Oyun ve Senaryo Yazarı Ayşegül Kanat : Yazmak için öncelikle okumak gerekiyor

>> DOĞAN GÜLBASAR

 

-Yaratıcı yazarlık eğitimi veriyorsunuz. Size kitabın ortasından sorayım; yazarlık öğretilebilir mi? Yani herkes yazar olabilir mi?

-Evet öğretilebilir. Herkes gazeteci olabilir ama yazar olamaz. Neden? Çünkü siz bir olayı aktarıyorsunuz. Bense o olayın içinden bir şeyi alarak, bir noktayı alarak önünü ve arkasını kurgulayıp bir eser meydana getiriyorum. Yani olayı birebir herkes anlatabilir. Ben dün geceki toplantıyı da anlatabilirim. O adamın annesini, babasını öldürmesini de anlatabilirim. Ama bundan bir şey çıkaracaksam, kurgu yapacaksam işte orada yetenek gerekiyor. Yani bir yetenek varsa tabi. Biz onun üzerine eğitim verebiliriz.Herhangi bir yeteneğe eğilimi olmayan bir kişiden yazar ortaya çıkmayabilir ama iyi bir okuyucu yaratabilirim.

-Peki ilham diye bir şey var mıdır?

-Hayır.

-Yani siz kabul etmiyor musunuz?

-Çünkü bilgisayarın başına geçtiğinizde ya da eskilerin yaptığı gibi defterlerin başına geçmezseniz gelmez. Önce geçeceksiniz oraya. Başına geçeceksiniz.Belki bilgisayardaki atmanız gereken pislikleri temizleyeceksiniz. Olmadı kalkıp çay demleyeceksiniz. Olmadı telefon edeceksiniz arkadaşınıza. Bir bakacaksınız yarım saat geçmiş. Bu ölü bir zaman. Ama eğer orada durup ben bugün bir şeyler yazacağım. Ne yazacağım? Bir yemek tarifi. Hemen işte yemek tarifinin oraya yazarım. Bir on beş dakika sonra bu yemek bana çocukluğumu anımsatıyor. Çocukluğumda anneannem nasıl yapardı? Peşinde nasıl beklerdim.Beraberinde bir eser çıkmıştır. Buyurun size ilham. İlham böyle gelir. Yani bir otobüse gidiyorsunuz. Otobüse bir kadın bayılıyor. Sizin aklınıza yazmayla ilgili bir şey yoktu ama kadınların sizin ilginizi çeken bir şey bir nokta buldunuz. Güzel bir eser çıkardığında biraz çağrışım mı diyelim acaba? Çağrışım büyük özellik. Mutlaka olması bir şey. Çağrışım tanık olduğunuz olayların size çağrışım yapması. Şimdi bir örnek şöyle verecek olursam; Bir öğrencim, aslında ben öğrencim demek istemiyorum. Katılımcılardan birisi Ankara'daki uçak kazasına tanık olmuş. Cesetlerin aynı tabuta karışık şekilde koyduğunu söylemiş. Anlattı, bitirdi. Peki dedim. Yani böyle bir olay. Ama eğer siz bu olayı oturur DNA araştırması için bir şey bir nedenle mezarı açtırdınız.Annenizi babanızı ya da bir yakınınızı bulacağınızı düşündüğünüzde kadın ararken erkek, erkek ararken dört kollu bir adam ya da kadın bulduğunuz anda hikaye başlar. Öykü buradan geçerken şuraya gelinceye kadar ki yolculuktur. Bunu anlatabiliyorsanız işte yaratıcı yazarlık böyle bir şeydir. Ben bunu anlatmaya çalışıyorum.

-Siz nerede devreye giriyorsunuz?

Ben üst edebiyat yapmıyorum. Ben Turgut Özakman'ın öğrencisiyim. Kırk altı yaşından sonra bu eğitimi aldım. Ondan ne öğrendiysem onları aktarmaya çalışıyorum. Yani dört senede verilen eğitimi on hafta gibi bir kısa bir zamanda vermeye çalışıyorum. Tabii ki katılımcıların da gayreti gerekiyor. O gayret etmezse ben bir şey yaratamam. Olmayan bir şeyi ortaya koymak mümkün değil. Kompozisyon şeyleri vardır. Tema, konu bilmem ne falan falan. Her hafta bunları işliyoruz arkadaşlarla.Diyorum ki buradaki kalmaya uygun siz bir şeyler bakalım. Geliyorlar. Ve en güzeli benim için dört kişi ideal olanı. Ama diyelim ki altı kişi.Daha fazlası olmuyor. O altı kişinin ya da dört kişinin beynine girerek ben girmek zorundayım çünkü,geliştirici editörlük yapıyorum burada. Nerede hata var, lafları çok mu uzatmış, sözleri çok mu uzatmış? Anlamsız şeyler mi anlatıyor bana? Bardağı anlatacağı yerde sürahiden mi bahsetmiş. Bunu anlamasını sağlıyorum. Ben düzeltmiyorum. O anlıyor. Ve böylece devam ediyoruz.

-Bu eğitim sırasında kategorize ediyor musunuz?Sen şiir yaz, sen deneme yaz şeklinde.

-Şiir benim hiç yapmadığım bir şey. Eğer bir arkadaş ısrarla şiir yazmak istiyorsa benimle bir işi yok zaten.

-Anladım. Yok o anlamda sormadım. Şiiri o zaman bir kenara koyalım. Sen roman yaz,sen deneme yaz şeklinde yönlendirme yapıyor musunuz?

-Siz bana hazır olarak geleceksiniz. Ben roman yazmak istiyorum,ben senaryo yazmak istiyorum. Ondan sonra ben de oradan onu o düşüncesinden dolayı o düşüncesine yönelik olarak yani orada ben anlatıyorum. Bildiklerimi anlatıyorum ve kendinin bunu almasını sağlamaya çalışıyorum. Bilebildiğim her sorunun cevabını biliyorsam eğer mutlaka veririm. Püf noktaları saklamak gibi kesinlikle bir şey yok.

-Şöyle ilginç şeylerle karşılaştınız mı bu eğitim süreçlerinde. Yani size gelen insanlar mesela ben roman yazmak istiyorum diye geldi mi?Ya da yazma deneyimi yaşamamış kimlerle karşılaştınız mı?

-Zayıf kalemler tabii oldu. Hatta bir arkadaşımız sanıyorum Almanya’da eğitim görmüş. Bir şekilde Almanya’dan Türkiye’ye gelmiş. Ve yani saklanıyor gibi bir hali vardı. Çünkü fotoğraf falan çektirmiyordu hiç bizimle. O dersler bittiğinde bana dedi ki sizden ders alan biri kitap yazdı mı dedi.Zoruma gitti. Oysa öğrencilerimin altı kitap yazanı bile yazan bile var. Ben ne yapayım? Tabii ki editörlük yapmak. Olmayan bir şeyi zaten yaratamam. Mümkün değil. Tabii ki gelen kişi kendindeki zayıflığı bana aktarabilirsin, aksettirebilirsin. Aktarmak bir daha aksettirirsin Biraz kötülük oluyor. O hanımefendinin yaptığı bana kötülüktür. Sen almayı bilmiyorsan benim yapabileceğim bir şey yok.

-Yazmak isteyenlere neler öneriyorsunuz?

-Öncelikle okuyacak. Öncelikle okumak, yani okumadan yazamazsın. Mümkün değil. Çünkü ben dünyanın bu ahvaliyle ilgili sorunları var. Bir kere o var zaten yapmamız gereken. Yaşar Kemal bunu nasıl yazmış?Aklıma ilk gelen isim. Mesela Doğan Bey bunu nasıl yazmış? Mutlaka birileri yazmıştır. Ben bundan değişik ne yazabilirim? Bunu taklit mi ödeyeceğim? Ben onu etkilendiği noktalardan mı yürüyeceğim? Yoksa farklı bir şey mi bulacağım? Bunun kararını kendisi verecek. Ben ona bir şey yapamam zaten. Oradan çıkacak. Keşke olsa. Aynı anda hepimiz böyle aynı sizinle oturduğumuz gibi oturuyoruz. Ve o gün her bölümde hangi temayı işleyeceksem ben bir şeyler anlatıyorum.Ondan sonra diyorum ki aç ayı oynamaz diyorum. Hadi buyurun bir şeyler yazalım. Ne yazılıyor? Sonra siz yazdınız. O arkadaş eleştirdi. O arkadaşı eleştirdi. O eleştirdi. Sonunda ben toparlayıcı olarak son eleştiriyi de ben yapıyorum. Ondan sonra ders bittikten sonra ertesi için ödev veriyorum. Bu ödev verme işini bazı eğitimciler olsun diyorlar,bazıları olmasın diyor. Ben olsun diyenlerdenim. Çünkü o bir hafta boyunca arkadaşlarımız başta beyinlerinde o konuyla geziyorlar. Karakterlerle geziyorlar. Yani onları rahatsız ederseniz çok kötü olur. Ya ben tam cümleyi oturtuyordum. Sen benden ne istiyorsun? diyebilirler size. Böyle olmasını sağlıyorum ve o zaman başlıyoruz.İşte o gelen şeye bir hafta gezerek özgürce istediği gibi yazabileceği metni eleştiriyorsunuz, eleştiriyor, eleştiriyor ve en sonunda da ben toparlıyorum.

-Peki katılımcı dediniz öğrenci ya da kursiyerden çok. Bu katılımcıların birbirlerini çok acımasızca eleştirdiği de oluyor mu?

-Oluyor ama eğer arkadaşlarsa olmuyor. Yani iki arkadaş Sabit Bey'le siz ikiniz geldiniz ders alacaksınız. Acaba yanlış anlar mısın diye eleştiri de yapamıyor. Mesela bir karı koca vardı, birbirlerini eleştiremiyorlar.Ama bir haftadan sonra çok rahatlıyorlar. Birbirlerini tanıyorlar. Tabii ki yani sonuçta bunun arkasında bir art niyet olmadığını, onun ben seni beğenmedim dediğinde kıskançlıktan demediğini, ilk önce Ayşegül ne anlatırsa ona dayanarak eleştiri yaptığını anlıyorlar.

-Yazmak isteyenler okumanın dışında görmeli, gözlem yapmalı. Başka ne yapmalı?

-Aktarmak. Gözlem değil mi kesinlikle. Yani siz şu anda eee elinizdeki işte gözlüğü sallayıp duruyorsunuz. Çok sıkıntılı. Hatta ben şimdileri Allah Allah acaba Doğan Bey benimle konuşmaktan sıkılıyor mu? Ben size yani bir yazarın nereye bakıp, gözlemi neye göre yapacağını anlatmaya çalışıyorum. Neden mi? Karşındaki karakter gözlüğümü sallayıp duruyor. Ya da neden beni dinleyeceği yerde ne olmuşsa onu da falan deyip karşıya bakmıyor. Falan. Böyle bir şeyler. Yani o yüzden dört kişinin dışına çıkamıyorum. O yüzden diğer arkadaş yanlış yaptığında burayı kötü bir kötücül olarak eleştirdiyse bir dakika bunu biraz açman gerekiyor diyebiliyorum ve bir noktada terapi oluyor inanın.

-Yaptığınız şeyi iş olarak mı görüyorsunuz?

-Aslında iş değil ama yaşamak zorundayım Dolayısıyla işin içine para girdiği zaman çok utanıyorum. Ben öğrenciyken aradığımız birtakım belgeler oluyordu. Bulamıyorduk. Kütüphanelere koştuk. Ben şimdiden hazır vaziyet birtakım bilgileri işlerine yarayacağını düşündüğüm bilgileri arkadaşlara dosya halinde veriyorum. Bittiğinde ellerinde bir yazarlık kitabı oluyor ama yeter ki okusunlar.Okumazlarsa yazamazlar zaten.

-Peki çok teşekkür ediyorum eklemek istediğiniz bir şey varsa onları da dinleyelim.

Ben tiyatro dramatik yazarlık mezunuyum. İnsanlar benden senaryo dersi almak istiyor. Ve ben de diyorum ki bu ilk yerel yazarlık dersini almazsanız çok zor. Ben bazı şeyleri biliyorum. Hayır efendim bilmiyorsunuz. Hani sadece iki tane lafı yan yana getirmek için senaryo yazamazsınız Bu ara şeyi, birinci sınıfı aşmanız gerek. Bu bir aşama çünkü. Ama o insanlar sahneye çıkmayı çok kolay görüyorlar. Oyun oynamayı çok kolay görüyorlar. Yazmaya gelince ben yazamam. Konuştuğunuzda hayatım roman diyor. Bir yazabilsem diyor. Bir de o var.

----------

AYŞEGÜL KANAT KİMDİR ?

Adana/Ceyhan doğumlu, Ayşegül Kanat (d.1949)  DTCF/Tiyatro /Dramatik Yazarlık Anasanat Dalı mezunudur. 1995'ten bu yana oyun yazarlığı yapmaktadır. TRT Radyo Oyunları dalında ödül almış yazarın elliyi geçkin oyunu “Turizm Dersleri III”  (Açık Lise), radyo oyunu ve senaryo olarak yayımlanmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı'nın "100 Eser" projesi ile “Köyde Yeşeren Umutlar” programında (TRT), dış yazar olarak yer almıştır. 2003'ten bu yana Adana'da genel yazarlık ve dramatik yazarlık alanlarında ders vermeyi sürdürmektedir.