TMMOB, Yerel Seçim Bildirgesi hazırladı

Bilindiği üzere 31 Mart 2024’te Türkiye’nin tüm kent, ilçe, kasaba, köy ve mahallelerinde yerel seçimler yapılacak; kentlerimizi, ilçe ve kasabalarımızı, köy ve beldelerimizi, mahallerimizi yönetecek belediye başkanları, belediye meclisi üyeleri, muhtarlar, meclis üyeleri, ihtiyar meclisi/heyeti üyeleri seçilecektir.

TMMOB Adana İKK Sekreteri Ahmet Uncu, Mimarlar Odası Adana Şubesinde yapılan basın toplantısında;TMMOB’nin kentlerimizin yönetiminde bilimin, tekniğin, hukukun ve kamu yararının esas alınması için seçim süreci ve yerel yönetime ilişkin politika, düşünce, uyarı ve önerilerini kamuoyuyla paylaşmak amacıyla Yerel Seçimler Bildirgesi hazırladığını ifade etti.

TMMOB’ye bağlı Odaların Adana Şube Başkanlarının ve CHP Seyhan Belediye Başkan Adayı Oya Tekin’in yer aldığı açıklamada, Bildirgenin tam metninin TMMOB’nin web sayfasında yer aldığını belirten Uncu,  Yerel Seçim Bildirgesinde yer alan görüşleri şu sözlerle aktardı:

“Emperyalizme bağımlı olan Türkiye’de, 12 Eylül 1980 darbesinden bu yana devlet, neoliberal temellerde, yerli ve uluslararası büyük sermayenin çıkarları gözetilerek sermayenin sınırsız serbest dolaşımı önündeki tüm engelleri kaldırma hedefiyle yeniden yapılandırılmış; kamu iktidarının yönetsel düzeyde sermayeye devredilmesi ana amaç olmuştur. Bu süreç, toplumsal ve ekonomik tüm sektörlerde serbestleştirme ve özelleştirmelerle çok yönlü olarak yürütülmüştür.

22 yıllık iktidarında üretimden vazgeçerek ülke ekonomisini arazi rantı üzerinden temellendiren AKP iktidarıda çıkardığı yasa, yönetmelik ve KHK’larla yapı denetimi, işçi sağlığı ve iş güvenliği gibi mühendislik-mimarlık hizmetlerinden sanayiye, eğitimden sağlığa kadar pek çok kamusal hizmeti ticarileştirmiş, özelleştirmiş;  hiçbir insani, hukuksal, ulusal ya da evrensel değer ve kurala uymaksızın ülke topraklarını dünyanın emlak/rant piyasası haline getirerek ülkemizi ve kentlerimizi yağmaya açmıştır.

Aklın ve bilimin dışlanması, şehir planlama, mimarlık ve mühendislik hizmetlerinin gerektirdiği mesleki denetimin ve bilimsel-teknik kriterlerin devre dışı bırakılması,  mühendislik, mimarlık ve şehir planlama hizmetlerini birer prosedür haline getirmiştir. Bunun sonucu, ülkenin hemen her noktasında seller, toprak kaymaları, otoyolların çökmesi, hafriyat sırasında çöken binalar gibi olağandışı olaylar olağanlaşmış, doğa olayları ağır can ve mal kayıplarının yaşandığı afetlere dönüşmüştür.

2023’ün ilk aylarında yaşadığımız ve 11 ilimizi etkileyen 6 Şubat Depremleri tam olarak bu piyasacı ve rant ekonomisine dayalı politikaların sonucudur. 6 Şubat Depremleri, bugüne dek yaşadığımız pek çok büyük depreme karşın merkezi yönetimin de yerel yönetimlerin de gereken dersleri almadığı; şehirlerimizin, binalarımızın, kurumlarımızın ve halkımızın depreme hazır olmadığı gerçeğini çok acı biçimde ortaya çıkarmıştır.

Merkezi yönetimin yanlış politikalarına paralel olarak yerel yönetimlerin yükümlü olduğu kamusal hizmetlerde de kamu yararı önceliği ihmal edilmiştir. İçinden otoban geçen şehirler yaya, engelli, hasta, yaşlı, yoksul kesimler için ulaşılabilir olmaktan çıkmıştır.

Yönetim anlayışı, “halk” kavramı yerine “müşteri” kavramıyla pekiştirilmiş; “bireysellik, özel alan, serbest piyasa, rekabetçilik, yerelcilik, yönetişim, sivil toplumculuk, rantiye, yolsuzluk” kavramları yükselen değerler haline gelmiştir.

TMMOB, kentlerimizde var olan sorunların aşılmasını; sağlıklı, yaşanabilir ve güvenli kentsel çevrelerin üretilmesini; kentsel yaşam kalitesinin iyileştirilmesini; kent halkının, emek ve meslek örgütlerinin demokratik katılımı ve denetimini sağlayacak bir anlayışın geliştirilmesini, öncelikli ve temel gereklilik olarak görmektedir.

Bugün, kentlerimizin ve toplumun her zamankinden daha çok “toplumcu, demokratik ve halkçı bir yerel yönetim” anlayışına ihtiyacı vardır. Bu anlayış, katılımcılığın önünü açan, toplumun değişik kesimlerine karar alma, uygulama ve denetleme süreçlerinde söz hakkı tanıyan politika ve uygulamaların hayata geçirilmesidir.

TMMOB’NİN YEREL YÖNETİMLERE YAKLAŞIMI

Özerk-Demokratik-Etkin Bir Yerel Yönetim İçin…

Yerel yönetimlerin; kendi kendini yöneten, katılımcılığı benimseyen, temel kentsel sorunların olabildiğince toplumun tüm katmanlarının mutabakatıyla çözüleceğine inanan, saydam, hesap vermeye ve demokratik denetime açık, gücünü halktan alan yönetimler olmaları gerekir.

Merkezi idarenin yerel yönetimler üzerindeki vesayetini artıran; mahalli idare sistemini, hizmete erişilebilirliği yok eden; yerel katılımı ortadan kaldıran “bütünşehir” sisteminden vazgeçilmelidir.

Siyasi iktidar, belediyelere kayyum atama, istifaya zorlama veya açığa alma gibi antidemokratik uygulamalardan; yerel idarenin yetkisini daraltan tek hesap düzeni, merkezi idareye alınan imar ve planlama yetkileri, imar affı gibi vesayetçi uygulamalardan vazgeçmelidir.

Katılımcı Bir Kent İçin…

Katılımın önemli araçlarından birisi olarak kabul edilen kent konseyleri, kent meclisleri gibi yönetime katılımı mümkün kılacak mekanizmaların oluşturulmaması ve bürokratik çalışma biçimi gibi nedenlerle halkın kent yönetimine katılımı yeterince sağlanamamaktadır.

Yerel yönetimler, kente ve kentlilerin yaşamına ilişkin hertürlü kararda, kent halkının özne olmasını hedefleyen doğrudandemokrasi ilkelerini mahalle komiteleri aracılığıylahayata geçiren mekanizmaları yaratmalıdır.

Yerel yönetim anlayışı; hukuka saygılı, kamu yararını gözeten, katılımcılığa ve paylaşıma açık, saydam, yurttaşlarının çıkarlarını ön planda tutan bir yaklaşımda olmalıdır.

Etkin Kentsel Hizmet Üretimi İçin…

Kentsel hizmetlerde, kentteki hizmetlerin üretilmesi ve paylaşılmasında kentte yaşayan insanlara bu hizmetlerin eşit sunulması çıkış noktasıdır. Bugün kentsel hizmetlere erişim giderek daha fazla yoksul kesimlerin aleyhine olacak biçimde bozulmaktadır. Sağlık, eğitim, iş, barınma, beslenme, kentsel altyapı, sosyal ve kültürel faaliyetler gibi yaşamsal ihtiyaçların karşılanması ya da bunların erişilebilir olmasının sağlanması belediyelerin asli görevleri arasındadır. Yurttaşların kamu hizmetlerine eşit koşullarda erişiminde, hizmet üretim süreçlerinin iyileştirilmesi ve denetiminde bilişim ve iletişim teknolojilerinden etkin biçimde yararlanılmalıdır.

Kamu Yararı Odaklı Kent Planlaması İçin…

Hazine arazilerinin işgaliyle başlayan kaçak yapılaşma, kıyılara, sulak alanlara, meralara, yaylalara ve ormanlara doğru genişlemiştir. İmar affı kanunlarıyla kaçak yapılaşma âdeta resmi kentleşme politikası haline getirilmiştir. Siyasetin oy depolarına dönüşen, sağlıksız ve altyapıdan yoksun gecekondu/kaçak yapılaşma alanları seçim dönemlerinde imar aflarıyla yasallaştırılmış, kent hizmetlerinden yararlandırılmaları sağlanmıştır.

Cumhurbaşkanlığı Sisteminde, bakanlığın “harita alımından yapı ruhsatı verilmesine” kadarki sınırsız yetkisi ve bu keyfiyetin yerel idareler ve kentler üzerinde yarattığı vesayet pekiştirilmiştir. Ülke tarihinde bir ilk daha yaşanarak iki kez uzatılan 2018 imar affı ile bundan önce çıkarılan tüm af kanunlarında olduğu gibi bir kez daha sağlıklı, güvenli kentleşmeden vazgeçilmiştir.

NASIL BİR YEREL YÖNETİM İSTİYORUZ?

İnsanlık Onuruna Yaraşır Sağlıklı Bir Çevrede Yaşamak İstiyoruz Nitelikli, Erişilebilir ve Herkes İçin Sağlık İstiyoruz Sağlıklı, Erişilebilir ve Güvenli Gıda Hakkımızı İstiyoruz Güvenli Yaşam Hakkımızı İstiyoruz Kentiçi Ulaşım Sorunlarının Çözülmesini İstiyoruz Kentlerde Enerji Verimliliği Esasına Dayalı Enerji Yönetimi İstiyoruz Doğal, Tarihi, Kültürel Mirasın ve Kent Kimliğinin Korunmasını İstiyoruz Kadınların, Çocukların, Engellilerin, Yaşlı ve Yoksunların Toplumsal Yaşama Tam ve Eşit Yurttaşlar Olarak Katılımı İçin Engelsiz Kent Ortamları İstiyoruz Saydam ve Denetime Açık Yerel Yönetimler İstiyoruz Kent Suçlarından Arındırılmış Kentler İstiyoruz Nitelikli Hizmet Üreten Yerel Yönetimler İstiyoruz.”