ATATÜRK DEMEK…
SABİT ÖZKESER
“ATATÜRK DEMEK ‘GELECEĞE
GÜVENLE BAKMAK’ DEMEKTİR”
Adana’nın sevilen isimlerinden Yazarımız 88 yaşındaki Hasan Basri Yavuz’a “Atatürk sizin için ne ifade ediyor?” diye sorduğumuzda bize “Atatürk demek Çağdaşlık demek, Atatürk demek Vatandaş demek, Atatürk demek Halk demek, Atatürk demek Cumhuriyet demek, Atatürk demek Devrimler demek, Atatürk demek Bir külden yeni bir devleti kurmaktır, Atatürk demek Yardımsever demek, Atatürk demek Bir ulusu yoktan var etmektir, Atatürk demek Bilgi-beceri demek, Atatürk demek Güven demek, Atatürk demek İnanç demek, Atatürk demek Sevmek demek, Atatürk demek Geleceğe güvenle bakmak demek” diye yanıtlıyordu… ve ekliyor:
“BİZİM ‘OF’ DEMEYE
HİÇ HAKKIMIZ YOK”
“Atatürk’ü kelimelerle ifade etmek mümkün değil. Ama bir bütün olarak Atatürk’ü değerlendirmeye kalktığımız zaman Atatürk çağdaşlık demek, medeniyet demek, Atatürk eşitlik demek, Atatürk demokrasi demektir… Benim felsefem O’nun çizdiği yolda yürümektir. Ben kendimi o yolda bugüne kadar hep mutlu kabul etmişimdir. Her insanın sıkıntılı günleri olur. Bu insanın doğasında var ama büyük Atatürk’ün yaşadığı o sıkıntılar bizim yaşadığımız sıkıntıların yanında ‘gölge’ bile olmaz. O sıkıntılara rağmen Osmanlı’nın külünden yeni bir Türkiye Cumhuriyeti devleti kuran büyük Atatürk ‘Of’ dememişse bizim ‘Of’ demeye hiç hakkımız yoktur. O yolu yürüyerek, o rotaya sahip çıkarak Atatürk’ün yaptıklarının yüzde 1’ini yapmaya çalışmalıyız. İşte o zaman büyük Atatürk’ün bize bıraktığı fikirlerine, bize bıraktığı devrimlerine, bizim bıraktığı çağdaşla sahip çıkmış oluruz ve ‘Yurtta Barış Dünyada Barış, Ne Mutlu Türküm Diyene’ sözle kalıplamış olarak yerine oturur. Ben böyle bir Atatürkçüyüm…”
Atatürk vefat ettiğinde kendisinin 1 buçuk yaşında olduğunu belirten, evli 2 çocuk ve bir torun sahibi Çukurova Press Yazarı Hasan Basri Yavuz’a sorduğumuz sorular ve aldığımız yanıtlar şöyle:
-Adana’da özellikle hayırseverliğiniz ve kente yaptığınız katkılardan dolayı sizi tanıyamayan yoktur. Biz sizi iyi tanıyoruz ama bir de sizden Hasan Basri Yavuz’u tanımak isteriz…
“OKUMAYI SEVDİM, BUGÜN 88 YAŞINDA
OLMAMA RAĞMEN HALEN OKUYORUM”
“Hasan Basri Yavuz bir köylü çocuğudur. İlkokulu 2. Sınıfa kadar kendi köyünde okuyan, 3. ve 5. Sınıfı Karataş o zaman nahiyeydi Cumhuriyet İlkokulu’nda tamamlayan, köyünde ilk defa yüksek eğitime ‘merhaba’ diyen kişilerden biridir. Her zaman şunu söylerdim; köyünden ayrılıp, ortaokulu bitirmeye geldiğim zaman köy çocuğu olmanın lisan bakımından, diksiyon bakımından büyük zorluklarını yaşadım. Ama zamanla o zorlukları aşarak özellikle Tepebağ Ortaokulu Müdürü Memduh Kumbasar’ın Türkçe Öğretmeniydi onun destekleriyle bende eksik olan bende noksan olan diksiyon sorununu, kelime eksikliğimi tamamlayarak yoluma devam ettim. Okumayı hep sevdim, bugün 88 yaşında olmama rağmen halen okuyorum, inşallah Allah ömür verirse gelecekte de okuyacağım. Çünkü okumak beni dinlendiriyor, beni zinde tutuyor ve yeni bilgiler edinmenin mutluluğunu yaşama şansını veriyor. O nedenle bir köylü çocuğu olarak rabbime verdiği güzelliklere şükür ederek, ileri yaşıma rağmen sizlerle beraber olmanın Çukurova Press gibi Adana’nın gündem belirleyen gazetesinde köşe yazarlığı yapmanın mutluluğunu yaşayarak ve en önemlisi Atatürk hakkında yeni bilgiler edinerek, onun belirlediği rotaya sahip yoluma devam ediyorum.
“YAŞIMA HÜRMET EDEN HERKESE
SEVGİYLE KARŞILIK VERİYORUM”
-Kaç yıldır basın sektöründesiniz?
“Kendi adıma 1985 yılında Durum Gazetesini çıkarttım. Ondan evvel Adana’nın en önemli yerel gazetelerinden rahmetli Erol Erk’in sahibi olduğu Güney Haber’de yıllarca Sorumlu Yazı İşleri Müdürlüğü görevinde bulundum. Sonra İsmail Okuroğlu birlikte ortak Adana’da ilk defa Güney Ekonomi Ticaret Gazetesi’ni çıkardık. Bu konuda Gaziantep’te, İskenderun’da, Mersin’de rahmetli Hacı Sabancı’nın da desteğiyle kokteyller verdik. Çok başarılı olduk. Sonra yine yayınlanan Hürsöz Gazetesi’nin ortaklarından oldum. Daha sonra hac ibadetini yerine getirme nasip olunca kendi gazetelerimi kapatarak mübarek topraklara gittim. Döndüğümde benim de yakinen tanıdığım, değer verdiğim genç kuşakların gazetelerinde yazmaya başladım. Bunlardan en önemlisi İsa Ekici’nin Yerel Haber Gazetesi, Veli Uçuk’un Zirve Gazetesi… O zaman Adana’da çok okunan Hakan Bülent Yardımcı’nın Ekspres Gazetesi. Bu gazetelerde yıllarca yazdım. Daha sonra Hakan Denizli’nin “Beraber Olalım Baba” demesiyle Egemen Gazetesi’nde yıllarca yazdım. Bugün de Adana’nın bana göre en deneyimli kadrosuna sahip Çukurova Press’in çok takdir ettiğim sahibi Engin Kanber ve eşi Gülçin Kanber’in bana verdikleri değerle bu gazetede yazmanın mutluluğunu yaşıyorum. Mutluluk kolay elde edilmiyor. Bir kere Çukurova Press Gazetesi’nde bir kardeşlik havası var. Çukurova Press’te bir aile havası var. Çukurova Press’te en önemlisi bir saygı var, sevgi var. Ben de bundan yararlanmaya çalışıyorum. Yaşıma hürmet eden herkese sevgiyle karşılık veriyorum.
“ÖLENE KADAR YAZMAYA VE YARDIMLAR
YAPMAYA DEVAM EDECEĞİM”
İnsanoğlu dünyaya hizmet etmek için gelen şerefli bir yaratıktır. Ben bu kuralı uygulamaya çalışıyorum. Ne kadar başarılıyım. Ne kadar başarılıyım onu bilemiyorum ama kendimi bildim bileli insanlara saygılı olmada hürmet etmede ve yardım etmede kendimle yarıştım. Bugün o yarışın içerisindeyim ama neresindeyim bilemiyorum. Bu yardım geniş kavramda değerlendirilebilir. Benim Adana’ya yaptıklarımın dışında dışarıda da bir o kadar beraber olduğum, yardımlarımı görmüş, yetişmiş dostlarım var, evlatlarım var. Bunlar benim gurur kaynağım. Ama Adana’ya hizmete gelince; Adana’nın sağlığına büyük hizmetim oldu, Adana’nın eğitimine büyük hizmetim oldu. Bugün Abdurrahman Meryem Gizer Ortaokulu’nun isim değiştirmeden önce yıllarca Koruma Başkanlığını yaptım. Orayla bir okul yaptık. Oraya bir Öğretmen ve Müdür odası yaptım. Onun dışında benim birçok okula eğitim konusunda katkılarım oldu. Sonra benim olmadığım bir toplantıda 18 yıl önce Bosnalı Salih Efendi Camii Dernek Başkanlığına getirildim. O günden bu yana başkanlık devam ediyor. Benimle birlikte görev yapan diğer arkadaşlarımla birlikte Bosnalı Salih Efendi Camii’nde dernek adına para toplanmaz. Caminin bakımına, onarımına, güzelleştirilmesine yapılan hizmetleri dernek olarak biz karşılaşırız. Ayrıca burada bir şanssızlık da yaşadım. Sundurmanın değişmesinde ‘Eser antikadır’ diye mahkemeye verildik. Oysa ki; camii derneği camiye sadece hizmet eden bir kuruluştur. Camiler diyanetindir, şehirlerde, ilçelerde de müftülüğündür. Ama bu talihsizlikte Hasan Basri Yavuz ismi öne çıkmasın diye mahkemeye verildim. Orada da "Bir musibet bin nasihatten iyidir" atasözü ile çok değerli bana saygı gösteren, adalet dağıtan adalet mensubu kişilerle tanıştım. Oradan beraat ettim. Zaten bana dava açılması bir yanlışlıktı. Tekrar ediyorum cami dernekleri sadece hizmet için vardır. Camiiler müftülüklere, diyanete bağlı kuruluşlardır. Onun için bu tip yanlışlıklar bana yapıldı. Umarım başkasına yapılmaz. İlerlemiş yaşıma rağmen ben hizmete devam ediyorum. Ölene kadar yazmaya ve yardımlar yapmaya devam edeceğim. Bunu zaten emreden rabbimdir. O güzelliği yapma enerjisini bana verdiği müddetçe sürecektir.
“ÖMRÜM BOYUNCA HEP BÜYÜK
ATATÜRK’Ü ÖĞRENMEYE ÇALIŞIYORUM”
Ömrüm boyunca hep büyük Atatürk’ü öğrenmeye çalışıyorum. Birçok eksiğim var, umarım rabbim ömür verir o eksiklerimi her sene Atatürk ile ilgili yeni şeyleri öğrenerek yeni mutlulukları kazanarak onun çizdiği rotada yoluma devam ederim. Bu konuda her öğrendiğim gün o günü şanslı kabul ederim. O günü kazançlı kabul edenlerdenim. Umarım bu güzellik devam eder ve Çukurova Press’te devam eder. Atatürk vefat ettiğinde ben 1 buçuk yaşındaydım ama rahmetli İsmet İnönü ile, Adana CHP Adana Milletvekili Fazıl Güleç ve eşi Suzan Güleç ile, Ceyhanlı hemşerimiz Mübeccel hanımın düzenlediği bir öğle yemeğinde Ankara’da Bulvar Palas’ta birlikte bir yemek yedik. Rahmetli İnönü ile burada tanışma onuruna sahip oldum. Rahmetli Bülent Ecevit ve Deniz Baykal ile birlikteliğim çok fazla oldu. Rahmetli Süleyman Demirel ile beraber oldum. Elimden tutarak ‘Sizi partimizde görmek istiyorum’ dedi. Ben de kendisine siyaset yapmadığımı belirterek kendisinden özür diledim. Rahmetli ağabeyim Karataş Milli Selamet Partisi İlçe Başkanıydı. Onu bir trafik kazasında kaybettik. Erbakan Hoca ‘Bu sancağı siz taşıyacaksınız’ dedi. Hocadan özür diledim ve Rahmetli babam da ‘bir eve bir şehit yeter’ dedi. Ağabeyim Kozan’dan mitingden gelirken trafik kazasında kaybetmiştik. Rahmetli Alparslan Türkeş’in ağabeyi ile Döşeme Mahallesi’nde Mehmet Türkeş amcam karşılıklı evlerimiz bulunuyordu. Mehmet amcanın çocuğu yoktu. Mehmet amcanın eşi İsmet Hanım teyze beni manevi evlat olarak kabul ettiler. Onların hizmetlerinde bulundum. Onlara Alparslan veya Aslan derlerdi, Bana bir gün Mehmet amcam ‘Aslan seni istiyor. Hasan Basri evladım’ dedi. Onlara da aynı şeyi söyledim. Ben de kendisine siyaseti düşünmediğimi söyledim ama 1983 yılında rahmetli Turgut Özal bir gün ‘Anavatan Partisi’nde beraber olacağız’ dedi, Rahmetli Adana Milletvekili Yılmaz Hocaoğlu’nun ekibinde Adana İl Başkan Yardımcısı olarak göreve başladım.
“BENİM SİYASET ANLAYIŞIM
ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNE DAYANIR”
Sadece 4 yıl yaptığım siyasette Adana’da o dönemde işsiz vatandaş kalmadı. Bunu övünerek değil, o gün Turgut Özal’ın Türkiye’ye kazandırdığı birçok güzelliklerden Adanalı hemşerilerim de faydalanması noktasında üzerime düşenin fazlasını yaptım. Anavatan Partisi’nden sonra da siyaset yapmadım. Benim siyaset anlayışım Atatürk milliyetçiliğine dayanır. İnsanları kucaklayan, renk, dil, din, ırk ayrımı yapmadan herkesi kucaklayabilen insan olarak ben siyasette Adana’ya çok büyük hizmetler yaptım. Bu arada Adanalı şunu da bilmeli. Defalarca da yazdım bunu. Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı yıllarca yapan Aytaç Durak beyin Anavatan Partisi’ne kayıt olmasını ilk öneren benim. Ankara’ya git Anavatan Partisi’ne kaydol, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı olacaksın diyen isim benim. Hatta Anavatan Partisi’nden kırmızı kart gösterilmişti. Aday olamıyordu. Daha sonra benim girişimleriyle kırmızı kartı kaldırıldı.”