaten… “YA BENDESİN YA DA DEĞİL” Eğer mevcut erkin yanında değilseniz bu hangi parti olursa olsun sizi bir şekilde sessiz bırakarak iş yapamaz hale getiriyorlar. ‘Ya bendesin ya da değil’…Medyanın etiğine veya medyanın tarafsızlığına bakan yok…‘Benim tarafımda mısın değil misin ?’… Herkes gerçeğin yanında ama kendi hakkındaki gerçeğin yanında değil. Beni yaz, her şeyi yaz ama beni  yazma… Ben çok bunu futbolda görüyorum. Futbol ile ilgili yazdığımda bir takımın taraftarı  ‘Sen zaten şu takımlısın onun için yazıyorsun’ diyor… hayır diyorum, onları da yazdığımı söylüyorum ve buyurun belgeleri burada… Daha sonra ‘orada neden bunu demedin, bunu dedin’ karşılığını alıyorsun. O tartışma bitmeyecek, sığ bir  tartışma. Arkadaki büyük planı anlatamıyorsun. Evet etik kurallara uymamız gerekiyor  ama etik kurallara uymamamız için de etik dışı işlemler yapılıyor. İşte bu etik dışı işlemlerin en başında da hukuki yaptırımlar geliyor ve bir çerçevenin içerisine sokuluyor. Gazetecilerin şu anda Türkiye’deki en büyük tabi olduğu olaylardan ve zorluklardan bir tanesi hukuki yaptırımlar. Basın özgürlüğü Anayasa ile güvence altına alınmıştır ama sadece şeklen güvence altına alınmıştır. “TÜRKİYE’DE BASIN KESİNLİKLE ÖZGÜR DEĞİLDİR VE BASKI ALTINDADIR” Çeşitli suçlamalarla, uydurulmuş suçlamalarla gazetecilerin yarın cezaevine alınmayacağının garantisi yok. Bugün Meslektaşımız İsmail Saymaz şu anda mahkemede hakim karşısına, Savcı karşısına çıkıyor. Suçlama nedir ?  13 yıl önce gezi olayları döneminde gezi olaylarının aktörü olduğu veya gezi olaylarında aktif olan insanlarla röportaj yapıp, bunu kamuoyuna aktarmak. 13 yıl önce terör örgütü FETÖ’nun mensuplarıyla kol kola girip ve bu ülkeye darbe yapmaya çalışan insanların paylaştıkları hala halihazırda ortada iken onlara soru soramayanlar bugün gazetecilerin üstünde tahkim kurmaya çalışılıyor. Yıllardır da bütün hepimizin üzerinde demokrasinin kılıcı gibi davalar sallandırılıyor. Hangi davadan nasıl yargılanıyoruz, kim ne oldu bilmiyoruz. Belgeleriyle mahkeme huzurunda yapmış olduğum savunma hiçe sayılarak istinafta ben ceza alıp ben tazminata mahkum oldum. Bunun sebebi ne? İşte bahsettiğimiz  etik kurallara uymuş olmamıza  rağmen bir değerinin kalmaması . Biz yine uymak zorundayız. Gençlere bunu anlatmak zorundayız. Mesleğe yeni başlayan çocuklara bunu anlatmak zorundayız. “GENÇ GAZETECİ KARDEŞLERİMİN HATA YAPMALARINI ÖNLEMELİYİZ” O gençlerin hata yapmalarını önlememiz gerekiyor. Neden ? sosyal medyanın gücü çok büyük. Mesleğimizde de bu artık yadsınamaz bir gerçek. Teknoloji ile uyumlanan mesleğimiz ne yazık ki biraz geride durmak zorunda kalıyor. Uyumlanamıyoruz.  Çünkü; günümüzde bilgi çok hızlı artıyor. Eline gazete alıp,  gazete okuyan sayısı yok denecek kadar azaldı. Ne yazık ki herkes bütün bilgileri, haberleri sosyal medyadan alıyor. Gazetelerin dijital platformlarından alıyor. Bu doğrudur. Ama bu meslektaşlarımız arasında  hızlı haber verme yarışına  dönüştü. İlk haberi ben vereyim. Ama  ilk haberi  verirken,  doğru haberi verme  desturunu biz unuttuk. Etik gazetecilikten bahsedeceksek de içindeki maddelerden biri de bu. Doğru haber doğrulatılmadan, karşı tarafın görüşü alınmadan mesleki 5 N1K kuralların uyulmadan servis edilen haberlerle ne yazık ki çok kişi yanlış haberleri okuyarak bundan yanlış bilgi sahibi olunma sorununa yol açmıştır. Yeni gelen meslektaşlarımızı biz gazetede gözlemlerken veya sosyal medyada gözlemlerken haberin olduğu gibi çıplaklığıyla doğru olarak verilmesinden ziyade en çok  tıklanan olacak, en çok paylaşılacak haber ve tanınmış gazeteci olma arzusu öne çıkıyor. Bu görünebilir bir şey ve tabidir de doğaldır da. Ama istemeleri en doğal haklarıdır. Ama bunu yaparken mesleğin  etik kurallarına haiz olmadan yapılacak her adım aslında kendilerine çok büyük bir zarar verebilecek duruma dönüşeceğinin farkında değiller. Bu tür toplantılar bunun için çok önemli. “ÜNİVERSİTEDE 32 ÖĞRENCİDEN 19’U EKAP’IN NE OLDUĞUNU BİLMİYORDU” Genç meslektaşlarımızın  üniversitelerden çıkarken birçok üniversiteye ders vermek veya verilen derslerde misafir olarak katıldığım oldu. Çok ciddi eğitimler  alan yerler de var. Ne yazık ki; sadece pratikte kağıt üzerinde yazan bilgilerin kendilerine  verildiği  ve mezun olduğu durumlar da var. Birçok yerde PDF ekranı açılır o PDF’nin üzerinden tanıtımlar yapılır. Mesela en son katıldığım üniversitede çocuklara  Kamu İhale Kurumu’nu anlattım.  EKAP nedir diye sorduğumda sınıfta 32 öğrenciden 19 tanesi EKAP’ın ne olduğunu bilmiyordu.  Elektronik Kamu Aydınlatma Platformu’nun bir ihaleyi nasıl takip edecekleri, ihale sorgularken nasıl sorgulayacaklarını, ihalenin ana maddelerini 4734 Sayılı İhale Kanunu ve 4735 Sayılı Sözleşme Kanunu, 4458 Sayılı Kaçakçılık Kanunu’nu sorduğunuzda çocuklar sadece bakıyorlar. Fikri olarak onların içerisine girip, teorikte bir şey öğrenmedikleri için ne yazık ki çok yalın kalmışlar. Evet; çok fazla üniversitemiz var, çok  fazla iletişim fakültemiz var, oradan çok genç kardeşimiz yetişiyor ama çoğunun yetişme şeklinin tekrardan tartışması gerekiyor meslek kuruluşlarının… O çocukları, gençleri yeniden eğitime alıp, mesleğe başlamadan önce belki kısa süreli hızlandırılmış eğitimle etik şartlarının, gazeteciliğin etik kurallarının  ne olduğunu ve kalemin nasıl  ‘namus’ olduğunu anlatmamız gerekiyor. Biz elimizden geldiğince ulaşabildiğimiz tüm gençlere bunu anlatıyoruz ama ulaşamadığımız binlerce genç kardeşimiz var. “BU YAŞANANLAR TÜRKİYE’DE YENİ DEĞİL VE SON DA OLMAYACAK” Diğer sorunlardan biri de şu; künyesi olmayan, ne olduğu ve ne yaptığı bilmeyen ve kendine gazeteci diyen veya gazetecilik yaptığını iddia eden sosyal medya  siteleri ortaya çıktı. Şu haber, bu haber gibi…Ve gerçek olmayan, asla gerçekle de bağdaşmayan gazeteciliğin hiçbir nüansını kendisinde görmeyen ‘hızlı haber veriyoruz’ diye  videolar paylaşan, eski videoları yeni videoymuş gibi paylaşan, dezenformasyona sebebiyet veren, halkın haber alma hakkını gözetmeksizin sadece para kazanma odaklı hareket eden bir takım kuruluşlar ortaya çıktı.  Bu kişileri denetleyebilecek kurum ne yazık ki gereğini yapmıyor. Ama künyesi belli olan,  zaten maddi  zorluklarla boğuşan, üzerine bir de yasal baskılarla mücadele etmiş olan kurumların üzerinde ise her türlü tahakküm söz konusu. Diğerlerinde ise bu etik kurallar hiçe sayılıyor. Ne yazık ki, orada yaşananlar bizi de etkiliyor. ‘Gazeteciler’ dediğiniz zaman hiçbirini ayırmıyorlar, hepimizi içine katıyorlar ve biz mesleğimizi  daha yalın, daha sade ve toplumun en güvenilir kurumu haline getirmeye çalışırken, bir tarafta ise ne yazık ki,  artık çamura bulanmış, bataklığa bulanmış pespaye insanların yer aldığı meslek erbaplarının üzülerek  söylüyorum bunu; yer aldığı bir bölüm ile  mücadele etmek zorunda kalıyoruz. Dolayısıyla bu bölüm içerisinde çok zorluklar çekiyoruz, farkındayız. Gazeteci meslek büyüklerimiz bunu bizden çok daha fazla görüyorlar.. Evet zor şartlardayız, evet cezaevlerine giriyoruz, ben de şu ana kadar 3 defa girdim. Bundan sonra 103 defa da girsem kalemi namus olarak bileceğim ve doğru yazmaya devam edeceğim. Bu yaşananlar Türkiye’de yeni değil ve son da olmayacak.”            
Adanalı Gazeteci Murat Ağırel, gazetecilerin şu anda Türkiye’de en büyük tabi olduğu olaylardan ve zorluklardan bir tanesinin hukuki yaptırımlar olduğunu vurgularken, “Basın özgürlüğü Anayasa ile güvence altına alınmıştır. Ama sadece şeklen güvence altına alınmıştır” dedi.

>> SABİT ÖZKESER

 

 

ÇGC’DE “ETİK GAZETECİLİK

PROJESİ” KONUŞULDU

Avrupa Birliği tarafından finanse edilen “Etik Gazetecilik Projesi” kapsamında “İfade Özgürlüğü ve Gazetecilere Yönelik Ayrımcılıkla Mücadele Eğitimi” Çukurova Gazeteciler Cemiyeti Sosyal Tesisleri’nde gerçekleştirildi.  Ülke genelinde 7 ilde düzenlenecek olan ve Adana’da dördüncüsü gerçekleştirilen proje kapsamında “Medya özgürlüğünü güçlendirmek ve gazetecilerin haklarını savunmak” amaçlanıyor. Programa Basın Konseyi Başkan Yardımcısı Misket Dikmen ve Gazeteci Murat Ağırel ile Proje Direktörü Alişan Kuloğlu katıldı.

“CEZAEVİNE 103 DEFA DA GİRSEM

KALEMİ NAMUS BİLECEĞİM”

ÇGC Başkanı Cafer Esendemir, Mersin Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Kaya, Ceyhan Gazeteciler Cemiyeti Onursal Başkanı ve CRT Medya Yönetim Kurulu Başkanı Şahin Özer, TSYD Adana Şube Başkanı Engin Kanber ile çok sayıda gazeteci katıldı.  Türkiye’de basının kesinlikle özgür olmadığını ve baskı altında olduğunu iddia eden Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Murat Ağırel, “Evet zor şartlardayız, evet cezaevlerine giriyoruz, ben de şu ana kadar 3 defa girdim. Bundan sonra 103 defa da girsem kalemi namus olarak bileceğim ve doğru yazmaya devam edeceğim” diye konuştu.

“NE YAZIK Kİ; GAZETECİLİK ‘GAZETECİYİM’ DİYENİN

GÖZALTINA ALINDIĞI BİR DÖNEMDEN GEÇİYORUZ”

Kendisinin bu toprağın çocuğu olduğunu, Adana’nın Ceyhan ilçesinde büyüdüğünü, kısa bir Hatay macerasının ardından İstanbul’da üniversite eğitimime devam ettiğini anlatan Ağırel, “2007 yılından beri sahadayım  ve hem de gazetecilik yapmaya çalışıyorum. Yapmaya çalışıyorum diyorum çünkü; ne yazık ki ülkemizde öyle bir duruma geldi ki gazetecilik ‘Gazeteciyim’ diyenin gözaltına alındığı veyahut da haksız, hukuksuz şekilde yargılamalara tabi kaldığı bir dönemden geçiyoruz.Bugünkü toplantının  ana konusu‘Etik Gazetecilik’ ise evet biz bugün bunu çok farklı şekilde konuşmamız gerekiyor. Bunu yeni gelecek nesillere de çok iyi bir şekilde anlatmamız gerekiyor” dedi.

 Adanalı Gazeteci Murat Ağırel daha sonra sözlerini şöyle sürdürdü:

“CUMHURİYET GAZETESİ

HALA BİR ÇINAR GİBİ AYAKTADIR”

“ Nihayetinde Cumhuriyet Gazetesi’nde çalışıyorum ve  bu gazete bir okuldur.  100 yıllık  Cumhuriyet’in hafızasını taşıyan ve Cumhuriyetin reflekslerine sahip bir gazetedir. Dönem dönem farklı dönemlerden geçmiştir ki, içerisinde bir takım mücadeleler de olmuştur ama Cumhuriyet Gazetesi hala bir çınar gibi ayaktadır. Dolayısıyla gazetecilerin gelip tıkandığı noktada ki, günümüzde  özellikle etik konusu çok ciddi ele alınıp, tartışılması gerekmektedir diye düşünüyorum. Bizler bu mesleği yaparken birçok zorluklarla karşılaşıyoruz ki; onu başlığın içerisinde olduğu için herhangi bir  konuşma kaidesine bağlı kalmadan doğaçlama konuşmayı tercih ettim ben.Çünkü  bizzat içerisinde yaşıyorum. Çok yakın zamanda başımıza çok fazla davalar açıldı ve hepiniz şahit oldunuz ve açılacak da devam edecek. 100 küsur tane tarafı olduğum tanığı, sanığı olduğum,şüphelisi olduğum bildiğim en azında 170-180 tane dava var hakkımda. Kaç tane soruşturma olduğunu bilmiyorum. En son 200 küsur tane takipsizlik kararı verildiğini biliyorum. Daha fazla olduğunu biliyorum. Hiç de önemsemiyorum bunları. Çünkü yaptığımız işten eminim, yaptığımız işten eminiz biz…Tek gayemiz kamunun haber alma hakkı.Anayasa tarafından bizlere verilen bu gazetecilik mesleğini yapan bütün herkese tevdi edilen toplumun haber alma hakkını sağlamaya çalışıyoruz ve bunu yaparken de etik kuralları asla dışına çıkmadan, bu kurallara riayet ederek yapmaya çalışıyoruz.

“ETİK KURALLARI

 HİÇE SAYILIYOR”

Ama günümüzde ne yazık ki; buna uyulmadığını ve meslektaşlarımızın ki, bir çoğuna da meslektaşım demekten utandığım insanların bu mesleğin adını kirleterek kendisine ‘gazeteci’ sıfatı takarak televizyonlarda veyahut da basında yer aldığı bir dönemde iken bunun tekrar altını çizmek istiyorum, “Etik” kurallarının hiçe  sayıldığı bir dönem yaşıyoruz. Gözaltına alınan insanın veya yargılanan insanın masumiyet karinesinin yok edildiği gazetecinin aslında bir partinin  ideologu… gibi davrandığı, siyasi  ideolojilerinin angajmanı içerisinde yanlı ve taraflı haberlerin sergilendiği bir dönem yaşıyoruz. Böylesi bir karartılmış dönemin içerisinde topluma en net bilgiyi vermeye çalışmamız  bizim yegane görevimiz zaten. Ama bunu yaparken de türlü zorluklarla karşılaşıyoruz. Gazetecilik bu dönemde  çok zor.  Evet zor ama biz bu zorluğu da göstereceğiz. Bizim yolumuzu aydınlatan insanlar bu mesleği yapabilmek için can verdiler.

“BEN KİTAPLARIMI İMZALARKEN

2 TANE ŞEY YAZARIM”

Ben kitaplarımı imzalarken 2 tane şey yazarım. Kitaplarıma biri kalemin namusu adınadır biri de  aydınlık yarınlar içindir.Bunları yazmamın yegane sebebi gazeteciliğin içerisinde sergilediğim desturu da insanlara anlatabilmektir. Cumhuriyet dedim ya okul gibidir, işte öğrenciler geldiğinde yeni başlayan meslektaşlarımıza anlattıklarımız bunlar ama ne yazık ki, dijitalleşen  mesleğimizle birlikte birtakım zorluklar da var. Sizler burada yerel medyada elinizden geleni yapmaya çalışıyorsunuz ama maddi imkansızlıklarla da boğuşuyorsunuz ve boğmaya çalışıyorlar zaten…

“YA BENDESİN

YA DA DEĞİL”

Eğer mevcut erkin yanında değilseniz bu hangi parti olursa olsun sizi bir şekilde sessiz bırakarak iş yapamaz hale getiriyorlar. ‘Ya bendesin ya da değil’…Medyanın etiğine veya medyanın tarafsızlığına bakan yok…‘Benim tarafımda mısın değil misin ?’… Herkes gerçeğin yanında ama kendi hakkındaki gerçeğin yanında değil. Beni yaz, her şeyi yaz ama beni  yazma… Ben çok bunu futbolda görüyorum. Futbol ile ilgili yazdığımda bir takımın taraftarı  ‘Sen zaten şu takımlısın onun için yazıyorsun’ diyor… hayır diyorum, onları da yazdığımı söylüyorum ve buyurun belgeleri burada… Daha sonra ‘orada neden bunu demedin, bunu dedin’ karşılığını alıyorsun. O tartışma bitmeyecek, sığ bir  tartışma. Arkadaki büyük planı anlatamıyorsun. Evet etik kurallara uymamız gerekiyor  ama etik kurallara uymamamız için de etik dışı işlemler yapılıyor. İşte bu etik dışı işlemlerin en başında da hukuki yaptırımlar geliyor ve bir çerçevenin içerisine sokuluyor. Gazetecilerin şu anda Türkiye’deki en büyük tabi olduğu olaylardan ve zorluklardan bir tanesi hukuki yaptırımlar. Basın özgürlüğü Anayasa ile güvence altına alınmıştır ama sadece şeklen güvence altına alınmıştır.

“TÜRKİYE’DE BASIN KESİNLİKLE

ÖZGÜR DEĞİLDİR VE BASKI ALTINDADIR”

Çeşitli suçlamalarla, uydurulmuş suçlamalarla gazetecilerin yarın cezaevine alınmayacağının garantisi yok. Bugün Meslektaşımız İsmail Saymaz şu anda mahkemede hakim karşısına, Savcı karşısına çıkıyor. Suçlama nedir ?  13 yıl önce gezi olayları döneminde gezi olaylarının aktörü olduğu veya gezi olaylarında aktif olan insanlarla röportaj yapıp, bunu kamuoyuna aktarmak. 13 yıl önce terör örgütü FETÖ’nun mensuplarıyla kol kola girip ve bu ülkeye darbe yapmaya çalışan insanların paylaştıkları hala halihazırda ortada iken onlara soru soramayanlar bugün gazetecilerin üstünde tahkim kurmaya çalışılıyor. Yıllardır da bütün hepimizin üzerinde demokrasinin kılıcı gibi davalar sallandırılıyor. Hangi davadan nasıl yargılanıyoruz, kim ne oldu bilmiyoruz. Belgeleriyle mahkeme huzurunda yapmış olduğum savunma hiçe sayılarak istinafta ben ceza alıp ben tazminata mahkum oldum. Bunun sebebi ne? İşte bahsettiğimiz  etik kurallara uymuş olmamıza  rağmen bir değerinin kalmaması . Biz yine uymak zorundayız. Gençlere bunu anlatmak zorundayız. Mesleğe yeni başlayan çocuklara bunu anlatmak zorundayız.

“GENÇ GAZETECİ KARDEŞLERİMİN

HATA YAPMALARINI ÖNLEMELİYİZ”

O gençlerin hata yapmalarını önlememiz gerekiyor. Neden ? sosyal medyanın gücü çok büyük. Mesleğimizde de bu artık yadsınamaz bir gerçek. Teknoloji ile uyumlanan mesleğimiz ne yazık ki biraz geride durmak zorunda kalıyor. Uyumlanamıyoruz.  Çünkü; günümüzde bilgi çok hızlı artıyor. Eline gazete alıp,  gazete okuyan sayısı yok denecek kadar azaldı. Ne yazık ki herkes bütün bilgileri, haberleri sosyal medyadan alıyor. Gazetelerin dijital platformlarından alıyor. Bu doğrudur. Ama bu meslektaşlarımız arasında  hızlı haber verme yarışına  dönüştü. İlk haberi ben vereyim. Ama  ilk haberi  verirken,  doğru haberi verme  desturunu biz unuttuk. Etik gazetecilikten bahsedeceksek de içindeki maddelerden biri de bu. Doğru haber doğrulatılmadan, karşı tarafın görüşü alınmadan mesleki 5 N1K kuralların uyulmadan servis edilen haberlerle ne yazık ki çok kişi yanlış haberleri okuyarak bundan yanlış bilgi sahibi olunma sorununa yol açmıştır. Yeni gelen meslektaşlarımızı biz gazetede gözlemlerken veya sosyal medyada gözlemlerken haberin olduğu gibi çıplaklığıyla doğru olarak verilmesinden ziyade en çok  tıklanan olacak, en çok paylaşılacak haber ve tanınmış gazeteci olma arzusu öne çıkıyor. Bu görünebilir bir şey ve tabidir de doğaldır da. Ama istemeleri en doğal haklarıdır. Ama bunu yaparken mesleğin  etik kurallarına haiz olmadan yapılacak her adım aslında kendilerine çok büyük bir zarar verebilecek duruma dönüşeceğinin farkında değiller. Bu tür toplantılar bunun için çok önemli.

“ÜNİVERSİTEDE 32 ÖĞRENCİDEN

19’U EKAP’IN NE OLDUĞUNU BİLMİYORDU”

Genç meslektaşlarımızın  üniversitelerden çıkarken birçok üniversiteye ders vermek veya verilen derslerde misafir olarak katıldığım oldu. Çok ciddi eğitimler  alan yerler de var. Ne yazık ki; sadece pratikte kağıt üzerinde yazan bilgilerin kendilerine  verildiği  ve mezun olduğu durumlar da var. Birçok yerde PDF ekranı açılır o PDF’nin üzerinden tanıtımlar yapılır. Mesela en son katıldığım üniversitede çocuklara  Kamu İhale Kurumu’nu anlattım.  EKAP nedir diye sorduğumda sınıfta 32 öğrenciden 19 tanesi EKAP’ın ne olduğunu bilmiyordu.  Elektronik Kamu Aydınlatma Platformu’nun bir ihaleyi nasıl takip edecekleri, ihale sorgularken nasıl sorgulayacaklarını, ihalenin ana maddelerini 4734 Sayılı İhale Kanunu ve 4735 Sayılı Sözleşme Kanunu, 4458 Sayılı Kaçakçılık Kanunu’nu sorduğunuzda çocuklar sadece bakıyorlar. Fikri olarak onların içerisine girip, teorikte bir şey öğrenmedikleri için ne yazık ki çok yalın kalmışlar. Evet; çok fazla üniversitemiz var, çok  fazla iletişim fakültemiz var, oradan çok genç kardeşimiz yetişiyor ama çoğunun yetişme şeklinin tekrardan tartışması gerekiyor meslek kuruluşlarının… O çocukları, gençleri yeniden eğitime alıp, mesleğe başlamadan önce belki kısa süreli hızlandırılmış eğitimle etik şartlarının, gazeteciliğin etik kurallarının  ne olduğunu ve kalemin nasıl  ‘namus’ olduğunu anlatmamız gerekiyor. Biz elimizden geldiğince ulaşabildiğimiz tüm gençlere bunu anlatıyoruz ama ulaşamadığımız binlerce genç kardeşimiz var.

“BU YAŞANANLAR TÜRKİYE’DE

YENİ DEĞİL VE SON DA OLMAYACAK”

Diğer sorunlardan biri de şu; künyesi olmayan, ne olduğu ve ne yaptığı bilmeyen ve kendine gazeteci diyen veya gazetecilik yaptığını iddia eden sosyal medya  siteleri ortaya çıktı. Şu haber, bu haber gibi…Ve gerçek olmayan, asla gerçekle de bağdaşmayan gazeteciliğin hiçbir nüansını kendisinde görmeyen ‘hızlı haber veriyoruz’ diye  videolar paylaşan, eski videoları yeni videoymuş gibi paylaşan, dezenformasyona sebebiyet veren, halkın haber alma hakkını gözetmeksizin sadece para kazanma odaklı hareket eden bir takım kuruluşlar ortaya çıktı.  Bu kişileri denetleyebilecek kurum ne yazık ki gereğini yapmıyor. Ama künyesi belli olan,  zaten maddi  zorluklarla boğuşan, üzerine bir de yasal baskılarla mücadele etmiş olan kurumların üzerinde ise her türlü tahakküm söz konusu. Diğerlerinde ise bu etik kurallar hiçe sayılıyor. Ne yazık ki, orada yaşananlar bizi de etkiliyor. ‘Gazeteciler’ dediğiniz zaman hiçbirini ayırmıyorlar, hepimizi içine katıyorlar ve biz mesleğimizi  daha yalın, daha sade ve toplumun en güvenilir kurumu haline getirmeye çalışırken, bir tarafta ise ne yazık ki,  artık çamura bulanmış, bataklığa bulanmış pespaye insanların yer aldığı meslek erbaplarının üzülerek  söylüyorum bunu; yer aldığı bir bölüm ile  mücadele etmek zorunda kalıyoruz. Dolayısıyla bu bölüm içerisinde çok zorluklar çekiyoruz, farkındayız. Gazeteci meslek büyüklerimiz bunu bizden çok daha fazla görüyorlar.. Evet zor şartlardayız, evet cezaevlerine giriyoruz, ben de şu ana kadar 3 defa girdim. Bundan sonra 103 defa da girsem kalemi namus olarak bileceğim ve doğru yazmaya devam edeceğim. Bu yaşananlar Türkiye’de yeni değil ve son da olmayacak.”

 

 

 

 

 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve cukurovapress.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.