Abdulkadir Kaçar’dan Son nefesime kadar yazmayı sürdüreceğim

Kültür 17.06.2023 - 10:04, Güncelleme: 17.06.2023 - 10:04 3531+ kez okundu.
 

Abdulkadir Kaçar’dan Son nefesime kadar yazmayı sürdüreceğim

“Yaşamak için yazdım-yazmak için yaşadım… Yaşam bana, ben kendime ödülüm” diyordu ve ekliyordu; Okumaya, düşünmeye ve yazmaya da ömrünün son nefesine kadar devam edeceğim… Kimden mi bahsediyoruz ? Tabii ki iyi kalpli, tatlı sözlü, hep neşeli, güler yüzlü ve saygılı, içi sevgi ile dolu yaklaşımıyla Adana’nın sevilen ismi Gazeteci, TV ve Radyo Programcısı Abdulkadir Kaçar’dan…
    >> SABİT ÖZKESER   ARŞİVİNİ ÜNİVERSİTEYE BAĞIŞLADI “Kitap Kurdu” olarak bilinen ve aktif meslek yaşamı boyunca yayınlanan 34 kitabı ve medya mensubu olarak ise 43 mesleki ödülü bulunan  69 yaşındaki Abdulkadir Kaçar,  Adana’daki üç yerel televizyonda 25 yılda 5 bine yakın program üretirken, o yıllarda kente gelen pek çok sanatçı, yazar, düşünürle yaptığı bir dönemin hafızasını oluşturan binlerce saatlik ses kayıtları, video kayıtları, haber fotoğraflarından biriktirdiği arşivini Alparslan Türkeş Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’ne bağışladı… EN SON KİTABI; “BİR ÖMÜR GAZETECİ”… Çukurova Press’in sorularını yanıtlayan Kaçar,  kitaplarının dosyasının sayısının 225 olduğunu ve şu ana kadar yayınladığı her ürününü de ücretsiz olarak insanlara dağıttığını belirtiyordu. Adana Fotoğraf Amatörleri Derneği’nin (AFAD) kurucu ve bir numaralı üyesi olduğunu da anlatan Abdulkadir Kaçar, “En son kitabım ‘Bir Ömür Gazeteci’…Yayınlanan 34 kitabım ölümsüz şeylerdir” dedi.  Kaçar, “Her yaşam bir armağan; her yaşam altın tepside sadece bir kez sunulan, değer biçilemeyen altından daha da değerli bir ödüldür” diye konuştu. “GAZETECİLİĞE HÜRRİYET GAZETESİ’NDE BAŞLADIM” “Akademisyen Yayınevi’nin “Bilgelik Yolu” adlı kitabının ardından  “Bir Ömür Gazeteci” kitabının da yayınladığını belirten Kaçar, “Yayınlanan ‘Bilgelik Yolu’  kitabının üzerine yeniden çalışıyorum. Onun için kendi imkanlarımla yeniden bastırmaya çalışıyorum” dedi. Gazeteciliğe başlamasıyla ilgili de sorularımızı yanıtlayan Abdulkadir Kaçar, “1970’li yılların ikinci yarısında başladım. O dönemde Hürriyet Gazetesi’nde İskender Ayvalık’ın yanı sıra  Hamit Deste, Aytaç  Pekkoçak, Abdullah Yakar, Kenan Gedikoğlu ve İstanbul’dan gelen Cevat Eren ağabeyimizle birlikte çalıştık” diye konuştu. Kaçar, daha sonra şöyle devam etti: “3 DAKİKADA 1746 TUŞA BASARAK ADANA ŞAMPİYONU OLDUM” “Gazeteci olmadan şöyle bir şey olmuştu. Annemin babamın okuma yazması yoktur. Lisede okurken ablam tapu dairesinde çalışıyordu. Gittim baktım kadın daktiloyu 10 parmak yazıyordu sanki piyano çalar gibi…Dedim ki; abla bu nedir ? bana kursuna gittiğini söyledi. Ben de koşarak o dönem Baran Daktilo Kursu’na gittim. Burada 3 dakikada 1746 tuşa vurarak Adana Şampiyonu oldum. O zaman diğer klavyeler yoktu ve sadece E klavye vardı. Daha sonra Esat Tangüler ağabeyimiz vardı. Foto Koza’nın sahibi. Rahmetli oldu. Doğumevi Caddesinde işyeri vardı. Ortaokuldan beri çektiğim fotoğrafları gidip oraya tab ettiriyordum. O da bana dergileri veriyordu bir sürü. Bana bir gün sen fotoğrafa çok meraklısın Stüdyo 75 açıldı Sular semtinde, git dediler sana burada çok şey öğretirler.  Oraya geldim ve fotoğrafçılıkta AKBANK ve Yapı Kredi Bankası’nın ‘Yaratıcı Gücü Teşvik Çalışması’ için yaptığı yarışmalarda iki bankadan 4 tane ödül aldım.Daktiloda Adana Şampiyonu oldum, 4 tane de ödül aldım ama gazeteci olmak istiyorum. O dönem terör vardı. 1977 yılların sonunda Sağcı Tercüman okuyordu, solcu Cumhuriyet gazetesi okuyordu. Tercüman’ı okuyanları solcular dövüyor,  Cumhuriyeti okuyanlar sağcılar dövüyordu. Ben de diyorum ki; en tarafsız gazete Hürriyet Gazetesi. Ama ben bu gazeteye nasıl girerim. Bu gazeteye girmek için çok önemli isimleri araya sokmak gerekirdi. “1991 YILINA KADAR İSTANBUL’A  TRANSFER OLAN TEK GAZETECİYİM” Bir gün baktım ki Sedat Simavi’nin sahibi olduğu Hürriyet Gazetesi’nde ‘Yetiştirilmek üzere daktilo bilen, fotoğraf makinası olan eleman alınacak’ ilanını gördüm. O zaman İnönü Parkı’nın orada iki katlı binaydı. Altı matbaa, üstü ise haber merkeziydi. Gittim buraya beni karşılayan kişi neden geldiğimi ve fotoğraf çekmeyi biliyor musun ? dedi. Ben de hem daktiloyu bildiğimi hem de AKBANK ve Yapı Kredi Bankası’ndan 4 tane ödül aldığımı söyledim. Daha sonra  Cevat Eren ‘Buyur geç başla’ dedi. 1991 yılına kadar İstanbul’a transfer olan tek gazeteciyim.  Ardından Adana Milliyet Gazetesi’ne geçtim ve daha sonra ise İstanbul Hürriyet’te başladım. Benim peşimi bırakmadılar.  Hasan Yılmaer vardı. Üç defa Adana’ya geldi, evladım sen Hürriyeti istiyorsun Milliyet’te çalışıyorsun. Milliyet’ten İstanbul’a transfer olan tek gazeteciyim. İyi bir maaşla Uğur Cebeci döneminde. “DAHA SONRA ADANA’YA DÖNEREK EROL ERK’İN GAZETESİNDE ÇALIŞTIM” Adana’ya döndüm ve bu şehrin önemli gazetecilerinden Erol Erk ‘evladım neredesin sen, gel beraber çalışalım’ dedi. O dönem Milliyet ve Hürriyet’te çalıştığım için çok iyi maaş alıyordum. Bana kaç lira maaş aldığımı sordu ve fazlasıyla kendi gazetesine transfer etti.  Bu gazeteden ayrıldıktan sona Ekspres, Toros gazetelerinde çalıştım. 1991 yılında özel televizyonlar açıldı. ART Televizyonunda Haber Müdürü ve  Genel Yayın Yönetmenliği olarak Erhan Ünal ile birlikte çalıştık. 5 yıl orada görev yaptım.  Daha sonra transfer olduğum Kanal A’da 5 yıl program yaparak çalıştım.   ART ve Kanal A’da binlerce program yaptım.2022 yılında da emekli oldum. “AYTAÇ DURAK KENDİ TELEVİZYONUNDA ÇALIŞMAM İÇİN ÇOK MÜCADELE ETTİ” Dönemin Belediye Başkanı Aytaç Durak İsmet Ramazan Selçuk aracılığıyla  beni 3 kez makamına çağırdı ve kendi televizyonu Çukurova TV’de program yapmamı istedi.   Kendisine emekli olduğumu ve köyüme gideceğimi söyledim. Kabul etmedi. Bir defasında  evinin önünden geçiyordum, METRO Sineması sokağında makam aracıyla yemeğe gelmişti. Makam aracını 200 metre geçmiştim. Şoförü koşa koşa gelip,  ‘ağabey başkan seni çağırıyor’ dedi.  Başkan Durak makam aracına binmemi istedi ve belediyeye gittiğimizde ‘sen benim televizyonumda program yapacaksın’ dedi. Sonra güzel şapkalar alacağını söyledi ve 15 yıl bu televizyonda çalıştım. “TÜRKİYE REKORUNUN SAHİBİYİM AMA ADANALI OLDUĞUMUZ İÇİN ÖNEMSENMİYORUZ” 3 televizyonda 25 yılda 3 kanalda 5 bine yakın program ürettim. Onların tekrarlarıyla Türkiye  rekorunun sahibiyim ama Adanalı olduğumuz için önemsenmiyoruz, ben de  önemsemiyorum. Ondan sonra arşivimi Adana Alparslan Türkeş Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’ne bağışladım. Televizyonda yaptığım binlerce saatlik video kayıtları, 1998 depreminde sokak sokak, mahalle mahalle dolaştım, ev ev dolaştım ve 50’ye yakın program çektim. Yine Adanalı sanatçılardan, gelen politikacılara rağmen hepsinin ses kaydı ve  televizyon olmadan önce Adana’ya  gelen Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Demirtaş Ceyhun gibi üstatlarla ses kayıtları yaptık…Örneğin Adana  Belediye Başkanı  Eğe Bagatur vurulmadan önce röportaj yaptık. Gazeteci-Televizyoncu  meslektaşım Acar Filiz de Ege Bagatur belgeselini hazırladığında benim o ses kaydından yararlandı.  “SONSUZ BİR KAYNAĞIMI ÜNİVERSİTEYE BAĞIŞLADIM” Yani binlerce saatlik ses kaydı televizyon ve video olmadan önce, binlerce saatlik televizyon programları ve binlerce haber fotoğrafımdan oluşan arşivi Adana Alparslan Türkeş Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’ne bağışladım.  Bunlar dijital ortama dönüştürüldü. Sonsuz bir kaynak bağışladım üniversiteye. Yıllarca TRT Çukurova Radyosu’nda  gazeteci gözüyle  5-6 yıl boyunca program yaptık. Şu anda da Başkent Radyosu’nda Sema Erdoğan’ın Değirmen programında 2-3 yıldan beri Abdulkadir’in Kaçar’ın Penceresinden programım var. Okumaya, düşünmeye, yazmaya,  devam ediyorum. Son nefesime kadar devam edeceğim. Gazetecilikte iki tane sır öğrendim ilk çalıştığım dönemlerde. Hiç kimse bilgi vermedi. Tırnaklarımla kazıyarak   bu günlere geldim. “HİÇ ÖNEMSEMEDİĞİN BİR BELGE İLERİDE SANA BÜYÜK BİR KAZANÇ SAĞLAYABİLİR” Gazetecilikte başladığım ilk yıllarda o dönemde. Bir ağabeyim bana, ‘gazeteci arşivcidir’ dedi. Hiç önemsemediğin bir belge ileride sana büyük bir kazanç sağlayabilir.  Başka bir ağabeyim  de ‘gazeteci günlük tutan insandır’... Günlük tuttum, arşiv oluşturdum. Bir kamyonet dolusu arşivi Adana Alparslan Türkeş Bilim ve Teknoloji üniversitesine  o şekilde bağışladım. En son başarım da şu; kendime göre 9 yıldan beri TRT Radyo 1 ile yapılan “Hayat Akıp Giderken” Cengiz Tünay’ın yaptığı program. ‘Allah’ım ben programa nasıl konuk olurum’ diye hep hayal ederdim. Her programını yıllarca dinledim. Bir gün telefonum çaldı  ve ‘Abdulkadir  bey sen beni tanımıyorsun ama sen benim kütüphanenin en değerli elemanısın, ben seni sosyal medyadan takip ediyorum’ diyerek, ‘Hayat Akıp Giderken’ programına konuk oldum. Geçen yıl 4 saat  telefonla söyleşi yaptılar bunu 52 dakikaya montajlanıp geçen yıl yayınlandı. Ondan sonra başka hedefim de olan TRT’de ‘Ömür Dediğin” o programda 18 yıldan beri yayınlanıyor, bu program için de ‘Allah’ım dedim bu programa nasıl katılırım’ diye düşünüyordum. Kitap yazmaya yoğunlaştığım için telefonumu akşam 4’te kapatıp sabah açıyorum. Baktım bir sabah telefonumu açtığımda hiç isim yok ve numarası vardı. Telefon numarasını araştırdığımda Zeliha İlhan Doymuş ‘Ömür Dediğim’ programından o da geldi ve  5 saat çekim yaptılar. Bir saat Merkez Park bir saatte Taşköprü’nün orada program yapıp gittiler. Yani mesleğimle ilgili TRT’de yayınlanan  “Hayat Aktp Giderken” hem de “Ömür Dediğin” programlarına katıldım. Bunlar benim için hayatımda ulaşmak istediğim güzelliklerdi. “YARARLI OLDUĞUNA İNANDIĞI KİTABI İNSAN BİR AY SONRA TEKRAR OIKUMALI” Ömrümün son nefesine kadar yazmaya devam edeceğim. Kitap üzerine yoğunlaşmış birisiyim.Ben kitap kurduyum. Birinci madde  ‘Yararlı olduğuna inandığı kitabı insan okuduktan bir ay sonra tekrar okumalı. Bu okumayı 6 ay veya 1 yıl, 3 yıl 5 yıl sonra okumamalı. Benim okuduğum öyle kitaplar var ki 20 yıldır 30 yıldan beri arada bir okuduğum ve kendimi çok geliştirdim kitaplar var.  Tekrar edilmesinde yararlı  olan kitaplar. Onlar ölümsüz düşünceleriyle içerir. İkincisi de  ikinci el kitap kurdu olmak gerekir. Ben kitap fiyatlarını pahalı olduğunu biliyorum ama hedefimdeki  kitabı yılda bir kez alabilirsek pahalı da olsa okumalıyız.  Elbette hayat pahalı, buna katılıyorum.Ama imkanlarımızı zorlayıp kitap okumalıyız. Ödünç kitaplar var, internet var, Google var.. Örneğin;  benim şu ana kadar yayınladığım irili ufaklı 34 tane kitabım var ve Google’ye Abdülkadir Kaçar’ın Sanal Penceresi yazdıklarında hepsi çıkıyor.  Okumak isteyen insan okur, yaratıcı olur. “YILLARCA MUTLULUĞUN FORMÜLÜNÜ ARADIM” Mutluluk nedir biliyor musunuz ? yıllarca mutluluğun formülünü aradım. Mutluluğun  formülünde en  son ulaştığım bilgi şu; insanın kendini adadığı işi yapması. Yapan kişi mutludur. Sen gazeteciliği kendine adadın, sen mutlusun o zaman. Sema Erdoğan kendini adadığı radyo yayıncılığı yapıyor mutlu insan.  Ben  gazete, radyo, televizyon, okumayı, yazmayı kendimi adadığım için mutlu insanım. Yani kendini adadığı işi yapan insan mutlu insandır… Sen de öyle birisisin. Dolayısıyla başka bir insan diyor ki; mutlu olmanın iki yolu var; ya isteklerini azalt ya da gelirini çoğalt. Gelirini çoğaltmak için yasadışı bir şey yapman gerekirse başın belaya girer.  Ya karakolluk olursun ya da cezaevine girersin. Ama isteklerini azalttığın zaman sahip olduklarınla gurur duymalısın. Biliyor ki insan;  ‘ben  sahip olduklarımla seviniyorum, sahip olduklarımı hiç düşünmediğim için de  mutlu insanım’ diyor. Başka bir filozof ise ‘ben hiçbir şey umut etmiyorum, hiçbir şey beklemiyorum, ben özgür insanım’ diyor. Ben de özgür insanım… “10 BİN DEFA DÜNYAYA GELSEM AYNI DOĞRULARIMI, AYNI YANLIŞLARIMI YAPARIM” Şu ana kadar gazetecilik başta olmak üzere bugüne kadar para kazanmadım. Gazetecilik muhteşem bir meslektir. Aşkla, sevgiyle, saygıyla, 24 saatini feda ettiğim, bin defa dünyaya gelsem bir defa tekrar yapacağım bir meslektir. Bu işin parayla ilgisi yoktur. Onun için gazetecinin parası puldur, karısı dul olur derler. Gazetecilik bir meslek değildir. Adanmaktır, bir yaşama biçimidir. Senin kendini adadığın bir meslektir.  Abdulkadir’in kendini adadığı bir meslektir. Bunu yaptığım için çok mutluyum..O nedenle 10 bin defa da dünyaya gelsem aynı doğrularımı, aynı yanlışlarımı yaparım…Her gazetecinin bir defa  ‘ biz geçip gideceğiz’..Mesela;  kısa bir süre önce çok değerli bir gazeteci ağabeyimiz Mehmet Mercan’ı kaybettik ve yolcu ettik. Dolayısıyla  “Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri" atasözü vardır. Yani ölümümüzden dolayı da insanları hafızalarında yaşamak istiyorsak bunu eserlerimizle süslememiz lazım. Örneğin; “Bir Ömür Gazeteci” kitabımın yayınlanmasından onur duydum ama her gazetecinin yapması gereken şey budur. Bizden önce yaşayan büyük gazeteci ağabeylerimiz vardı ve ekonomi durumları iyidi.  Otomobilleri ile makam araçları vardı. 3-4 sekreterden geçilerek ulaşılan  ve çok lüks içinde yaşadılar ama tek satır bir şiirleri, bir tek satır şeyleri olmadan yok olup gittiler.Önemli olan iz bırakmaktır. mutlaka iz bırakmalıyız ama güzel iz tabii ki…”
“Yaşamak için yazdım-yazmak için yaşadım… Yaşam bana, ben kendime ödülüm” diyordu ve ekliyordu; Okumaya, düşünmeye ve yazmaya da ömrünün son nefesine kadar devam edeceğim… Kimden mi bahsediyoruz ? Tabii ki iyi kalpli, tatlı sözlü, hep neşeli, güler yüzlü ve saygılı, içi sevgi ile dolu yaklaşımıyla Adana’nın sevilen ismi Gazeteci, TV ve Radyo Programcısı Abdulkadir Kaçar’dan…

 

 

>> SABİT ÖZKESER

 

ARŞİVİNİ ÜNİVERSİTEYE BAĞIŞLADI

“Kitap Kurdu” olarak bilinen ve aktif meslek yaşamı boyunca yayınlanan 34 kitabı ve medya mensubu olarak ise 43 mesleki ödülü bulunan  69 yaşındaki Abdulkadir Kaçar,  Adana’daki üç yerel televizyonda 25 yılda 5 bine yakın program üretirken, o yıllarda kente gelen pek çok sanatçı, yazar, düşünürle yaptığı bir dönemin hafızasını oluşturan binlerce saatlik ses kayıtları, video kayıtları, haber fotoğraflarından biriktirdiği arşivini Alparslan Türkeş Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’ne bağışladı…

EN SON KİTABI; “BİR ÖMÜR GAZETECİ”…

Çukurova Press’in sorularını yanıtlayan Kaçar,  kitaplarının dosyasının sayısının 225 olduğunu ve şu ana kadar yayınladığı her ürününü de ücretsiz olarak insanlara dağıttığını belirtiyordu. Adana Fotoğraf Amatörleri Derneği’nin (AFAD) kurucu ve bir numaralı üyesi olduğunu da anlatan Abdulkadir Kaçar, “En son kitabım ‘Bir Ömür Gazeteci’…Yayınlanan 34 kitabım ölümsüz şeylerdir” dedi.  Kaçar, “Her yaşam bir armağan; her yaşam altın tepside sadece bir kez sunulan, değer biçilemeyen altından daha da değerli bir ödüldür” diye konuştu.

“GAZETECİLİĞE HÜRRİYET

GAZETESİ’NDE BAŞLADIM”

“Akademisyen Yayınevi’nin “Bilgelik Yolu” adlı kitabının ardından  “Bir Ömür Gazeteci” kitabının da yayınladığını belirten Kaçar, “Yayınlanan ‘Bilgelik Yolu’  kitabının üzerine yeniden çalışıyorum. Onun için kendi imkanlarımla yeniden bastırmaya çalışıyorum” dedi. Gazeteciliğe başlamasıyla ilgili de sorularımızı yanıtlayan Abdulkadir Kaçar, “1970’li yılların ikinci yarısında başladım. O dönemde Hürriyet Gazetesi’nde İskender Ayvalık’ın yanı sıra  Hamit Deste, Aytaç  Pekkoçak, Abdullah Yakar, Kenan Gedikoğlu ve İstanbul’dan gelen Cevat Eren ağabeyimizle birlikte çalıştık” diye konuştu. Kaçar, daha sonra şöyle devam etti:

“3 DAKİKADA 1746 TUŞA BASARAK

ADANA ŞAMPİYONU OLDUM”

“Gazeteci olmadan şöyle bir şey olmuştu. Annemin babamın okuma yazması yoktur. Lisede okurken ablam tapu dairesinde çalışıyordu. Gittim baktım kadın daktiloyu 10 parmak yazıyordu sanki piyano çalar gibi…Dedim ki; abla bu nedir ? bana kursuna gittiğini söyledi. Ben de koşarak o dönem Baran Daktilo Kursu’na gittim. Burada 3 dakikada 1746 tuşa vurarak Adana Şampiyonu oldum. O zaman diğer klavyeler yoktu ve sadece E klavye vardı. Daha sonra Esat Tangüler ağabeyimiz vardı. Foto Koza’nın sahibi. Rahmetli oldu. Doğumevi Caddesinde işyeri vardı. Ortaokuldan beri çektiğim fotoğrafları gidip oraya tab ettiriyordum. O da bana dergileri veriyordu bir sürü. Bana bir gün sen fotoğrafa çok meraklısın Stüdyo 75 açıldı Sular semtinde, git dediler sana burada çok şey öğretirler.  Oraya geldim ve fotoğrafçılıkta AKBANK ve Yapı Kredi Bankası’nın ‘Yaratıcı Gücü Teşvik Çalışması’ için yaptığı yarışmalarda iki bankadan 4 tane ödül aldım.Daktiloda Adana Şampiyonu oldum, 4 tane de ödül aldım ama gazeteci olmak istiyorum. O dönem terör vardı. 1977 yılların sonunda Sağcı Tercüman okuyordu, solcu Cumhuriyet gazetesi okuyordu. Tercüman’ı okuyanları solcular dövüyor,  Cumhuriyeti okuyanlar sağcılar dövüyordu. Ben de diyorum ki; en tarafsız gazete Hürriyet Gazetesi. Ama ben bu gazeteye nasıl girerim. Bu gazeteye girmek için çok önemli isimleri araya sokmak gerekirdi.

“1991 YILINA KADAR İSTANBUL’A

 TRANSFER OLAN TEK GAZETECİYİM”

Bir gün baktım ki Sedat Simavi’nin sahibi olduğu Hürriyet Gazetesi’nde ‘Yetiştirilmek üzere daktilo bilen, fotoğraf makinası olan eleman alınacak’ ilanını gördüm. O zaman İnönü Parkı’nın orada iki katlı binaydı. Altı matbaa, üstü ise haber merkeziydi. Gittim buraya beni karşılayan kişi neden geldiğimi ve fotoğraf çekmeyi biliyor musun ? dedi. Ben de hem daktiloyu bildiğimi hem de AKBANK ve Yapı Kredi Bankası’ndan 4 tane ödül aldığımı söyledim. Daha sonra  Cevat Eren ‘Buyur geç başla’ dedi. 1991 yılına kadar İstanbul’a transfer olan tek gazeteciyim.  Ardından Adana Milliyet Gazetesi’ne geçtim ve daha sonra ise İstanbul Hürriyet’te başladım. Benim peşimi bırakmadılar.  Hasan Yılmaer vardı. Üç defa Adana’ya geldi, evladım sen Hürriyeti istiyorsun Milliyet’te çalışıyorsun. Milliyet’ten İstanbul’a transfer olan tek gazeteciyim. İyi bir maaşla Uğur Cebeci döneminde.

“DAHA SONRA ADANA’YA DÖNEREK

EROL ERK’İN GAZETESİNDE ÇALIŞTIM”

Adana’ya döndüm ve bu şehrin önemli gazetecilerinden Erol Erk ‘evladım neredesin sen, gel beraber çalışalım’ dedi. O dönem Milliyet ve Hürriyet’te çalıştığım için çok iyi maaş alıyordum. Bana kaç lira maaş aldığımı sordu ve fazlasıyla kendi gazetesine transfer etti.  Bu gazeteden ayrıldıktan sona Ekspres, Toros gazetelerinde çalıştım. 1991 yılında özel televizyonlar açıldı. ART Televizyonunda Haber Müdürü ve  Genel Yayın Yönetmenliği olarak Erhan Ünal ile birlikte çalıştık. 5 yıl orada görev yaptım.  Daha sonra transfer olduğum Kanal A’da 5 yıl program yaparak çalıştım.   ART ve Kanal A’da binlerce program yaptım.2022 yılında da emekli oldum.

“AYTAÇ DURAK KENDİ TELEVİZYONUNDA

ÇALIŞMAM İÇİN ÇOK MÜCADELE ETTİ”

Dönemin Belediye Başkanı Aytaç Durak İsmet Ramazan Selçuk aracılığıyla  beni 3 kez makamına çağırdı ve kendi televizyonu Çukurova TV’de program yapmamı istedi.   Kendisine emekli olduğumu ve köyüme gideceğimi söyledim. Kabul etmedi. Bir defasında  evinin önünden geçiyordum, METRO Sineması sokağında makam aracıyla yemeğe gelmişti. Makam aracını 200 metre geçmiştim. Şoförü koşa koşa gelip,  ‘ağabey başkan seni çağırıyor’ dedi.  Başkan Durak makam aracına binmemi istedi ve belediyeye gittiğimizde ‘sen benim televizyonumda program yapacaksın’ dedi. Sonra güzel şapkalar alacağını söyledi ve 15 yıl bu televizyonda çalıştım.

“TÜRKİYE REKORUNUN SAHİBİYİM AMA

ADANALI OLDUĞUMUZ İÇİN ÖNEMSENMİYORUZ”

3 televizyonda 25 yılda 3 kanalda 5 bine yakın program ürettim. Onların tekrarlarıyla Türkiye  rekorunun sahibiyim ama Adanalı olduğumuz için önemsenmiyoruz, ben de  önemsemiyorum. Ondan sonra arşivimi Adana Alparslan Türkeş Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’ne bağışladım. Televizyonda yaptığım binlerce saatlik video kayıtları, 1998 depreminde sokak sokak, mahalle mahalle dolaştım, ev ev dolaştım ve 50’ye yakın program çektim. Yine Adanalı sanatçılardan, gelen politikacılara rağmen hepsinin ses kaydı ve  televizyon olmadan önce Adana’ya  gelen Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Demirtaş Ceyhun gibi üstatlarla ses kayıtları yaptık…Örneğin Adana  Belediye Başkanı  Eğe Bagatur vurulmadan önce röportaj yaptık. Gazeteci-Televizyoncu  meslektaşım Acar Filiz de Ege Bagatur belgeselini hazırladığında benim o ses kaydından yararlandı. 

“SONSUZ BİR KAYNAĞIMI

ÜNİVERSİTEYE BAĞIŞLADIM”

Yani binlerce saatlik ses kaydı televizyon ve video olmadan önce, binlerce saatlik televizyon programları ve binlerce haber fotoğrafımdan oluşan arşivi Adana Alparslan Türkeş Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’ne bağışladım.  Bunlar dijital ortama dönüştürüldü. Sonsuz bir kaynak bağışladım üniversiteye. Yıllarca TRT Çukurova Radyosu’nda  gazeteci gözüyle  5-6 yıl boyunca program yaptık. Şu anda da Başkent Radyosu’nda Sema Erdoğan’ın Değirmen programında 2-3 yıldan beri Abdulkadir’in Kaçar’ın Penceresinden programım var. Okumaya, düşünmeye, yazmaya,  devam ediyorum. Son nefesime kadar devam edeceğim. Gazetecilikte iki tane sır öğrendim ilk çalıştığım dönemlerde. Hiç kimse bilgi vermedi. Tırnaklarımla kazıyarak   bu günlere geldim.

“HİÇ ÖNEMSEMEDİĞİN BİR BELGE İLERİDE

SANA BÜYÜK BİR KAZANÇ SAĞLAYABİLİR”

Gazetecilikte başladığım ilk yıllarda o dönemde. Bir ağabeyim bana, ‘gazeteci arşivcidir’ dedi. Hiç önemsemediğin bir belge ileride sana büyük bir kazanç sağlayabilir.  Başka bir ağabeyim  de ‘gazeteci günlük tutan insandır’... Günlük tuttum, arşiv oluşturdum. Bir kamyonet dolusu arşivi Adana Alparslan Türkeş Bilim ve Teknoloji üniversitesine  o şekilde bağışladım. En son başarım da şu; kendime göre 9 yıldan beri TRT Radyo 1 ile yapılan “Hayat Akıp Giderken” Cengiz Tünay’ın yaptığı program. ‘Allah’ım ben programa nasıl konuk olurum’ diye hep hayal ederdim. Her programını yıllarca dinledim. Bir gün telefonum çaldı  ve ‘Abdulkadir  bey sen beni tanımıyorsun ama sen benim kütüphanenin en değerli elemanısın, ben seni sosyal medyadan takip ediyorum’ diyerek, ‘Hayat Akıp Giderken’ programına konuk oldum. Geçen yıl 4 saat  telefonla söyleşi yaptılar bunu 52 dakikaya montajlanıp geçen yıl yayınlandı. Ondan sonra başka hedefim de olan TRT’de ‘Ömür Dediğin” o programda 18 yıldan beri yayınlanıyor, bu program için de ‘Allah’ım dedim bu programa nasıl katılırım’ diye düşünüyordum. Kitap yazmaya yoğunlaştığım için telefonumu akşam 4’te kapatıp sabah açıyorum. Baktım bir sabah telefonumu açtığımda hiç isim yok ve numarası vardı. Telefon numarasını araştırdığımda Zeliha İlhan Doymuş ‘Ömür Dediğim’ programından o da geldi ve  5 saat çekim yaptılar. Bir saat Merkez Park bir saatte Taşköprü’nün orada program yapıp gittiler. Yani mesleğimle ilgili TRT’de yayınlanan  “Hayat Aktp Giderken” hem de “Ömür Dediğin” programlarına katıldım. Bunlar benim için hayatımda ulaşmak istediğim güzelliklerdi.

“YARARLI OLDUĞUNA İNANDIĞI KİTABI

İNSAN BİR AY SONRA TEKRAR OIKUMALI”

Ömrümün son nefesine kadar yazmaya devam edeceğim. Kitap üzerine yoğunlaşmış birisiyim.Ben kitap kurduyum. Birinci madde  ‘Yararlı olduğuna inandığı kitabı insan okuduktan bir ay sonra tekrar okumalı. Bu okumayı 6 ay veya 1 yıl, 3 yıl 5 yıl sonra okumamalı. Benim okuduğum öyle kitaplar var ki 20 yıldır 30 yıldan beri arada bir okuduğum ve kendimi çok geliştirdim kitaplar var.  Tekrar edilmesinde yararlı  olan kitaplar. Onlar ölümsüz düşünceleriyle içerir. İkincisi de  ikinci el kitap kurdu olmak gerekir. Ben kitap fiyatlarını pahalı olduğunu biliyorum ama hedefimdeki  kitabı yılda bir kez alabilirsek pahalı da olsa okumalıyız.  Elbette hayat pahalı, buna katılıyorum.Ama imkanlarımızı zorlayıp kitap okumalıyız. Ödünç kitaplar var, internet var, Google var.. Örneğin;  benim şu ana kadar yayınladığım irili ufaklı 34 tane kitabım var ve Google’ye Abdülkadir Kaçar’ın Sanal Penceresi yazdıklarında hepsi çıkıyor.  Okumak isteyen insan okur, yaratıcı olur.

“YILLARCA MUTLULUĞUN

FORMÜLÜNÜ ARADIM”

Mutluluk nedir biliyor musunuz ? yıllarca mutluluğun formülünü aradım. Mutluluğun  formülünde en  son ulaştığım bilgi şu; insanın kendini adadığı işi yapması. Yapan kişi mutludur. Sen gazeteciliği kendine adadın, sen mutlusun o zaman. Sema Erdoğan kendini adadığı radyo yayıncılığı yapıyor mutlu insan.  Ben  gazete, radyo, televizyon, okumayı, yazmayı kendimi adadığım için mutlu insanım. Yani kendini adadığı işi yapan insan mutlu insandır… Sen de öyle birisisin. Dolayısıyla başka bir insan diyor ki; mutlu olmanın iki yolu var; ya isteklerini azalt ya da gelirini çoğalt. Gelirini çoğaltmak için yasadışı bir şey yapman gerekirse başın belaya girer.  Ya karakolluk olursun ya da cezaevine girersin. Ama isteklerini azalttığın zaman sahip olduklarınla gurur duymalısın. Biliyor ki insan;  ‘ben  sahip olduklarımla seviniyorum, sahip olduklarımı hiç düşünmediğim için de  mutlu insanım’ diyor. Başka bir filozof ise ‘ben hiçbir şey umut etmiyorum, hiçbir şey beklemiyorum, ben özgür insanım’ diyor. Ben de özgür insanım…

“10 BİN DEFA DÜNYAYA GELSEM

AYNI DOĞRULARIMI, AYNI YANLIŞLARIMI YAPARIM”

Şu ana kadar gazetecilik başta olmak üzere bugüne kadar para kazanmadım. Gazetecilik muhteşem bir meslektir. Aşkla, sevgiyle, saygıyla, 24 saatini feda ettiğim, bin defa dünyaya gelsem bir defa tekrar yapacağım bir meslektir. Bu işin parayla ilgisi yoktur. Onun için gazetecinin parası puldur, karısı dul olur derler. Gazetecilik bir meslek değildir. Adanmaktır, bir yaşama biçimidir. Senin kendini adadığın bir meslektir.  Abdulkadir’in kendini adadığı bir meslektir. Bunu yaptığım için çok mutluyum..O nedenle 10 bin defa da dünyaya gelsem aynı doğrularımı, aynı yanlışlarımı yaparım…Her gazetecinin bir defa  ‘ biz geçip gideceğiz’..Mesela;  kısa bir süre önce çok değerli bir gazeteci ağabeyimiz Mehmet Mercan’ı kaybettik ve yolcu ettik. Dolayısıyla  “Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri" atasözü vardır. Yani ölümümüzden dolayı da insanları hafızalarında yaşamak istiyorsak bunu eserlerimizle süslememiz lazım. Örneğin; “Bir Ömür Gazeteci” kitabımın yayınlanmasından onur duydum ama her gazetecinin yapması gereken şey budur. Bizden önce yaşayan büyük gazeteci ağabeylerimiz vardı ve ekonomi durumları iyidi.  Otomobilleri ile makam araçları vardı. 3-4 sekreterden geçilerek ulaşılan  ve çok lüks içinde yaşadılar ama tek satır bir şiirleri, bir tek satır şeyleri olmadan yok olup gittiler.Önemli olan iz bırakmaktır. mutlaka iz bırakmalıyız ama güzel iz tabii ki…”

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve cukurovapress.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.