MÜGE UĞURLAR VE DERUN: BİR GÖNÜL YOLCULUĞU
SEDAT MEMİLİ/ŞEYDA TURAÇLAR
Sinemaya aktarılan Mesnevi’nin ilk Hikayesi…
Bir yönetmen ile röportaj çalışmadığım yerdendir.
İnsan yaşamında kaç yönetmen tanır ki…
Birkaç yıl önce Yönetmen Müge Uğurlar ile yollarımız kesişti. Ne de olsa bir tarafı Adanalı…
Her dakikasında silahların patladığı, öfke ve intikam duygularının merkeze alındığı, şiddetin yönettiği dizilere her zaman mesafeli olmuşumdur.
Müge Uğurlar’ın dizi filmleri, unuttuğumuz duyguları bize yeniden yaşattı.
Başta “Dudaktan Kalbe”, “Hanımın Çiftliği” olmak üzere birçok dizi filmin yönetmen departmanında görev alan Uğurlar, ilk kez “Aşk Laftan Anlamaz” dizisi ile yönetmen koltuğuna oturdu. Ve ilk dizisiyle “En İyi Yönetmen” ödülüne layık görüldü…
Sonra devamı geldi. Sinemaseverler tarafından “Dünya Sinema Günü” olarak kabul edilen ve her yıl 14 Kasım’da kutlanan bu özel gün öncesi. En son “Annenin Sırrıdır Çocuk” dizisi ile gündeme gelen Müge Uğurlar ile son Filmi “Derun” hakkında konuştuk.
BİR HAYALİN DOĞUŞU
-Doğmuş olan eser gösterimde… Görebiliyoruz… Nasıl doğdu… Doğum sürecini merak ediyorum. Nereden ilham aldınız? Neden Derun?
DERUN İLK BEBEĞİM…
-Televizyona iş yapmak benim için artık çok yorucu bir hal almıştı. Zaten mesleğe başladığımdan beri hep sinema yapmak istedim. Bu günleri deneyimleyebilmek için nerdeyse yirmi yıl çalıştım. Son TV dizimi çekerken beraber çalıştığım Derun’un da senaristi Makbule Kosif’e; “Artık zamanı geldi” dedim. Ve çalışmalara başladık. Derun benim ilk filmim ve yapım evi de bizim kendi yapım evimiz SBS MEDYA Yani Derun benim ilk bebeğim aslında ve hep özel kalacak.
-Film hangi duygular üzerine inşa edilmiştir.
Derun bir farkındalık ve içsel yolculuk filmi. Karakterler film yolculuğu boyunca, hikâye ilerledikçe kendileriyle yüzleşiyorlar. Gerçek aşk nedir? Sorusunu da sorduğumuz filmimizin ilham kaynağı Mevlana Rumi’nin başyapıt eseri olan Mesnevi’nin ilk hikâyesi olan -Padişah/ Cariye kıssası. Karakter Metaforlarımızı da oradan alarak şekillendirdik.
-Karakterler ilk başta düşündüğünüz gibi mi devam ettiler? Süreç içinde değişim yaşandı mı?
Yazarken, mekân keşfinde ne hayal ediyorsak tam anlamıyla karakterlerde yazımdaki gibi kaldı. Oyuncu kadromuzun başarısı da göz ardı edilmeyecek kadar büyük. Hepsine şükranlarımı sunuyorum.
HAYALİN CAN BULMASI
-Karakter seçiminde söylemek istediğiniz kolaylıklar ve zorluklar…
Bu konuda çok şanslıydım. Senaryomuz sadece oynayan oyuncularımıza gitti. Hemen kabul ettiler. Hatice Aslan’dan başka birini Marife için düşünmedik bile. O da harikalar yarattı. Güven Kıraç da keza öyle….Gözleriyle oynadı Güven Abi. Furkan hem İlyas’ı hem de İlyas’ın oğlu Ateş’i oynadı. Ve çok iyi iş çıkardı. Gençlikleri oynayan Esra Erdemir ve Furkan Kalabalık da heyecan ve yetenekleriyle filmimizi katmanlandırdılar. Varolsun hepsi…
-Özellikle mekân seçimi… Neden Orta Anadolu’nun bozkırları ya da başka bir coğrafya değil deKaradeniz?
Karadeniz bizim filmimiz gibi puslu, Marife gibi inatçı. İnanılmaz bir coğrafya. Farklı bir yöre düşünmedik açıkçası. Filmde dört mevsim var ve Karadeniz bize çok cömert davrandı.
-
MESLEĞİMİZ ADANMIŞ İSTİYOR
-Çekim sürecini sanal ortamdan takip ediyordum. Sık sık görüştüğümüz bir süreçti. Bir kaybınız oldu. (Sami Saydam’ın oğlu) Filmi değiştirdi mi? Sizi ve oyuncuları ve senaryoyu değiştirdi mi? O süreçteki duygularınız?
Evet . Tuna’mızı elim bir trafik kazası sonucu on sekiz yaşında kaybettik. Filmin henüz yazım aşamasındaydık. Ve Makbule (Kosif) geldi dedi ki: “Biz çok büyük bir gerçek ile yüzleştik. Ölüm…” Ölümü, yaşamı sorguladığımız bir duruma ve duyguya geçtik bizde. Yazım ve yaratım aşamasında evet Tuna hep bizimleydi, hala da öyle.
-Sami Saydam bir konuşmada “Filmi Çekmedim, yaşadım” dedi. Siz de farklı değildiniz. Filmi çekerken hangi duygu ağır basıyor, filmi çekiyor musunuz? Yaşıyor musunuz?
Ben de Sami de sette kaybolan insanlarız. Sahneleri, karakterleri yaşıyorum ben. Önce. Sahneleri oynarım kurmadan önce. Bana göre mesleklerimiz adanmışlık istiyor. Adayınca kendini zaten yaşıyorsunuz da.
-Filmi izlenir hale getirmeyi roman yazmaya benzetiyorum. İkisi de bir yolculuktur. Yanılıyor muyum?
Bence de benziyor. Roman yazmak sanki daha teferruatlı daha ayrıntılı… Ama günün sonun da her ikisinde de dünya kuruluyor. Biz de zaman sınırı var tabi ve görsel bir dünya yaratıyoruz. Roman da yazım dünyası olduğu için betimlemeler ile hayal ettirebilmek lazım. Benzer ve ayrı yönleri var. Uzun bir mevzu bence.
ÇOĞALMA VE SONUÇ
-Film ile ilgili hayalinize ulaştınız mı?
Derun bağımsız sanat filmi… Yolculuğu festivaller ile başlıyor. Güzel geziyor. Yolculuğu güzel. Ulaştım diyebilirim.
İzleyicilerin tepkisi ve yansımalar? Yorgunluğunuzu unutturan ödüller de olduğunu biliyorum. Ödüllerden söz eder misiniz?
Bağımsız sanat filmlerinde ödül almak en büyük alkış… Sonuçta ödüllendirenler bu işin bilirkişileri ve ödülle onore edilmek çok kıymetli. Dünyanın çeşitli ülkelerinden ödüller aldık. Hindistan’dan, Fransa’dan, Arjantin’den, İtalya’dan, Türkiye’den… En İyi Film... En İyi Yönetmen, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Sinematografi … Tuna’ya bu filmle sana dünyayı göstereceğim diye söz vermiştim. O sözü tutabiliyorum şu anda. O da ayrı bir mutluluk.
-
YENİDEN BİR HAYALE UYANMAK
-Yeni bir hayal, yeni bir proje var mı?
Derun’dan sonra Tokat’ta bir sinema filmi daha çektik. “Aşk ve Yemek” adı...Sinema salonları için çekilmiş bir gişe filmi. 7 Şubat’ta vizyona girecek. Türü romantik komedi… Aile komedisi... Çekerken çok eğlendik. Adana’da oyunculu gösterimimiz olacak. Orada beraber izleriz
-Çok mutlu oluruz. Sinemanın başkentinde ilk gösterimi heyecanla bekleriz. Ekip çalışması – Anladığım kadarıyla çok uyumlu – bu uyumu neye bağlıyorsunuz?
Yönetmen tek başına bir şey ifade etmiyor bana. Ekip olmadan yönetmen olmaz. Yönetmenin ekibi olur ve ben çok iyi bir ekibe sahibim. Yıllardır beraberiz. Biz bir aileyiz.
-Ve söylemek istedikleriniz?
Yazmak isteyen, çekmek isteyen, üretmek isteyen herkese sesleniyorum. Asla pes etmeyin. Hayal kurmaya ve o hayalleri gerçekleştirmek için çok çalışmaya devam edin. Çünkü hayaller gerçek oluyor.
*
Değerli okuyucularım, Müge Uğurlar, sağ olsun Anne ve Babasını ziyaret için Adana’ya geldiğinde bana da uğradı… Bizi mutlu etti. Çektiği filmlerle de Adana’nın onur duyduğu bir yönetmen oldu. Yolu açık olsun…
Derun’da buluşmak dileğiyle…